Saturday, August 30, 2014

DENTAL KÖPRÜLER



1. Köprü veya Sabit Köprü nedir?
♦ Köprü, eksik diş veya dişlerin yerini alır. Çıkarılabilir olmadıklarından sabit köprü olarak adlandırılır.
Boşluğun yanlarındaki dişler tarafından desteklenen bir yapıdır. Destekleyici dişler köprü için sabitleyici görevi görürler.




2. Köprü nasıl yapılır?
♦ İlk aşama köprünün desteklerini hazırlamaktır.
♦ Kuronlar köprü destekleri olarak mevcut dişlerin üzerlerine yerleştirilir.
Dişhekimi boşluğun her iki yanındaki dişleri küçülterek şekillendirir ve hazırlanan dişlerin bir ölçüsünü alarak köprünün yapılması için diş laboratuarına gönderir.
Laboratuarda hazırlanmış her bir diş için kuron yapılır.
Bu kuronlar, eksik dişin yerine geçecek gövde diş ile birbirine bağlanırlar.
Dişhekimi daha sonra tamamlanmış köprüyü, hazırlanmış dişlerin üzerine yapıştırır.






3. Kuron nedir?
♦ Kuron dişin doğal kuronunun bir bölümünün veya tamamının yerine geçer.
♦ Kuronlar köprü için destek unsurlarıdır.

♦ Köprünün tamamlanması için kuronlar diş ile birbirine tutturulur. Böylece dişlerin arasındaki boşluk köprü vasıtasıyla doldurulmuş olur.





4. Köprü yerleştirilene kadar küçültülmüş dişler nasıl korunacaktır?
♦ Dişhekiminiz, dişleri korumak ve hassasiyeti önlemek amacıyla akrilik malzemeden yapılacak geçici bir köprü takacaktır.
♦ Geçici köprü ile her zamanki gibi yiyebilirsiniz, görünümü de iyi olacaktır.





5. Sabit Köprü genellikle hangi malzemeden yapılır?
♦ Köprünün alt yapısı kıymetli veya kıymetsiz metalden hazırlanır. Metal altyapının üzeri ise diş renginde porselen ile kaplanır
♦ Daha güçlü yeni seramik malzemelerin üretilmeye başlanmasından bu yana, köprüler tamamıyla porselenden yapılmaya başlanmıştır.




6. Ağıza köprü takılması ağrılı bir işlem midir?
♦ Dişlerin yontulması küçültülmesi ve ölçünün alınması sırasında lokal anastezi uygulanacağından köprü işlemi ağrılı bir işlem değildir. Tedavi sonrası analjezik (ağrıkesici) alınması nadiren gerekebilir. Küçültülen dişlerde hassasiyet olması olağandır.







7. Köprü ağıza yerleştirildikten sonra hassasiyet oluşur mu?
♦ Sıcak ve özellikle soğuğa karşı hassasiyet bazen köprü yapıştırıldıktan sonra yaşansa da bu durum genellikle geçicidir.








8. Sabit köprülerin ağızdaki duruşu:
♦ Sabit köprüler doğal dişler gibi görünürler ve komşu dişler ile uyum sağlarlar. Ağzın ön bölgesinde yer alan bir köprü gülüşü restore eder hatta daha iyi bir gülümseme yaratır.




9. Sabit bir köprü ile ne kadar iyi çiğnenebilir?
♦ Doğal dişiler ile nasıl yemek yeniliyorsa, sabit köprü ile de aynı rahatlıkta yemek yenmelidir.
♦ Köprü eksik dişlerin yerinin doldurulmasında muhtemelen seçilecek en iyi yöntemlerden birisidir. Tedavi planlamasında mutlaka implant seçeneği de göz önünde bulundurulmalıdır.





10. Kuronlama dişler için zararlı mıdır?
♦ Kuronlama genellikle dişlere zarar vermez.
Sağlıklı dişlerin kuronlama için hazırlanması iyi tolere edilir.
Sıcak ve soğuğa karşı bir miktar hassasiyet bazen yaşanmakla birlikte bu durum uzun süreli değildir.
Çürük dişlere kuron yapılırken dişin içindeki sinirde zedelenme olur ise kanal tedavisiuygulanması gerekebilir.






11. Sabit köprüler ne kadar başarılıdır?
♦ Sabit köprüler bir veya birden fazla dişin yerinin doldurulmasında başarıyla uygulanmaktadır ve ağız bakımına da bağlı olarak uzun yıllar boyunca dayanmaktadır.





12. İmplantlar, tek kuronların ve köprülerin tutturulması için kullanılabilir mi?
♦ Eksik dişlerin yerinin doldurulmasında bir diğer seçenek dental implantların kullanılmasıdır. İmplantlar sadece çürük ve periodontal hastalıklar nedeniyle dişlerini kaybetmiş hastalarda değil, aynı zamanda travma, kafatası-yüz kanseri, kalıtsal diş bozuklukları ve diğer anormallikler nedeniyle tadavi edilen hastalarda, ağzın yapı ve işleyişini restore etmek için de kullanılır.
♦ Ağızda hiç doğal diş kalmamış ise, implantlar birbirlerinden ayrı kuronların tutturulması veya desteklenmesi için kullanılır.
İmplantlar aynı zamanda birçok eksik dişin yerine geçebilen köprüleri desteklemek için de kullanılır.


Ön bölgede tek diş eksikliği ve implant destekli porselen kuron ile tedavisi





13. Maryland köprü nedir?
♦ Maryland köprü normal bir köprü gibi çalışır ancak hazırlanışı ve yapılışı normal köprülerden farklıdır.


Maryland köprüde destekleyici dişler, normal köprülere yapılan kuronlar gibi hazırlanmaz, olduğu gibi bırakılırlar.
Köprü destek dişlerin arka yüzeyine bağlıdır.
Köprüdeki takma diş, destek dişlere yapıştırılan veya takılan metal kabuklara bağlanır.
Bu tür köprü genellikle ortodontik tedavilerde boşluk koruyucu olarak kullanılır.
Geçici bir köprü gibi düşünülür.








14. Diş laboratuarının rolü:
♦ Dişhekimi hazırlanmış dişlerin ölçüsünü laboratuara gönderir.
♦ Ölçü, alçı model yapmak için kullanılır. Alçı model dişlerin tam bir kopyasıdır ve diş teknisyeninin, hazırlanmış dişlerin üzerine oturan bir köprü yapmasına olanak sağlar.
♦ Laboratuar dişhekimi ile aynı gölge/renk katoloğunu baz alarak komşu dişler ile uyum içinde bir köprü yapar.
Devamını Oku »

Portakal suyunun faydaları saymakla bitmiyor



Kahvaltı menülerinin vazgeçilmezleri arasında bulunan portakal suyu, bağışıklık sistemini güçlendirerek soğuk algınlığı, grip ve pankreas kanseri gibi hastalıklardan koruyor. Portakal suyu içerisinde bulunan antioksidan ve bioflavin ile kılcal damarları güçlendirerek kalbin zarar görmesini engelliyor. Portakal suyu, içerisindeki ‘C vitamini ve folik asit’ sayesinde ciltte meydana gelecek kırışıklıkları önlüyor. Çocukların fiziksel gelişiminde de önem arz eden portakal suyu, damar sertliği ve felç hastalıklarına karşı koruyucu bir özellik taşıyor.

Gaziantep’te 15 yıldan bu yana meşrubatçılık mesleğini sürdürdüğünü belirten İzzettin Alihansoy, "Portakal suyu, gribal enfeksiyonları önleyerek vücudu zinde tutuyor. Portakal suyunun içerisinde bol miktarda C vitamini bulunuyor. Kış aylarında Gaziantepli vatandaşlar, soğuk algınlığı ve gripten korunmak için C vitamini bol olan portakal suyu tüketiyor" dedi.





Portakal suyu pankreas kanserini önlüyor

Portakal suyunun küçük çocukların bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ifade eden Alihansoy, "Portakal suyu vücutta meydana gelebilecek rahatsızlıkların tedavisi için doğal ilaç olarak kullanılabiliyor. Portakal suyu, kalp rahatsızlıklarını önleyerek, pankreas kanserini engelliyor. Portakal suyu, özellikle küçük çocukların bağışıklık sistemini güçlendirerek onları hastalıklardan koruyor. Aileler, çocuklarını gribal rahatsızlıklardan korumak için, portakal suyu içiriyor. Gaziantepliler portakal suyunu çok seviyor. Portakal suyunu hazırlamak pek fazla zor bir iş gerektirmiyor. Portakalları yıkadıktan sonra, sıkma makinesinin içerisine atıyoruz. Ardından portakal suyu servise hazır hale getiriliyor" diye konuştu.
Devamını Oku »

Sunday, August 24, 2014

Saç Dökülmelerine karşı Saç Maskesi



Günümüzde ister bayan olsun ister erkek saç dökülmesi çok arttı. Bunun başlıca nedenleri kimyasallar ve beslenme, kullandığımız şampuanda bile kimyasal madde mutlaka var. Saçlarımızı yıkadığımız suda bile katkı maddeleri var. Bu ufak etkenler bir araya gelerek zamanla saçların dökülmesine neden olabilirler. Bizde bunlara çözüm olarak doğal saç maskeleri ile çözüm aramaya çalışacağız. Saç dökülmelerine karşı kullanacağımız bitkisel maskeler saçların dökülmesini engelleme dışında saçların daha sağlıklı ve canlı olmasını da sağlamaktadır.

İlk saç maskesi tarifimiz için Maya Maskesi ;1 su bardağı halis zeytinyağı, 1 kaç dal dereotu, bir çubuk tarçın, bir miktar biberiye yağı, bir tatlı kaşığı kuru maya malzemelerine ihtiyacımız var. Malzemelerimizi topladıktan sonra kuru maya harici diğer malzemeleri ufak bir tencere içerisinde 5 dakika kadar kaynatıyoruz. Kaynadıktan sonra 30 dakika kadar dinlendirerek süzüyoruz. Bu aşamada içerisine kuru mayayı ekliyoruz ve eriterek karıştırıyoruz. Daha sonra saçımıza bunu uyguluyoruz ve 2 saat kadar bekletiyoruz. Saçlarımızı duruluyor ve bir gün ara ile birkaç ay bu tedavi şeklini uyguluyoruz.

Yumurta maskesi için ; bir adet yumurtanın sadece sarısı, 3 yemek kaşığı halis zeytinyağı, 3 yemek kaşığı defne yağı (aktarlarda var) 3 yemek kaşığı sarımsak yağı (aktarlarda var)

Bütün malzemeleri bir kap içerisinde karıştırıyoruz daha sonra saçlarımıza bu karışımı yedirerek uyguluyoruz. Saçlarınızda 1,5 saat kadar saçımızda tutuyoruz. Fakat saçımızı streç film ile sarıyoruz hava almasını engelliyoruz. Bir ay içinde her hafta bir kez bu saç maskesi uygulamasını yaparsanız saç dökülmesini engelleyebilirsiniz.

Yağlarla Saç Dökülmesine Çözüm Bulun. 1 yemek kaşığı kekik yağı, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı kuru maya bir kap içerisine alın ve güzelce karıştırın. Saçınıza uyguladıktan sonra streç film ile kafanızı sarın ve 2 saat kadar sarılı bekletin. Daha sonra saçlarınızı durulayın. Bunu hafta da iki kez uygularsanız bir ay sonra etkisini göstermeye başlayacaktır.

Yine bir kuru mayalı maske tarifi vereceğim. 1 yemek kaşığı kekik yağı, 1 yemek kaşığı hint yağı, 1 yemek kaşığı kuru mayayı bir kapta karıştırın. Maya iyice eridikten sonra saçlarınızın dibine yedirerek sürün. Daha sonra saçlarınız hava almayacak şekilde streç film ile sarın. Yaklaşık 2 saat bekletin ve hafta da bir gün bunu uygulayın. Bu da saç dökülmesine karşı çok etkili bir doğal çözümdür.
Devamını Oku »

Kuru Saçlar için Bakım



Kuru Saçlar için Bakım

Eğer kuru saçlara sahipseniz tam yerindesiniz. Kuru saçlardan kurtulmanın çözümlerini sizlere sunmaya çalışacağım. Kış günlerinde kuru saçlar bir şekilde yağmurla, karla su ile temas ettiğinden fazla belli etmez kendini. Fakat yazın sıcağında kuru saçlar saçın yıpranmasına, koparak dökülmesine ve kırılmasına yol açar. Bu yüzden yaz sıcağında en doğru şekilde kuru saçlar için saç bakımıuygulanması gerekir. Duş aldığınızda saç kurutma makinasını mümkün olduğunda kullanmamak lazım.

Saçlarınızın neme ihtiyacı vardır. Canlı saç daha parlak ve sağlıklı görünür. Hacimli ve göz alıcıdır. Fakat kuru saç sönük bir havadadır. Güzelliğinize gölge düşürür. Bu yüzden önce kuru saçlar için doğal bakım yöntemleri önereceğim. Daha sonra da şampuan ve saç kremi önerilerinde bulunacağım.

Doğal Yollar ile Çözüm; Doğal çözümlerde en önemli sudur. Su saçı nemlendirir. Fakat tek başına yeterli olmamaktadır. Bu yüzden içerisine bazı yağlar katmak gerekir. Yağ asitleri hem saçı yumuşatır, hem de esnekliği artırır. Bu yüzden bazı bitkilerin yağları ile bir karışım yaparak saçlarımıza uygulamayı tercih edeceğiz.

Doğal Yağlar;

- Hindistan Cevizi Yağı
- Avokado yağı
- Susam yağı
- Zeytinyağı
-Jojoba yağı
-Hint yağı
- Badem Yağı

Yukarıdaki yağlar saçlarınıza canlılık getirmekte ve onları nemlendirmektedir. Ayrıca bu saçlarınızın parlak görünmesine sebep olacağı gibi saç dökülmesini de önlemektedir. Bu yağlarla ilgili sizlere özellikle şöyle yapın diye bir tarif vermeyeceğim. Sadece bu yağlardan kolay bulabileceklerinizi alın ve su ile karıştırın. Ölçek ayarlamasını bir su bardağı suya karşılık olarakta yağ miktarını aynı tutun. Mesela jojoba yağı, Hindistan cevizi yağı ve zeytinyağını karıştırın. İçerisine bir su bardağı da su koyun ve saçlarınıza uygulayın. Bunu hafta da birkaç gün tekrarladığınızda kuru saçlardan kurtulur ve doğal yollardan saçlarınıza saç bakımı uygulamış olursunuz.

Kuru Saçlar için Şampuan Tercihleri

Şampuan üzerinde “Kuru saçlar için” ibaresi olmasına dikkat edin. Diğer alternatif nemlendirici etkili şampuanları tercih etmenizdir. Pantene‘nin kuru saçlar için olan bakım kremi olmayan şampuanı oldukça etkili. Birde Dove Teraphy kullanıp, saç diplerine yukarıda ki yağ karışımlarını uygularsanız çok güzel çözümler alırsınız.

Kuru Saçlar için Saç Bakım Kremi Tercihleri

Schwarzkopf”un Aloe vera ve Shea yağı karışımı bir kremi var bu çok etkili. Kesinlikle tavsiye ederim. Pantene’nin nem terapisi canlandırıcı saç bakım kremi var. Bu da çok etkili. Ben faydasını gördüm. Yine Kerastase Nutritive nin kuru saçlar için bakım kremi mevcut. Bunlar araştırmalarım sonucu ve yaptığım bakım sonrası tecrübelerim. Mutlaka kulak ardı etmeyin. Saçlarınıza uygulayın.

Kuru Saçlar için Tavsiyeler
- Kuru saçlara sahip iseniz her gün yıkayarak saçlardaki saç koruyucu lipitleri almayın.
- Saçlarınız için her ürünü kullanmayın. Saç özelliklerinize uygun şampuan ve bakım kremi kullanmayı tercih edin.
- Saçlarınızı nemlendirmek için haftada bir gün saç bakım kürü uygulayın.
- Saç maşası, saç düzleştirici ve saç kurutma makinası kullanımını asgari düzeyde tutun. Bunlar saçların kurumasını sağlarlar.
- Saçlarınızı yıkarken çok aşırı sıcak sudan kaçının. Sıcak su doğal maddeleri alır. Ilık veya hafif sıcak su ile yıkamayı tercih edin. Hatta saçlarınızı soğuk su ile durularsanız saçlarınızın parlamasını da sağlayabilirsiniz.
- Alkol ve türevi maddeler içeren sprey, bakım ürünü, jel vs. kullanmayın.
- Saçlarınızı tararken ıslak ve geniş ağızlı bir tarak ile tarayın. Saçlarınız açıldıktan sonra istediğiniz tarak ve fırçayı kullanabilirsiniz.
Devamını Oku »

Dolgun Saç İsteyenler



TAVSİYELER

* 2 adet yumurta

* 1 bardak ılık su

HAZIRLANIŞI

* Ilık suyun içine yumurtaları koyduktan sonra iyice çırpın.

* Karışımı ıslak saçlara masaj yaparak yediriniz.

* Bu karışımı saçınızda 15 dk bekletin.

* Daha sonra saçlarınızı durulayın ve ondan sonra şampuanlayınız.
Devamını Oku »

Hamileler Bitki Çayı Tüketirken Nelere Dikkat Etmeli?



Hamilelerin bitki çayı içmesinde herhangi bir sorun yoktur. Fakat aynı bitki çayından 5 fincandan fazla içtiğinizde ilaç etkisi yapar ve yan etkileri görülmeye başlar. Tansiyonu artırabilir ya da bazal metabolizmayı artıracağı için hamile kadınların enerjisini düşürüp yorgunluk yapabilir.


Yapılması gereken tek şey bitki çaylarından günde 2 fincandan fazla içmemek.

Günde 2 fincan içtiğiniz bitki çayının hem faydalarından yararlanırsınız hem de olası yan etkilerinden hiç etkilenmezsiniz. Uzmanlara göre farklı bitki çaylarından içmek sorun olmayacaktır ama yine de toplamda 5 fincan bitki çayını içmemekte yarar var.

Hamileler için önerilen bitki çayları:
  1. Rezene
  2. Yasemin
  3. Papatya
  4. Ihlamur

Not: Antiseptik özelliğinden dolayı günde en fazla bir fincan adaçayı içilebilir, açık ve limonlu olarak da siyah çay.
Devamını Oku »

Siyah Çayın Faydaları



Şifalı çaylar, bitki çayları, vücuda sağlıklı çaylar düşünüldüğünde akla hep değişik bitkilerin ya da meyvelerin çayları gelir ama siyah çayın da faydaları saymakla bitmiyor.

Siyah çay, yeşil çayın mayalanmış halidir. İnsan sağlığı için çok faydalıdır. Günde 2 bardak çay çok
faydalı olmasına rağmen çok fazla içmek aksi etkiler gösterebilir. Siyah çayın faydalı olduğu yerlerin başında göz sağlığı gelir. Siyah çay, göz sağlığı için çok önemli bir yere sahiptir. Siyah çayı demledikten sonra pamukla demden gözümüze uygulayabiliriz.

Saç için siyah çayla saç bakımı yapılabilir. Siyah çay, iyi bir koku gidericidir. Vücudumuzdaki herhangi bir koku için bölgeye pamukla tampon şeklinde uygulanarak koku giderilebilir. Ayak kokusu için ise siyah çayla ayak banyosu yapılabilir. Siyah çay günde iki bardak içildiğinde kan dolaşımını hızlandırır ve kalbi güçlendirir. İçerdiği kafein sayesinde vücuda uygulandığında antioksidan özelliği gösterir ve cildi tazeler.
Devamını Oku »

Beyaz Çay Nedir? Beyaz Çayın Faydaları Nelerdir?



Son zamanların en popüler konularından beyaz çay hakkında siz değerli okuyucularımıza biraz bilgi vermek istedik. Eğer kanser riskini azaltmak, romatizma ve kireçlenme ağrılarının önüne geçmek ve ileri yaşlarda oluşacak kırışıklıkları engellemek istiyorsanız çay demlerken bundan sonra demlediğiniz çayın beyaz çay olmasına dikkat edin.

Gerçek beyaz çay el yapımı çaydır, nazikçe özel ince ve uzun dalından toplanan tomurcuklardır. Beyaz çay sadece bitkinin bu dallarından toplanır ve toplandıktan sonra kurutulup filtreli güneş ışığı altında gümüşi rengini alır. Her tomurcuk, bu işlemlerden sonra; kıvrımlı şeklini, gümüşirengini ve kadifemsi dokusunu korur.

Beyaz çay; siyah, yeşil veya Oolong çayı ile karıştırılmamalıdır. Saf şeklinde lezzetli ve yeterli özelliklere sahip bir çaydır. Bu çaya herhangi bir şey karıştırdığınızda onu özel yapan her şeyi değiştirmiş olursunuz.


Silver Needle Beyaz Çay

Beyaz çayı bu kadar özel yapan nedir? Aslında çok basit… Beyaz çay en az işlenen çaydır. Gümüşi renkteki buğulu ve kurutulmuş tomurcuklar seçilir. Beyaz çay, az işlendiği için siyah ve yeşil çaya göre daha çok besin değeri taşır. Bu özelliğiyle çayların en güçlüsü ve sağlık bakımından en zenginidir.

Beyaz çay nereden alınır? Çay Dükkanı bu konuda hem uygun fiyat veren hem de orijinal paketleme ve gıda bakanlığı onaylı ürün satan bir internet sitesidir. Gönül rahatlığıyla buradan satın alma yapabilirsiniz. Ayrıcakapıda ödeme seçenekleri de mevcut.

Kısacası sağlığınız için beyaz çay için. Afiyet olsun.
Devamını Oku »

ALS Hastalığı Nedir? (Ice Bucket Challenge)

ALS hastalığı ve ALS hastalığı tedavisi,ALS motor nöron hastalığı olarak da anılan, merkezî sinir sisteminde, omurilik ve beyin sapı adı verilen bölgede motor sinir hücrelerinin (nöronlar) kaybından ileri gelen bir hastalıktır. ALS Hastalığı Nasıl Anlaşılır? Tedavisi Varmı? Amyotrofik lateral skleroz (ALS hastalığı) belirtileri, tanısı ve tedavisi nasıl olur? Ayrıntılar haberimizde. ALS NEDİR VE NASIL TEŞHİS EDİLİR? Amyotrofik lateral skleroz (ALS), merkezi sinir sistemi, omurilik ve beyin sapındaki nöronların azalması ya da ölmesi sonucunda meydana geliyor. Tıp henüz bu nöronların niçin öldüğünü bulamadığı için çaresini de bulamıyor. ALS hastaları genellikle ortalama 3 ila 5 yıl yaşayabiliyor. ALS NEDİR? AMİYOTROFİK LATERAL SKLEROZ, (MNH) MOTOR NÖRON HASTALIĞI NEDİR? Hastalığın diğer adları: ALS (Amyotrophic Lateral Sclerosis) MND (Motor Neuron Disease) veya Lou Gehrig Hastalığı, Sedat Balkanlı hastalığı, Charcot hastalığı Motor nöron hastalığı (MNH), ciddi ve tedavisi olmayan ilerleyici bir nöro dejenerasyon (sinir hücrelerinin bozulması) biçimidir. Zamanla omurilik ve beyindeki sinirler artan bir şekilde fonksiyonlarını yitirir. Motor nöron hastalığında motor nöron denilen istemli hareket uyarısını taşıyan sinir hücreleri etkilenir. ALS için 'bir kova buz' ICE BUCKET CHALLENGE NEDİR? Ice Bucket Challenge yani ‘bir kova buz’ akımına göre, ya ALS için bağış yapacaksınız ya da buz dolu bir kovayı başınızdan aşağı dökeceksiniz. Tüm dünyada şu an hem bağış yapıp hem de farkındalık için buz kovasını dökülüyor. Kampanyaya katılan kişi, seçtiği üç isme meydan okuyor ve aynısını onlardan istiyor. Meydan okunan kişi 24 saat içinde aynısını bir başkasına yapıyor. Mark Zuckerberg, Bill Gates, Stephan King, Lady Gaga, Robert Downey Jr., Cristiano Ronaldo Beyonce , Jennifer Lopez gibi dünyaca ünlü isimler kampanyaya büyük destek verdi. Türkiye’de ise ilk destek yemeksepeti’n CEO’su Nevzat Aydın’dan geldi. Aydın, Arda Turan, Ali Sabancı ve Burcu Esmersoy’a meydan okuduktan hemen sonra, bu kez Arda Turan aynı şeyi yaptı. ALS’nin Türkiye’de ilk bilinirliği futbolcu Sedat ile ortaya çıktığından, özellikle futbolcuların bu kampanyaya destek vermesi bekleniyor. İlk Aşamada MNH`nin İşaret Ve Belirtileri Bu aşamada belirtiler yavaş ve sinsi gelişir. Hastalar bazı erken belirtileri diğer bazı ilişkisiz nörolojik durumlarla karıştırma eğilimindedirler. Belirtilerden bazıları: • Hastanın eliyle cisimleri kavrama gücü azalır. Bazen cisimleri tutmak ya da kaldırmak zorlaşır. • Yorgunluk • Kas Ağrıları • Kas krampları • Kas seğirmeleri • Anlaşılmaz ve bozuk konuşma • Kol ve bacaklarda zayıflık • Artan sakarlık İleri Aşamada MNH`nin Belirtileri • Kaslar zayıflar • Kol ve bacaklar gitgide zayıflar • Kol ve bacak kasları kısalır, hareketleri kısıtlanır • Etkilenen kol ve bacaklarda hareket gitgide zorlaşır • Kas spazm ve ağrıları artar • Bazı kol ve bacak kasları anormal biçimde sertleşir (spastisite) • Kaslarda ağrı • Eklemlerde ağrı • İlerleyen yeme ve içmeyi zorlaştıran, zamanla kötüleşen yutma güçlüğü (disfaji) • Salya akışı- bu genellikle salya üretiminin kontrol edilmesindeki problemlerdendir • Esneme- bazen esneme kontrol edilemeyen nöbetler şeklinde gelir • Çene ağrıları- genellikle aşırı esneme sebebiyle olur • Konuşma sorunları-gırtlak ve ağız kasları zayıfladıkça hasta iletişimi güçleştiren konuşma problemleri yaşar. • Kişilik ve duygusal durumda değişiklik- genellikle hasta bu aşamada duygusal istikrarsızlık yaşar ( kontrol edilemeyen ağlama ve gülme nöbetleri)Uykusuzluk, endişe ve depresyon görülebilir. • Hafıza ve bazı bilişsel değişiklikler- bazı hastalar hatırlama ve yeni şeyler öğrenme yeteneklerinde değişiklik hisseder. Dil yeteneği ve konsantrasyon süresi de etkilenebilir. Eğer hasta yaşlı ise bunun yaştan mı yoksa hastalıktan mı olduğunu bilmek güç olabilir. • Bunama- MNH hastalarının az bir kısmında bunama görülür. • Nefes alma problemleri-ciğerleri kontrol eden kasların artarak zarar görmesi nefes alma zorluğuna yol açar. Hasta nefes darlığı çekebilir. Hasta, şimdiye kadar normal bir iş olarak düşünülen nefes almanın zorlaştığını hissedebilir. • Nefes darlığı sonuçta hasta dinleniyorken bile görülür. Bazı hastalar yatıyorken de nefes güçlüğü çekebilir, bu durum uykuyu etkiler. Sonunda hastalar nefes almak için makine yardımına ihtiyaç duyarlar (örneğin maske ile solunum cihazı kullanmak). Motor Nöron Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir • Kan ve İdrar Testi: • MRI Taraması (Manyetik rezonans görüntüleme): • EMG (electromyography): • Sinir İletim Çalışmaları: • TMS ( transcranial magnetic stimulation): • Lomber ponksiyon ( Belden sıvı alınması): • Kas Biyopsisi yapılır. (Son 3 tetkikin yapılması koşul değildir. Tanısal güçlük yaşanan olgularda gerektiğinde yapılabilir) MNH Teşhisini Doğrulamadan Önce Bazı nörologlar hastalığın başka bir şey değil gerçekten MNH olduğundan emin olmak için hastadan birkaç ay sonra tekrar gelmesini isteyebilirler. Bir sonraki ziyarette doktor belirtilerin nasıl ilerlediğini görebilir. Birçok ülkedeki nörologlar El Escorial kriterleri denilen bir kontrol listesi kullanırlar. Doktor aşağıdakileri içeren ayırt edici motor nöron belirtilerini kontrol eder; • Kas atrofisi (kas hacim kaybı) • Kas zayıflığı • Seğirme • Kas tonusunda artma • Normal kas reflekslerindeki değişmeler Eğer nörolog hastanın vücudunun en az üç yerinde motor nöron işaretleri bulursa, kesin bir MNH teşhisi konulabilir. Motor Nöron Hastalığı Teşhisi İle Baş etmek Hastaların önemli bir kısmı MNH oldukları söylendiğinde duygusal olarak yıkılırlar ve şok olurlar. Normal olarak aşağıdaki dört aşamayı yaşarlar • İnkâr: Hasta kendisinde hiçbir şeyin yanlış olmadığını düşünür. • Öfke: Bu duygu aileye, arkadaşlara, meslektaşlara, sağlık personeline ve hastanın kendisine yönelebilir. • Anlaşma, pazarlık: Hasta doktora hayatını uzatacak tedaviler konusunda sorular sorar ve onunla anlaşmaya çalışır. • Depresyon: Hasta kaderine teslim olur ve hayata olan ilgiyi kaybeder. Bu duygular normaldir- bir insan için bunları yaşamak normaldir. Vakaların birçoğunda kişi sonunda teşhisi kabul eder. Birçok hasta yetkili bir danışmanla konuşmanın kaygı ve depresyon duygularına yardım ettiğini bildirmiştir. Bazı durumlarda hastaya kaygı ve depresyonu tedavi etmek için ilaç verilir. MNH’nin Tedavi Seçenekleri Nelerdir? Riluzole, MNH hastalarına özel tek ilaçtır. Hastanın ömrünü uzatmakla kalmaz, aynı zamanda uygun hastalarda solunum cihazına bağımlılığını ya da trakeostominin (nefes borusuna delik açmak) başlangıcını geciktirir. Kas kramplarının, kas sertliğinin, salya probleminin, duygusal durum değişikliğinin, konuşma problemlerinin, yutma problemlerinin, ağrının ve nefes problemlerinin tedavisi için mutlaka hekiminize danışmanız gerekmektedir. Bu hastalarda bakım, bakımı yapacak kişinin bilgilendirilmesi ve eğitilmesi çok önemlidir. ALS hastalığı teşhisi ALS hastalığı nın kesin teşhisinin konulması için bir test bulunmasa da, üst ve alt motor nöronlarından tek bir kol veya bacak kasına gelen sinyaller hastalığın tanısında çok belirleyici olmaktadır. ALS‘nin ana belirtileri kaslara gelen sinyaller olsa bile doktorlar yine de birçok test yaparlar. Bu testler sonunda, doktor hastaya ait bütün medikal bilgileri elde eder. Bu bilgiler başka hastalıklar için kulanılabilir. Hastanın medikal geçmişinin öğrenilmesinden sonra doktor bu hastalık nedeniyle, hastada oluşan değişiklikleri, örneğin kaslardaki zayıflamaları, reflekslerdeki değişiklikleri öğrenip hastalığın düzeyini ve durumun ne kadar kötü olduğunu anlayabilir. ALS‘nin belirtileri tedavi olasılığı daha yüksek olan birçok başka hastalıkla benzer olabilir. Birçok uygun test yapılarak hastalığın niteliği anlaşılabilmektedir.Bu testlerden biri de elektromiyografi (EMG)’dir. Bu yöntem kasların elektriksel aktivitesini kaydeden özel bir tekniktir. EMG’nin kesin sonuçları hastaya tam olarak ALS tanısının konmasında etkili olmaktadır. Bir başka test yöntemi de sinir iletim hızının (NCV) ölçülmesidir. Bu testin sonuçlarındaki anormallikler, ALS olduğu şüphelenilen hastanın, örneğin peripheral neuropathy olduğunu (çevresel sinir sisteminin hasar görmesi durumu) veya miyopati (kas hastalığı) olduğunu ifade edebilir. Doktor manyetik resonans görüntülenmesi yöntemi testini de isteyebilir. Testin amacı, manyetik alanda radyo dalgalarını hastanın beynine ve omuriliğine göndererek bu bölgeler hakkında ayrıntılı görüntüler almaktır. ALS hastalığı nın tanısını konmasında sıkça rastlanan bu yöntemle, ayrıca hastalığının belirtilerini sağlayan başka sağlık sorunları da aydınlatılabilir. Omurilik tümörü (Multipl skleroz), syringomyelia ve cervical spondylosis bunlara örnek olarak verilebilir. Hastadaki belirtilere ve bahsedilen testlerdeki bulgulara göre, ilgili doktor diğer hastalıklardan kaynaklanmadığından emin olmak için hastadan bazı üre ve kan analizi gibi rutin laboratuvar testleri de isteyebilir. Bazı durumlarda eğer doktor belirtilerin nedenini ALS değil de, miyopati olduğuna karar kılarsa kas biyopsisi yapılabilir. HIV virüsü, T-hücresi lösemi virüsü gibi virüslerin ve sifiliz, Lime hastalığı, tick-borne encphalitis gibi hastalıklar da bazı şartlarda ALS‘nin belirtileri gibi belirtiler de gösterebilirler. Multiple Skleroz, post-polio sendromu, multifokal motor nöropatisi ve spinal müsküler atrofisi gibi sinirlerle ilgili problemler de belirtilerinden dolayı doktorların teşhis yapmasına neden olabilirler. ALS hastalığını benzeri belirtileri taşıyan bazı hastaların antibiyotiğe yanıt verdiği durumlar da görülmüştür. ALS‘ye benzeyen belirtilere sahip çok çeşitli hastalıkların bulunması ve bu belirtiler sonucu hastaya tahminler sonucu ALS tanısının koyulması nedeniyle, hastalık eğer ilk evrelerinde ise hasta, ikinci kez bir nörolojik tanı isteyebilir. Mount Sinai School of Medicine adlı tıp okulunda yapılan bir çalışma ile, ALS hastalarında sağlıklı insanlara göre serebral omurilik sıvısında bulunan üç karakteristik proteinin miktarının kayda değer derecede daha düşük olduğu saptanmıştır. Bu çalışma, 2006 yılının Şubat ayında Nöroloji adlı dergide yayınlanmıştır. Bu proteinlerin seviyeleri değerlendirildiğinde, bu değerlerin ALS tanısında %95 oranında kesin sonuç verdiği kanıtlanmıştır. (Bu üç protein: TTR, kristatin C, ve nöroendokrin protein 7B2'nin karboksil terminal parçalarıdır.) Bu proteinler, ALS’nin tanısının doğrulanmasında kullanılan ilk biyolojik yapılardır. Normal metodlarla hastalığın kesin tanısının konması ilk belirtilerin çıkmasından itibaren ortalama olarak 12 ay civarındadır. Bu biomateryallerin keşfedilmesi ile erken teşhis olanağı oluşmakta ve hastalık ilerlemeden hastalara tedavi fırsatı sunmaktadır. ALS hastalığı sebepleri ALS’nin tam olarak nedeni bilinmemektedir. Fakat bilim insanlarının 1993 yılında, Cu/Zn superoksit dismutaz (SOD1) enzimini üreten genlerde mutasyonun olmasını keşfetmeleri ile önemli bir aşama kaydedildi. Bu enzimin önemi, bazı şartlarda (yaklaşık olarak %20 oranında) ALS‘de etkili olmasıdır. Enzim, vücudun zehirli serbest Radikaller olan superoksitlerden zarar görmesini engelleleyen kuvvetli bir antioksidandır. Serbest radikaller, hücrede normal metabolizma sırasında üretilen yüksek derecede reaktif olan moleküllerdir. Bu moleküller, DNA’ya ve hücre içi proteinlere zarar verebilirler. Henüz SOD1 enziminde olan mutasyonun nöron dejenerasyonunu nasıl etkilediği tam net olarak anlaşılamasa da, araştırmacılar serbest radikal birikiminin bu genin çalışmasında sorunlar yaratabileceği teorisini ortaya sürmüşlerdir. Şu anki çalışmaların, motor nöron ölümünün bir dismutaz olayı sonucu olmadığını göstermesiyle beraber, bahsi geçen SOD1 mutant enzimi toksititeye başka yollarla (yeni bir özellik kazanarak) neden olmaktadır. Genleri ile oynanmış deney fareleri ile yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda mutasyon geçirmiş SOD1'in amiyotropik lateral skleroz üzerindeki rolü hakkında birçok teori üretildi. SOD1 barındırmayan farelerin alışılmış bir şekilde ALS geliştirmemesine rağmen; yaşa bağlı kas atropisi (sarkopenya) sergilemişlerdir. Bu da, mutant SOD1'in zehirli özelliklerinin, normal bir fonksiyon kaybetmenin bir sonucu değil de yeni bir özellik kazanmanın bir sonucu olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak; her iki ALS türünde de (aileden gelen ALS ve dağınık ALS) ortak bir patolojik bir etki yaratmak üzere bir araya toplandığı bulunmuştur. İlginçtir ki, mutant SOD1 içeren farelerde, bu maddenin toplanmasının sadece hastalıklı dokularda olduğu, ve buna en çok da motor nöronların dejenerasyonu sırasında rastlanmıştır.Ayrıca bazı spekülasyonlara göre mutant SOD1'in bir araya toplanması hücrelerin mitokondri, protozom gibi organellere zarar vererek hücresel fonksiyonları bozduğu düşünülmektedir. Eğer bu gibi bozma olayları kanıtlanırsa, mutant SOD1 ‘in zehirli olduğu hakkındaki teorilerin güvenilirliği artacaktır. Fakat hatırlanmalıdır ki,SOD1 mutasyonları ALS vakalarının sadece %10 veya biraz daha fazlasına neden olmaktadır. Ayrıca bazı etiyolojik mekanizmlar dağınık görülen ALS türünde bu nedene bağlı olarak farklanabilmektedir. Halen, ALS-SOD1 fareleri bu hastalığın en önemli örneği olarak kabul edilmektedir. Hastalık üzerine yapılan çalışmalar ayrıca motor nöron dejenerasyonunda glutamat’ın rolünü belirlemeye de yoğunlaşmıştır. Glutamat beyin yer alan nörotransmitter madde adı verilen mesaj taşıma görevi olan kimyasal bir maddedir. Bilim insanlarının araştırması sonucunda sağlıklı insanlar ve ALS hastaları arasında yapılan bazı karşılaştırmalarda; kanın plazmasındaki ve omurilik sıvısında bulunanan glutamat seviyelerinin, hastalarda daha fazla olduğu görülmüştür. Laboratuvar çalışmaları, ortamda çok fazla glutamat olmasının ve bunun uzun sürmesinin, sinir hücrelerinin ölmesine neden olduğunu kanıtlamıştır (eksitotoksisite). Günümüzde bilim insanları, fazla glutamatın omurilik sıvısında hangi mekanizmalarla oluşturulduğunu ve bu dengesizliğin ALS‘nin gelişimini nasıl etkilediğini anlamaya çalışmaktadır. Astrositlerin nöronlar tarafından sarılı olan ekstrasellüler sıvıdaki glutamatı etkisiz hale getirememesi, glutmata bağlı olan nöro dejenerasyonunun (sinir hücrelerinin bozulması) bir sebebi olarak gösterilmiştir. Riluzole onaylı tek ALS ilacıdır ve glutamat taşınımı olan bölgeleri hedef alır. Bu ilacın hastalığın ana nedeni olmayan glutamat ile ilgili bir şeyleri değiştirmesi hastalara moral kaynağı olmaktadır. Vücudun bağışıklık sisteminin normal hücrelere saldırması ile autoimmün sisteminin buna yanıt vermesi de motor nöron dejenerasyonun olası bir nedenidir. Bazı bilim insanları, antikorların doğrudan veya doğrudan olmayarak motor nöronların fonksiyonlarını zayıflattığı hakkında bir teori ileri sürmüştür. Buna göre, antikorlar beyin ve kaslar arasındaki sinyal iletimini etkilemektedir. Son bulunan bilgilere göre, hastalığın ileriki seviyelerinde sinir sisteminin bağışıklık hücreleri olan Microglia’ların ön plana çıktığı görülmüştür. Araştırmacılar ALS‘nin nedenlerini araştırırken zehirli ve bazı zararlı çevresel faktörleri de araştırmışlardır. Diğer araştırmalar da travmanın ve beslenme eksikliklerinin olası etkilerini incelemiştir. Fakat,hala bu faktörlerin ALS‘nin nedeni olabileceğine dair yeterli kanıt yoktur. ALS hastalığı tedavisi ALS için henüz bir tedavi bulunamamıştır. Fakat Amerika Gıda ve İlaç Yönetim kuruluşu (FDA) hastalık için geliştirilen ilk ilaç olan Riluzole’ü (Rilutek) onaylamıştır. Riluzole’ün glutamat seviyesini azaltarak motor nöronlarının gördüğü hasarı azalttığına inanılmaktadır. Bu ilacı ALS hastalarının ömrünü birkaç ay kadar uzattığı görülmüştür. Hatta bazı durumlarda daha uzun süreli faydaları da olmuştur. İlacın ayrıca hastaların solunum sistemi için gerekli olan desteği alma süresini geciktirdiğine de rastlanmıştır. Riluzole, motor nöronlarının aldığı hasarı geri döndürmez. Aynı zamanda yan etki olarak ilacı karaciğerde hasar ve bazı değişik etkiler gözlenmiştir. Fakat yine de, yeni bulunan ilaçların bir gün ALS’nin gelişimini çok daha yavaşlatacağı öngörülmektedir. ALS için geliştirilen diğer tedavi yöntemleri de, hastaların daha iyi bir hayat sürmesini ve hastalığın semptomlarını hafifletmeyi amaç edinmiştir. Destekleyici olan diğer yöntemlerden en etkilisi, doktorun, eczacının, fizyoterapistin, beslenme uzmanının ve hemşirelerin hasta için beraber çalıştığı yöntemdir. Hasta bakıcı ve hastanın birlikte çalışarak bir takım oluşturması sonucu bu takım hastanın daha rahat bir hayat sürdürebilmesi için bazı bireysel planlar tasarlayabilir, oluşturulan bu medikal ve fiziksel tedavi yöntemleri bazı özel aygıtlar ile uygulanabilir. Örneğin,hasta özel bir alet yardımı ile hareketli duruma getirilir ve olabildiğince hastanın rahat olması sağlanır. Doktorlar hastalara, kondisyon artırma, kas kramplarını azaltma, fazla tükürük salgılanmasını azaltma, spastikliği kontrol alma amacı ile bazı tedaviler uygulayabilir. Ayrıca hastaların depresyonu, ağrısı, uyku bozukluğu, kabızlığı gibi sorunları için de ilaçlar bulunmaktadır. Eczacılar, düzenli kullanım için bazı ilaçlar önerebilir ve böylece kullanılan ilaçlardan dolayı oluşabilecek ilaç etkileşimlerini engelleyebilir. Fizyoterapinin uygulanması ve tedaviyi destekleyici teknolojinin yardımı ile hastanın özgürlüğü artırılabilir ve ayrıca hastalığın seyri sırasında hastanın güvenliği sağlanabilinmektedir. Yürüme, yüzme, antrenman bisikleti gibi hafif aerobik egzersizleri ile hastalıktan etkilenmemiş olan kaslar ve hastanın kalp sağlığı güçlendirilebilir, aynı zamanda hastanın yorgunluk ve depresyonla olan mücadelesi desteklenebilir. Esneme ve hareket alıştırmaları ile de hastanın kaslarının sönmesinin önüne geçilebilir ve spastisitenin verdiği acı azaltılabilir. Fizyoterapistler bu nitelikte hastaları zorlamayan egzersizlerin faydalı olduğunu belirtmekte ve önermektedir. Bazı terapistler de, destek ayakları, yürütücü, tekerlekli sandalye gibi aletler önermiştir. Bunun nedeni de hastaların hareketli kalmalarını sağlamaktır. Konuşmada zorluk çeken ALS hastaları da konuşma üzerine uzman olan bazı uzmanlardan yardım alabilir. Hastalar bu profesyonel kişiler yardımı ile daha yüksek sesli ve net konuşma tekniklerini öğrenebilirler. Uzmanlar bazı durumlarda konuşma kolaylığı açısından teknolojik aygıtlar da önerebilirler. Örneğin; ses artırıcı, harf tahtaları, evet – hayır aygıtları bunlara örnek olarak verilebilir. Bu tür cihazlar hastalar uzun süreli konuşamadıklarında, bazı sesleri çıkaramadıklarında yardımcı olmaktadır. Bu cihazların kontrolü, parmak, kafa, göz oynatma gibi küçük fiziksel hareketler ile sağlanmaktadır. Hastalar, konuşma ve beslenme uzmanlarından yemek öğünlerini planlamaları hakkında bilgiler almaktadır. Örneğin, gün içinde yenilen yiyecekler ve kalorileri, yiyeceklerin çiğnenmesi, sıvı gıda alımı konuları hastalar için oldukça önemlidir. Hastalar boğulmayı engelle adına, fazla tükürüğü atma amacı ile bazı emme cihazları kullanmaya başlayabilir. Doktorlar, hasta eğer artık dışarıdan aldığı besinler ile yeteri kadar beslenemiyorsa, direk olarak hastanın midesine bir besleme tüpü sokabilir. Bu beslenme tüpünü kullanılması boğulma ve zatürre riskini artırır. Bu olaylar da akciğerlere sıvı kaçması ile sonuçlanabilir. Tüp hastada acıya neden olmaz ve hastaların yine de dışarıdan beslenmelerine engel olmaz. Solunuma yardımcı olan kasların zayıflaması görüldüğünde, gece kullanılan solunum desteği aparatı kullanılarak, hastanın uyku sırasında soluk alış – verişine yardımcı olunabilir. Bu tür cihazlar hastanın akciğerlerini yapay olarak dışarıdaki hava ile doldurur. Cihaza hava sağlayan bu dış kaynaklar, hastanın yüzüne ve başına entegre edilir. Hastanın akciğerleri oksijen ve karbondioksit seviyelerini dengeleyemez duruma geldiğinde bu tür cihazlar sürekli kullanılabilir. Hastalar son çare olarak akciğerlerin görevini tam olarak yapan yapay solunum cihazlarını kullanabilir. Bu yöntemin etkili olması için burun veya ağızdan soluk borusuna giden bir tüp kullanılmalıdır. Uzun süreli kullanın için de trakeotomi adında bir operasyon ile plastik solunum tüpü boyundan sokularak hastanın soluk borusuna yerleştirilir. Hasta ve yakınları bu yöntemlerden birini seçmeden önce bazı faktörleri göz önünde bulunarak, iyi düşünüp karar vermelidir. Solunum cihazları birbirinden farklıdır. Bu cihazlar hastanın yaşamının kalitesine etki ettiği gibi fiyatları da buna bağlı olarak değişmektedir. Bir hastanın solunum desteği alması, solunum sorunlarını çözüp, yaşam süresini artırsa bile ALS‘nin ilerlemesine bir etkide bulunmaz. Hastalar, solunum desteği sistemini almadan önce uzun süre hareketsizlikten dolayı hayatlarında olacak değişiklikler konusunda iyi bir şekilde bilgilendirilmelidir. Bazı durumlarda solunum desteği alan hastaların konuşabildiği görülmüştür. Sosyal çalışıcılar ve hemşireler, özellikle hastalık son aşamada iken, hastalara ve ailelerine tıbbi ve manevi olarak yardım etmektedir. Sosyal çalışmacılar özellikle vasiyet hazırlama, finansal yardım bulma, konularında yardımcı olmaktadır. Ev hemşireleri de sadece medikal anlamda yardım etmezler. Aynı zamanda hasta yakınlarına, hastayı beslemeyi, uygun bir şekilde hareket ettirmeyi, hastanın solunum cihazlarını takıp çıkarmayı öğreterek hastaya bakanlara yardım eder. Bu tür hemşireler sık sık hastanın evde tedavisi konusunda hasta ile ilgili uzman doktora danışırlar. Hastanın evdeki tedavisinin uygun olup olmadığından sık sık emin olunur. Ayrıca, evde hastaya yardımcı olan bu grup, hastaya ve yakınlarına hastanın hayatının sonlanması durumu hakkında da bilgi verir. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan araştırmalar, kalori kısıtlanmasının (CR) yapılan ALS tedavisinin yanlış olduğunu gösterebilir. Genleri ile oynannış fareler üzerinde yapılan araştırmalar da CR’nin ALS‘de ölümü hızlandırdığını kanıtlamaktadır.Bu çalışmada Hamadeh, et al iki çalışmaya da dikkat çekmiştir. Bu çalışmada Hamadeh, et al iki çalışmaya da dikkat çekmiştir. Bu çalışmalarda, az enerji üretiminin insanlarda görülen ALS‘ye nasıl etki ettiği ve ölüm ile olan ilişkisi anlatılmıştır. Fakat ilk çalışmada, Slowie, Paige ve Antel: “Hastalarda enerji üretiminin düşmesi ölüm ile ilgili değildir; fakat hastalığa büyük bir etkisi vardır.” demiş ve sonuç kısmında da “Sonuç olarak ALS hastalarının zamanla enerji üretimi azalmaktadır fakat, hastalığın seyri açısından fazla enerji üretimi tavsiye edilmektedir” demişlerdir. İlk çalışmalarda, Pedersen ve Mattson farelerde uygulanan ALS modelinde, CR’nin klinik süreci hızlandırdığı fakat hiç bir yararı olmadığını keşfetti. Yüksek kalorili bir diyetin ALS‘yi yavaşlatabileceği önerilmiştir.Ayrıca ketojenik diyetin farelerde hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı görülmüştür. RNAi’in keşfi ALS tedavisinde bir umut doğurmuştur.Önce yapılan çalışmalarda RNAi,laboratuar farelerinde ALS’ye neden olan bazı genlerin çalışmasını durdurmada kullanılmıştır.Cytrx adlı şirket ,RNA i kullanarak mutant SOD1 geninin çalışmasını kontrol alma konusunda yapılan bilimsel araştırmalara sponsor olarak desteklemiştir.Aileden gelen,genetik veya diğer türlerdeki ALS hastalarının %10'luk bir kısmında hastalığın mutant SOD1 geninden kaynaklandığı düşünülmektedir. Cytrx’in oral olarak kullanılan Arimoclomol adlı ilacı ALS tedavisinde kullanılmaktadır. İnsulin benzeri büyüme faktörü de ALS tedavisi için araştırılmıştır. Cephalon ve Chiron kullanılarak IGF-1 ile ilgili klinik çalışmalar yapıldı. Bir araştırma istenen iyi sonuçları verirken, diğer çalışma net bir sonuç vermedi. Bunun sonucunda da ürün FDA’den (ABD ilaç ve yiyecek yönetim kurumu) onay alamadı. 2007 yılının Ocak ayında İtalya Sağlık Bakanlığı, INSMED adlı kuruluşun ilacı olan IPLEX’i önerdi.Bu ilaç, IGF-1 ile bağlayıcı protein olan Protein 3 (IGF1BP3) ile olan birleşimiydi ve İtalya’da bulunan ALS hastalarında klinik tedavide kullanılmaktadır.
Devamını Oku »

Saturday, August 23, 2014

Hafızası güçlü çocukların sırrı



Sporla uğraşan çocukların hafızasının daha güçlü, dikkatinin daha fazla olduğu belirlendi.

ABD'deki Illinois Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, ilk kez spor ve beyindeki beyaz madde arasında bağlantı bulunduğunu ortaya koydu. 9-10 yaşındaki bazı çocukların beyin görüntülerini inceleyen bilim adamları, spor yapanların beynindeki beyaz maddenin daha fazla ve yoğun olduğunu saptadı.

Beyaz maddenin beynin farklı bölgelerindeki bağlantıların güçlenmesini, dolayısıyla bilişsel becerilerin artmasını sağladığını vurgulayan bilim adamları, bir sonraki aşamada düzenli olarak yeni bir spor dalıyla uğraşmaya başlayan çocukların beynindeki beyaz maddenin artıp artmadığını inceleyecek.
Devamını Oku »

Sunday, August 3, 2014

Göbek Eritme Tek Hareketle



Göbeğinizden fışkıran o inatçı yağlara “güle güle” deme zamanı! Size spor eğitmenlerinin göbek eritmede çok etkili olduğunu söyledikleri harika bir hareket öneriyoruz.

Pek çok egzersiz hareketi deniyor, yemelerden içmelerden kesiliyorsunuz ama şu göbeğinizden bir türlü kurtulamıyorsunuz. Bahsettiğimiz kişi gerçekten sizseniz, bizim kolaydiyetler.com olarak bir önerimiz var. Size spor eğitmenlerinin göbek eritmede çok etkili olduğunu söyledikleri harika bir hareketi tavsiye ediyoruz. İstikrarlı bir şekilde bu hareketi yapmanız, belinizden fışkıran o inatçı yağlara “güle güle” demenize olanak sağlayacak.
Aslına bakarsanız bu hareket, bir tür şınav. Ama onu daha da zorlaştırmak için pilates topu kullanmanız gerekiyor. Karın yağlarından kurtulup sımsıkı bir görünüm yaratmak için haydi, harekete başlıyoruz!

Önce şınav pozisyonu alın. Yani yüz üstü yere paralel gelecek şekilde uzanın ve ellerinizi omuz hizasında açarak yere koyun. Bacaklarınızı pilates topunun üzerine yerleştirin.
Hareketi yaparken belinizin kavislenmesine izin vermeyin. Ayaklarınızı, pelvisinizi ve omuzlarınızı bir hat üzerinde tutun.
Oluşturduğunuz pozisyonda kalabildiğiniz kadar uzun, pozisyonunuzu bozmaya başlayıncaya kadar bekleyin.
Topla alternatif bir hareket daha uygulamak isterseniz, topun üzerine sırtınızı yerleştirerek, ayaklarınız doksan derecelik açıyla yere basarken mekik çekebilirsiniz. Ancak dikkat, kullandığınız topun gövdenizin genişliğine uygun olmasına özen gösterin.
Devamını Oku »

Başbakan'ın beslenme sırrı



Her zaman formda bir görüntü sergileyen Başbakan Erdoğan kahvaltıyı ihmal etmiyor, çikolata ve şeker gibi atıştırmalık ürünleri sevmiyor.Yakın çevresinden Başbakan Erdoğan'ın nasıl beslendiği, nelere dikkat ettiği, hangi yiyecekleri tercih ettiği ve en sevdiği yiyecekler araştırıldı. Genel itibariyle vücudu zinde tutacak yemeklerin verilmesine dikkat edilirken; Başbakan Meşrubat türleri, çikolata, şeker, kuruyemiş ve lokum gibi atıştırmalık ürünleri sevmiyor.

KAHVALTIYI İHMAL ETMİYOR

yenişafak'ın haberine göre; Başbakan Erdoğan'ın iş yoğunluğu ne kadar çok olsa da kahvaltısını ihmal etmediği kesin. Erdoğan, özellikle kahvaltıda tuz oranı düşük peynir türlerini tercih ediyor. Kendisine reçel türü gıdalar verilmezken, ekmek ve benzeri hamur işi yiyecekleri tüketmiyor.

BALIK TERCİHİ MEZGİT VE TRABZON KALKANI

Malumunuz, İnsan sağlığı açısından son derece önemli olan deniz ürünlerinin her biri adeta sağlık deposu. Başbakan Erdoğan da bu konuya ehemmiyet gösterenlerden. Kendisi, deniz ürünü çeşitlerinden özellikle Mezgit ve Trabzon Kalkan balığını tercih ediyor.

TERCİH ETTİĞİ ÇORBALAR

Çorba türlerinden yağsız ve unsuz olanları tüketen Erdoğan'ın, yayla çorbası ve sebze çorbaları vazgeçilmezleri arasında. Erdoğan yemekten önce mutlaka taze sıkılmış portakal veya nar suyu içiyor. Böylece Başbakan'ın mide asidi düzenleniyor. Yemek mönüsünde kırmızı et ise hiç yok.

NİŞASTALI ÜRÜNLER YASAK

Hemen hemen her öğününde bol yeşillik ve salata çeşitleri bulunan Başbakan Erdoğan'a kolesterolü yüksek yiyecekler verilmezken, pirinç ve nişastalı ürünlerde yine yasaklılar arasında bulunuyor.

GÖSTERİŞLİ SOFRALARI SEVMİYOR

Erdoğan, içecek konusuna da dikkat ediyor. Gösterişli masa hazırlanmasını istemediği belirtilen Başbakan'ın, özellikle sunulan yemekleri ayırt etmediğini ve tatlı türlerini sevmediğini ifade ediyorlar.

MIHLAMADAN VAZGEÇMİYOR

Karadeniz yöresinin ünlü mıhlaması ise Başbakan Erdoğan'ın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Aynı zamanda sabah kahvaltısında bol yeşillik türlerini de görebilmek mümkün. Anadolu gezilerinde ise yöresel yemeklere önem verirken, çeşitler arasından yağsız olanları tercih ediyor. Sebze yemeklerini seven Erdoğan'ın, en sevdiği türler ise brokoli ve taze fasulye.

EN SEVDİĞİ MEYVE TRABZON HURMASI

Başbakan'ın sofrasında olmazsa olmazlardan biri de meyve. Erdoğan'ın sevdiği meyvelerden biri Trabzon hurmasıyken, en çok tükettiği meyve ise elma.

Devamını Oku »

İbrahim Saraçoğlu Göbek Eritme

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu göbek eritme kürünü açıklıyor.

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'nun göbek eritme kürü ile ilgili açıklamalarını görmek için tıklayınız...

Göbek Yağlarını Eritmek için Doğal Kür

4 adet taze lahana yaprağı,
1 demet taze maydanoz,
1 adet sulu limon
Yarım litre su
Göbek Eritme Kürü

Hazırlanışı: Yarım litre klorsuz suyu kaynatın.

Kaynayan suyun içine lahana yapraklarını atın.

Lahana yapraklarını en az üç dakika kaynattıktan sonra maydanozları da ilave ederek yaklaşık üç dakika daha kaynatın.

Karışımı ocaktan indirip soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra karışımı süzün İçine 1 limonun suyunu ekleyin.

İbrahim Saraçoğlu Göbek Eritme Kürü nasıl kullanılır?

Bu lahana suyundan günde 2 veya 3 kere içilmelisiniz. Aç ya datok karına içebilirsiniz.

Bu karışımı her gün taze olarak hazırlayıp için, Daha fazla hazırlayarak buzdolabında saklamayın

Karışımın içine kesinlikle tatlandırıcı katılmamalıdır.

Göbek eritme kürünü sadece 3 hafta uygulayın.
Devamını Oku »

Mantar diyeti ile zayıfladı



ABD'li şarkıcı Ossy Osbourne sadece müziği ile değil ailesi ve özel hayatıyla da meşhur bir isim. Uzun süre aile boyu realite şov programına konu olan Osbourne'ların kızı Kelly ise her zaman aşırı kiloları ile gündemdeydi. Şu anda moda programı sunan Kelly Osbourne geçtiğimiz yıllarda kısa sürede 30 kilodan fazla vererek herkesi şaşırtmıştı.


Ünlü yıldızın bu kiloları nasıl verdiği ise ilk kez ortaya çıktı

ABD basınından Hollyscoop'un haberine göre Kelly Osbourne bu kiloları mantar diyetine borçlu... Osbourne günde iki öğün mantar ağırlıklı beslenerek ayda yaklaşık 5 kilo verdi. Wendy Brazilian adlı diyetisyene göre ise mantar odaklı bir diyet yapmak çok daha kolay. Çünkü mantar ete benzeyen tadı ile çok daha tatmin edici bir yiyecek.

www.kolaydiyetler.com

Devamını Oku »

Diyet yapmadan sadece egzersizle zayıflanır mı?

Diyet yapmadan zayıflamak kilo problemi yaşayan pek çok kişinin ortak arzusudur. Vücuda alınan kalori miktarından fazlasının yakılması halinde kilo kaybı ortaya çıkar. Yani tek başına diyet ya da egzersiz yapmak saglıklı zayıflamak için yeterli değildir.
Yapılan şok diyetler ya da ağır egzersiz programları ile kısa süreli kiloların verilmesi mümkündür. Ancak sağlıklı kilo vermek isteyen kişilerin yapması gereken şey diyetisyen eşliğinde yavaş ve düzenli kilo vermeleridir. Diyet yapmadan sporla zayıflama konusunda ise çok ağır bir egzersiz progrmanın uygulanması gerekir ki bu da normalden çok daha fazla yorulmanıza neden olur.
Diyet yapamıyorsanız dahi spor programınızı oluşturdan sonra yemeklerinizi bir miktar azaltmanız bile daha hızlı kilo vermenizi sağlayacaktır. Diyet listesi oluşturmadan bile sadece günlük porsiyonlarınızı küçülterek ve yediğiniz ekmek miktarını azaltarak işe başlamanız bile spor ile desteklendiği için kilo vermenizi destekleyecektir. En sağlıklı kilo verme yöntemi spor ve diyetin eş zamanlı yapıldığı ve bu programın diyetisyen kontrolünde gerçekleştiği yöntemdir.
Devamını Oku »

Şok Diyetler Öldürüyor


Şok Diyetlere Dikkat Edin

Son dönemde özellikle de gençler arasında son derece popüler olan şok diyetler üzerine yapılan son araştırmaların sonuçları açıklandı. İngiltere’de bağımsız bir araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilen incelemeler sonucunda şok diyetlerin neden olduğu ölüm oranlarında büyük bir artış yaşanıyor.
Hızlı Kilo Vermenin Zararı

Bunun en önemli nedeni olarak ise gençler arasında hızlı kilo verme amacı ile gerçekleştirilen şok diyetlerin yaygınlaşması gösteriliyor. Oysa ki şok diyetler sadece geçici olarak kilo verilmesini sağlıyor. Bu nedenle kilo vermek için sadece sağlıklı hızlı kilo verme yöntemlerinin benimsenmesi öneriliyor. Özellikle de son döneme damgasını vuran bireysel terapi yöntemleri ile kilo verilmesi tavsiye edilirken bu programlar ile kişilerin eski alışkanlıklarını terk etmesi sağlanarak daha sonra verdikleri kiloları geri almaları da engelleniyor.
www.ultradetoks.com
Devamını Oku »

Ağız bakımı diş fırçalamaktan ibaret değil



Geçen hafta ağız ve diş bakımında yetersiz kaldığımızdan bahsetmiştim. Çoğumuz dişlerimizi sadece fırçalamanın yeterli olduğunu düşünüyor, ancak durum ne yazık ki böyle değil. Kimileri gerçekten ağız bakımına yeterli özeni göstermiyor ancak büyük bir çoğunluk var ki, dişlerine baktığını düşünüyor ancak doğru teknikleri ve/veya gerekli enstrümanları kullanmadıkları için bizim istediğimiz seviyede bir temizlik yapamıyorlar. Günde 3 kere diş fırçalayan bir hastama, diş köklerinde ciddi miktarda taş biriktiğini söylediğimde, yüzünde belirecek şaşkınlık ifadesini tahmin edebilirsiniz.

Ağız ve diş bakımı ne yazık ki sadece diş fırçalamakla geçiştirilecek bir olay değil. Bu yazımda etkili bir bakım için kullanabileceğiniz yöntemleri ve nasıl kullanabileceğinizi özetlemek istiyorum.

Diş fırçaları

Diş bakımının baş aktörü diş fırçalarıdır. Diş fırçaları ile dişlerimizin görünen yüzeylerine ulaşabiliriz. Hatta yemek sonrası yapılacak etkili bir fırçalama ile dişlerimizin üzerindeki artıkların çok büyük bir kısmını temizleriz.

Diş fırçaları çok çeşitli ve reklamlarda pek çok farklı özellik ön plana çıkarılıyor. Ben sizin için durumu daha basite indirgemek istiyorum. Benim için ideal diş fırçasında olması gereken özellikler, fırça kılları açılı olmayacak, kılların ucu yuvarlatılmış olacak ve fırça yüzeyi de düz olacak. Bundan sonrası uygun tekniğin kullanılması ki, işin esas önemli kısmı da bu. Bunun için diş hekiminizden bir 10 dakika ayırıp uygun tekniği öğretmesini rica edebilirsiniz. Fırça kıllarının sertliği de kullanım amacına göre farklılıklar gösterir. Ben şahsen sabahları normal sertlikteki diş fırçamı kullanıyorum, akşamları ise ultra yumuşak kıllara sahip bir fırçayla dişetlerine yönelik bir temizlik yapıyorum. Fırçanın kılları sert olursa diş ile dişetinin birleştiği bölgede temizlik yaparken dişetinizi acıtabilirsiniz, ya da acıtmamak için bu bölgede etkili bir temizlik yapamayabilirsiniz.

Elektrikli diş fırçaları da etkili diş temizliği için kullanılabilecek araçlar. Doğru kullanıldığı sürece ben kullanılmasında bir sakınca görmüyorum. Son geliştirilen bazı elektrikli fırçalar size ne kadar süre ile hangi bölgeleri fırçalamanız gerektiğini bile söylüyor artık.

Son olarak da asla ve asla bastırarak fırçalama yapmıyoruz. Bastırmak esas temizliği yapacak fırça uçlarının eğilerek fonksiyon görmesini engeller. Kuvvetimizi ayarlamak için size basit bir tüyo vereyim. Sanki domatesin kabuğunu fırçalıyormuş gibi bir kuvvetten bahsediyoruz, daha fazla değil.

Diş ipi

Diş fırçaları, dişlerimizin arasında biriken artıkları temizlemek için pek de uygun aletler sayılmazlar, çünkü bu alanlara ulaşamazlar. Bu bölgelerin temizliğini diş ipleriyle yapmalıyız.

Diş ipleri, diş fırçalarının bir numaralı tamamlayıcısı. İkisinden birinin eksik olması ağız bakımının da eksik olması anlamına gelir. Diş fırçasının ulaşamadığı diş aralarını temizleme görevi diş iplerinindir. Unutmayın ki en sinsi çürükler dişlerin aralarında olan çürüklerdir. Bunları ancak belirli bir hacime ulaştıklarında farkedebilirsiniz. Eğer düzenli diş hekimi ziyareti yapıyorsanız bu tip çürükleri çekeceğimiz röntgenlerde yakalayabiliyoruz. Ancak istenen elbette çürüğün hiç olmaması. İşte diş iplerinin esas görevi de bu. Diş aralarındaki artıkları temizleyerek, bu bölgelerde oluşabilecek çürüklerin önüne geçmek. Diş ipini kullanmanın da bir tekniği var elbette. Bunları da öğrenmeniz önemli.

Diş macunları

Diş macunları, fırçalama sırasında dişlerin üzerindeki plağı daha rahat ve etkili temizlemenize olanak sağlayan aşındırıcı partiküller içerirler. Bunun yanında diş yapısını asitlere karşı güçlendiren flor gibi kimyasallar da içerirler. Kullanım alanına bağlı farklı kimyasallar da içeriklerine eklenir. Diş macunlarını fırçalamaya yardımcı bir unsur olarak görebilirsiniz. Hangi macunun sizin için uygun olacağına karar veremiyorsanız hekiminiz size uygun bir macun önerecektir.

Ağız duşları

Ağız duşlarını, garagaralar ile karıştırmamak lazım. Pek çok kimsenin ağız duşlarını bildiğinden bile şüphem var aslında. Bunlar temel olarak elektrikle çalışan cihazlar. Bir nevi diş iplerine alternatif gibi düşünülebilirler. Bu cihazlar belli ayarda basınçlı suyla dişleri temizlemeye yarayan aletlerdir. Üzerinde bulunan hazneye su doldurup istediğiniz basıncı yakaladıktan sonra ucundan çıkan basınçlı suyun kuvveti ile diş aralarında biriken artıkları temizliyorsunuz.

Dil temizleyicileri

Dilimizin üzeri de aslında yemek artıklarını tutabilecek bir yapıya sahip. Dilimizin üzerini de düzenli olarak temizlemek, ağız kokusunun önüne geçmek için etkili yöntemlerden birisi. Dil temizleyicilerinin kullanımı da oldukça kolay. Özel tasarlanmış ucu ile dilinizin üstünü sıyırmanız yeterli.

Gargaralar

Ağız ortamında her daim mevcut olan bakterilere karşı kullanılan gargaralar kimyasal ürünler olduğundan biraz daha dikkatli kullanılması gereken ağız bakımı ürünlerindendir. Bu nedenle gargaraları kullanmadan önce hekiminize danışmanızı tavsiye ediyorum.

Düzenli diş hekimi ziyaretleri

Bütün bu anlattıklarımın yanında düzgün bir ağız bakımının en önemli elemanlarından birisi de düzenli diş hekimi ziyaretleridir. Bu şekilde hem ağız bakımını ne etkinlikte yaptığınız gözetim altında olur, hem de sizin fark etmenizin mümkün olmayacağı bazı problemler başınıza daha büyük sorunlar açmadan erkenden teşhis edilebilir.

Diş hekiminizin yapacağı profesyonel temizliği sizin evde yapabilmeniz olanaksız. Ayrıca röntgen cihazlarının yardımı ile dişleriniz ve çevre dokuları hakkında çok kıymetli bilgiler ediniyoruz. Çürük belirleyici solüsyonlar ya da ışık cihazları ile gözle görülemeyecek çürükleri ya da bakteri plaklarını ayırt edebiliyoruz. Çeşitli yöntemler ile çürük riskiniz belirlenebiliyor. Bütün bunlar erken teşhis ya da koruyucu yaklaşımlar için çok güçlü unsurlar. Bu olanaklardan faydalanabilmeniz ancak diş hekiminizi ziyaret etmenizle mümkün. Bunu alışkanlık haline getirin.

Bu arada, kürdanları ağız bakımı ürünü olarak saymadığımı farketmişsinizdir umarım...

Hepinize sağlıklı gülüşler...

www.disestetigiuzmani.com

www.atakanelter.com
Devamını Oku »

Friday, August 1, 2014

Sünnet Hakkında..



Bugüne kadar yapmış olduğum 5000'i aşkın sünnet operasyonundan edindiğim tecrübelerden, sünnet konusunda dikkat edilmesi gereken noktaları ve tavsiyelerimi, hazırlamış olduğum bu site ile, aktarmaya çalışacağım.


Öncelikle sünnetin cerrahi bir işlem olduğu, uzman bir hekim tarafından tıbbi ve steril koşullar altında yapılması gerektiği kesinlikle unutulmamalıdır.

Sünnet işleminin, sünnet olacak çocuğa kesinlikle bir "KESİM" olmadığı ifade edilmelidir.Bunda sayılamayacak kadar çok faydalar vardır.


Son yıllarda Ailelerin sünnetin önemini kavradığını fark etmekteyim.Aileler sünnetten önce gelip, sünnetin hangi yöntemle,nasıl yapılacağı konusunda bilgiler almaktadırlar.Sünnet olacak çocuk, korkusunu yenebilmesi için operasyonu yapacak Doktor ile tanıştırılmalıdır.Biz bunu ailelere mutlaka tavsiye ediyoruz.


Sünnet operasyonu maalesef halen çok speküle edilmektedir.Biz Laser ile sünnet ediyoruz diyerek,elektrokoter kullananlar vardır.Oysaki Sağlık Bakanlığı 1987-1988 yıllarında bu tip işlemleri yasaklamıştır.


Toplu yapılan sünnetlerde steril koşulların yeterince sağlanamaması gibi nedenlerden dolayı, toplu sünnetlere rağbetin gün geçtikçe azaldığını gözlemlemekteyim.


Son söz olarak; sünnete, sünnet sonrası yapılacak törenlerden (sünnet düğününden) daha fazla önem verilmesini, ailelere tanımadıkları kişilere güvenmeyerek, uygun olmayan ortamlarda yavrularının hayatını riske atmamalarını tavsiye ederim.
Op.Dr.Şefik ERŞAN
(Copyright©2008 Bu sitenin tüm hakları Op.Dr.Şefik Erşan'a aittir.)
Devamını Oku »

Diş Yaptırmaktan Korkmayın!



Genel olarak birçok kişi çocuklukta yaşadığı kötü tecrübeler sonucu diş hekimine gitmekten korkar. Bunda biraz da anne-babaların çocuklarını “yaramazlık yaparsan sana iğne yaptırırım” şeklinde korkutmasının payı büyük. Bu yüzden iğne korkusu birçok kişinin daha küçük yaşta içine sinmiştir. Elbette diş hekimine gittiğimizde diş hekiminin en büyük yardımcısıanestezidir.

Diş hekimi hastasına tedavi yapacağı bölgeye anestezi yaparak uyuşturmak ister, maalesef bizim çocukluktaki kötü tecrübelerimiz veya işittiğimiz sözler bilinçaltını etkilediği için ortaya şiddetli bir reaksiyon çıkar. Bu kimi zaman korku, kimi zaman da aşırı tepkiler ve hatta bayılmalara kadar gider. Ancak günümüzde, modern diş hekimliğinde oldukça ilerlemiş olan çocuklara davranış bilimi, anne ve babanın da hekim tarafından eğitilmesi ile çocuğa yapılacak tedavilerin daha kolay yapılmasını sağlar. Yine de ihtiyaç duyulduğunda bazı vak’alarda örneğin birçok dolgunun ve diş çekiminin gerekli olması veya hastanın bazı özel durumu nedeni ile büyük küçük demeden hastaya sedasyon veya genel anestezi altında işlemler yapılabilir.

Sedasyon bir tür hafif genel anestezidir. Günümüzde çok sık kullanılmaktadır. Genel olarak herhangi bir zararı yoktur. İşlem sonrası hasta hiçbir şey hatırlamamakta, çabuk uyanmaktadır. Bu tip anestezi daha çok erişkinlerde uygulanmaktadır. Genel anestezi ise daha çok çocuklarda gerekli olduğunda bazen erişkinlerde kullanılır. Genel anestezide de hasta işlemden sonra birkaç saat içinde uyanıp, evinde dinlenir. Her iki işlem de günümüzde çok kolay ve basittir.
Devamını Oku »

Neden Spor Yapmalıyız?



Neden spor yapmalıyız?
Spor yapmanın öncelikli nedeni sağlıklı olmak daha sonra da estetik görünümdür.Sağlık amacı güdülmeden yapılan sporla elde edilen kazançlar sadece kısa süreli estetiksel bir görünümden ibaret olacaktır. Çünkü bu şekilde yapılan spor sonucu ya dahili ya da ortopediksel bir rahatsızlık ortaya çıkacak ve spor yaşamınıza son vermek durumunda kalacaksınız. Bununla beraber kazanmış olduğunuz estetiksel görünüm kısa süre içerisinde kaybolacaktır.

Sporu her zaman uzun vadeli olarak düşündüğünüz takdirde sonuç alabilirsiniz. Yemek yemek vücudunuz için ne kadar gerekli bir ihtiyaç ise spor yapmakta günümüz dünyası için o kadar gereklidir. Gün geçtikçe ilerleyen teknolojinin insanların hareketsiz kalmasıyla doğru orantılı olarak ilerlediği herkes tarafından bilinmektedir. Artık günümüzün çoğunu masa başında oturarak, araba kullanarak ya da herhangi bir taşıtla seyahat ederek geçiriyoruz. İşte bu durum insanın fiziksel görünümüne etki eden en önemli etkenlerden biridir.

Hareketsizlik ve pasif yaşam tarzı, vücut kas kitlesinde azalmaya, metabolizma hızında yavaşlamaya yol açar. Bu iki durumun sonucunda da dahili rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Vücut yağ oranında da yükselmeler meydana gelebilir. Bu durumu engellemenin bir yolu hareketli yaşamdır, spor yapmaktır. Bunun için yapmanız gereken şey ise gün içerisinde az da olsa kendinize zaman ayırıp düzenli ve bilinçli bir egzersiz programını takip etmek olacaktır.
Devamını Oku »

Dengeli Hamilelik Beslenmesi



Hamilelik bir bayanın hayatında tadabileceği en büyük zevklerden biridir. Bu özel ve hassas dönemisağlıklı ve keyifli geçirmek için annelerin bilinçli ve duyarlı olup beslenmelerine dikkat etmeleri, yeni yaşam koşullarına uygun bir yaşam stili geliştirmeleri çok önemlidir.

Tek bir hücreden mucizevi bir şekilde gelişen bebeğin sağlığı için hem anne hem de bebeğin yeterli ve dengeli beslenmesi her ay artan önem kazanmaktadır. Hücrelerin inşasında ana rol oynayan protein kaynaklarının dengeli bir şekilde, doğru miktarlarda, iyi kaliteli besinlerle tüketilmesi, gerekli vitamin mineral desteklerinin sağlanması, sağlıklı yağ kaynaklarından ihtiyacı doğrultusunda günlük ihtiyacın karşılanması ve yine glisemik indeksi dengeli karbonhidratlarca zengin beslenmesi gerekmektedir.

Öte yandan pek çok annenin bu dönemde artan enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik aşırı besin tüketmesi gereksiz kilo alımlarına neden olabilmektedir. Bu dönemde sağlıklı ürünlerin harmonize bir şekilde diyete eklenmesi önerilir. Örneğin hamur işleri kişileri kalori tuzağına düşürebilecekken doğru besin kombinasyonları ile anne ve bebek için yarar sağlar hale dönüştürülebilir. Ayrıca iştah artışlarının kontrolünde önemli olan kan şekeri hızlı yükseltmeyen, tokluk hissini artıran ve tat duyularını şımartan şekilde beslenmektir. Bunun için besin seçimlerinizde aşağıdaki besinlere ve önerilere dikkat etmelisiniz.

Yulaf: Sabah kahvaltılarında tükettiğimiz ancak hamur işlerine de çok yakışan yulaf tokluk hissi sağlama, kan şekerini dengeleme, vücudun arınmasına destek olması gibi özellikleri yanında yoğun antioksidan içeriği ile LDL kolesterolü serbest radikal denilen zararlı maddelerin etkilerine karşı koruyarak kalp hastalığı riskini azaltıcıdır. Ayrıca özellikle menopoz sonrası dönemde yüksek kolesterol sorunu olan, yüksek kan basıncına sahip olan veya diğer kardiovasküler hastalık belirtileri bulunan kadınlarda yulaf gibi tam tahıl ürünlerini tüketmenin yararlı etkileri bulunmaktadır. Kalsiyum, magnezyum, demir, fosfor, manganez, B5 vitamini ve folik asit içeren yulaf hamilelik döneminde sıklıkla tüketilmesi gereken karbonhidrat kaynaklarındandır. Yulaf aynı zamanda iyi bir selenyum kaynağıdır. Selenyum vücut için önemli bir antioksidandır, astım ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur, DNA tamiri ve özellikle kolon kanseri olmak üzere kanser riskini azaltabilir.

Yulafı kahvaltı öğününde süt veya yoğurdunuzla birlikte içine taze veya kuru meyve ekleyerek tüketebileceğiniz gibi, yulaftan çorba yapabilir, pişirdiğiniz ekmeğinize, kek, kurabiye, poğaça ve böreklerinize, hazırladığınız köftelerinize ilave edebilirsiniz.

Kepek: Hamilelik döneminde ideal referans aralık dahilinde kilo almak anne ve bebeğin sağlığı için önemlidir. Bu dönemde bayanların fazla yemeyi kendilerine hak olarak görmeleri, canlarının her çektiğini çift kişilik tüketme eğilimi pek çok kronik hastalığa davetiye çıkarabilir. Bu nedenle sağlıklı seçimler yapmak, oluşabilecek kabızlık sorunlarının da önüne geçmek için tam tahıllı ve kepekli ürünleri tercih etmenizi tavsiye ederiz.

Badem: Kalsiyum, magnezyum, potasyum, çinko, folik asit, B vitaminleri, E vitamini, omega 3 ve 6 yağ asitlerinden zengin, iyi bir bitkisel protein kaynağıdır. Mide asidini azaltabilir, antioksidan koruma sağlayarak damar sağlığında etkilidir. 6 ay süren çalışma sonuçlarına. Göre diyetinde makul oranlarda badem tüketenlerin tüketmeyenlere oranla %62 oranında daha fazla kilo kaybedebildiği, yağ kaybında ise %56 daha yüksek yağ kaybı gözlendiği bildirilmiştir. Bu lezzetli ve faydalı besini diyetinize eklemeli ancak yağlı tohum olduğu için yüksek kalorisiyle makul porsiyonlarda tüketmelisiniz.

Ceviz: Yine bir diğer sağlıklı yağlı tohum da cevizdir. Kalsiyum, magnezyum, çinko, potasyum, folik asit, C ve E vitaminleri, omega 3 ve 6 yağ asitlerini içeren kaliteli bir protein kaynağı olan ceviz besinsel içeriği ile metabolizmayı da hızlandırıcı rol oynayabilmektedir. Hücre bölünmesinde, genetik yapının oluşmasında önemli rol oynayan folik asit, bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişimi için gerekli bir maddedir. Yetersizliğinde doğumsal gelişim bozuklukları görülme riski artabileceğinden her gün folik asitten zengin beslenmek gerekir. Ceviz de iyi bir folik asit kaynağı olarak makul miktarlarda tüketilmelidir. Antioksidan içeriği ile damar ve kalp sağlığı için önemlidir. Beyin gelişimi açısından önemli diğer elementler; çinko, demir ve kalsiyumdan zengin olan cevizi ara öğünlerde, tahıllı kahvaltılarınızda, hamur işlerinizde, yemeklerinizde dahi kullanabilirsiniz.

Kuru kayısı: Potasyumun zengin kaynaklarından kayısı yazın taze kışın kuru olarak düzenli olarak tüketilmesi önerilen bir besindir. Besleyici, sindirim sorunlarına yardımcı; stresi, kansızlığı önleyici özellikleri faydalı olan kayısı yağ yakma üzerinde metabolizmayı destekleyici olarak görev yapmaktadır. . Öte yandan lifli besinlerin kan şekerinin dengeli yükselmesini sağladıkları, zararlı maddelerin bağırsakta kalma süresini kısalttıkları için tokluk hissini sağlamada da faydalı oldukları saptanmıştır.

Kayısılar renklerinin açılması için taze iken kükürtlenerek kurutulmaktadır. Ancak organik ürünlerde renk açıcı olarak kükürdün kullanımına izin verilmediğinden organik kayısılar kükürtlenmeksizin kurutulur ve bundan dolayı renkleri sarı olmayıp tamamen doğal kurutma rengine sahiptir. Hamilelik döneminde ve her zaman organik kuru meyveleri tercih etmelisiniz.





Pekmez: Besleyiciliği olmayan, kişilere ekstra kalori yükü getiren sofra şekeri hamilelik döneminde uzak durulması gereken besinlerden biridir. Kişilerin tatlı ihtiyaçlarını daha doğal yollardan karşılamaları, meyve, kuru meyve veya bal/pekmez ile hazırlanmış sütlü tatlıları tercih etmeleri önerilir. Üzüm, dut, keçiboynuzu ve andız gibi farklı türleri de bulunan pekmez türlerinden özellikle üzüm pekmezi hamilelikte, dut pekmezi ise bebeğin sağlıklı gelişiminde önemlidir. Pekmez içeriğindeki vitamin ve mineraller ile oldukça yoğun besleyiciliğe sahiptir doğal tatlandırıcı olarak kullanılması önerilir.

Günlük kalsiyum, demir, potasyum ve magnezyum gereksiniminin büyük bir kısmını karşılayabilecel zenginlikte olan pekmez, emilim oranlarının yüksek olması nedeniyle hamile ve emziklilerin diyetinde yer alması önerilen bir besindir. Öte yandan iyi bir krom kaynağı olması da pekmeze özgü eşsiz bir özelliktir. Bu sayede kan şekerinin dengelenmesinde faydalıdır bud a hamilelik dönemi için son derece faydalıdır.

Protein yeni hücrelerin inşaasında önemli olduğu için hamileliğin olmazsa olmazlardandır.

Doku gelişimi kadar savunma sisteminin güçlenmesi için de önemli olan proteinler temel enerji gereksinimlerinin çoğunu karşılamalıdır. Bunun için mutlaka süt ve süt ürünleri, et, tavuk, balık, yumurta, kurubaklagil kaynakları hergün gerekli miktarlarda alınmalıdır.

Total yağ alımınızı kontrol edin, doymuş yağları azaltın, Omega 3 tüketiminizi artırın.

Yağ, vücutta pek çok işlevsel özelliği ile önemli görevlere sahiptir. Ancak özellikle yaşamın özel evrelerinden biri olan hamilelikde çok daha büyük önem taşır, tabii kontrol miktarlar ve ideal seçimler olmak şartıyla. Hayvansal kaynaklı besinler, hazır gıdalarda bolca bulunan doymuş yağlardan uzak durmalı, daha çok omega 3 almalısınız. Bunun için besin hijyenine dikkat ederek hem bitkisel hem de hayvansal kaynaklara ağırlık vermelisiniz. Omega 3 yağlı balıklarda (sardalye, ringa, somon, ton, uskumru), ceviz, badem, soya filizi, kurufasulye, soya fasulyesi, nohut, keten tohumu, kuş üzümü ve yeşil yapraklı sebzelerde, omega-3 ile zenginleştirilmiş veya omega-3 / omega-6 dengesi sağlanmış ürünler de bulunmaktadır. Ancak hamilelikte balık seçimlerinde dikkatli olunmalı, civa ihtima etme riski bulunan köpek balığı, kılıç balığı ve karides gibi deniz ürünlerinden, midyeden uzak durmaları önerilir.

Günde 5-9 porsiyon sebze meyve tüketmeye çalışın.

Sebzelerdeki antioksidanlar (A, C, E vitaminleri ve selenyum gibi mineraller, oligosakkaritler, alkol ve fenoller gibi bazı maddeler) hastalıklara karşı vücudun savunma mekanizmasını güçlendiriyor. Ayrıca sebzeler, içerdikleri posa ile bağırsak faaliyetlerine yardımcı olurken kabızlığı engelliyor ve uzun süre tok kalmamızı sağlıyor. Bu nedenle her yetişkin birey gibi anne adayları da her öğünde sebze ve veya meyve grubuna yer vermelidirler. Özellikle folik asit kaynağı yeşil yapraklı sebzeler tercih edilmelidir. Burada hamileler için en önemli kural çeşitlilik sağlamak ve mevsiminde olanları tercih etmektir.

Berrin Yiğit
Beslenme ve Diyet Uzmanı
www.berrinyigit.com
Devamını Oku »

Sağlık-Sen’den toplu istifalar sürüyor

Memuru 2014 yılında zarara uğratan memur-sen’den istifların ardı arkası kesilmiyor..Temmuz ayında zamsız maaştan haberi olmayan memur-sen üyeleri,Temmuz ayında memur maaşlarına zam yapılmayacağını öğrendiğinde toplu istifa etmişlerdi..Şimdi aydında sağlık-sen üyeleri topluca istifa ettiler..
Şaibeleri ile Aydın Kamuoyunun gündemine giren Sağlık-Sen Aydın Şube Başkanı A. Baki Karaer üyeleri üzerindeki baskı ve tehditlerini sürdürürken bu şaibelere bir yenisi daha eklendi.



Sağlık-Sen’den istifa ederek ayrılan sağlık çalışanları üzerinde baskılarını yoğunlaştıran sendika yönetimi, Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği’ni istifalardan sorumlu tutarken gerçeğin hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı.



Kendi istekleri ile Sağlık-Sen’den ayrılan sağlık çalışanları, istifa gerekçelerini sendikanın açtığı davanın kaybedilmesine bağlarken, yaklaşık 1500 TL ceza ödemek durumunda kaldıklarını belirttiler.



İddialara göre Sağlık-Sen Aydın Şubesi, Atatürk Devlet Hastanesi SSK kurumuna bağlı iken sigortalı çalışan 200-250 arasındaki sağlık persenelinin fazla mesai ücret farklarının SGK’dan tahsil edilmesi için her üyeden 140 TL para toplayıp dava açtı. Aydın 1. İdari Mehkemesi’nde açılan dava kaybedilince sendika üyeleri de 1200 TL avukatlık vekaleti ve 18.50 TL yargılama giderini işleyen faiziyle birlikte ödemek mecburiyetinde kaldı.



Davayı kaybeden üyelerin çoğu Sendika Yönetimi’nin yaptığı bu yanlış tutumuna karşı tepkisini istifa ederek gösterdiler. İstifalar karşısında zor durumda kalan Sağlık-Sen Aydın Şube Başkanı A. Baki Karaer, üyeler üzerinde baskı kurmaya başladı. Bir başka sendikaya üye olanlar üzerinde siyasi baskı kurup gözdağı verdi. İstifa gerekçelerini ise Hastane yönetimi ve Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği’nin üzerine yıkmaya çalıştı. Girişilen karalama kampanyaları ile Sendika Genel Merkezi ve siyasiler de “Hastane Yönetimi ve Kamu Hastaneleri Genel Sekterliği üyelerimizi baskı ile istifa ettiriyor” şeklindeki söylemlerle yanıltılmaya çalışıldı. Ancak, istifaların gerçek nedeninin kaybedilen davalar olduğu ortaya çıktı.



Öte yandan aynı konuda Türk-Sağlık Sen Aydın Şubesi de 78 üyesi için dava açtı ancak davanın kaybedileceği anlaşılınca, sendika avukatı aracılığıyla davalar geri çekildi ve üyelerini 1500 TL ceza ödemekten kurtardı.



3 TON MAZOT NEREDE?



Aydın Atatürk Devlet Hastanesi içinde yapılanan “paralel yapı”nın, “ruhsatsız yapılıyor” şikâyeti ile durdurulan ve ruhsat işlemi tamamlandıktan sonra yeniden yapımına devam edilen Atatürk Devlet Hastanesi Ek Bina inşaatının temelinin atıldığı yerde bulunan yakıt tankeri içindeki 3 tona yakın mazotun akibetinin ne olduğu bilinmiyor. Yakıt tankı içindeki mazotun satılarak girişinin hastane kayıtlarına yapılmadığı iddia edilirken, iddialara Hastane Yönetimi’nin açıklık getirmesi bekleniyor. Satılan mazot hastane kayıtlarına girmiş midir? Girdiyse kaç para girmiştir? Merak edilmektedir.



VAKIFLARA BAĞIŞ



Bir başka iddia şöyledir: Sağlık-Sen Aydın Şube Başkanı A. Baki Karaer’in sendikanın mali imkânlarını kendi imkanıymış gibi Aydın’da faaliyet gösteren bazı vakıflara aktardığı iddia edilmektedir. Vakıf kuruluşlarına sağlanan maddi yardım ile vakıf yöneticilerini Aydın Valiliği’ne gönderilip sendika başkanı hakkında devam eden soruşturmaların üzerinin örtülmesi ve hakkında olumlu intiba yaratılmaya çalışılması girişiminde bulundukları iddia edilmektedir.
Devamını Oku »

Norveçli Doktordan GAZZE mektubu



Gazze’deki Şifa Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesinde görev yapan 67 yaşındaki Norveçli cerrah Mads Frederick Gilbert, Middle East Monitor’de yayınlanan açık mektubunda, ABD Başkanı Barack Obama’yı Şifa Hastanesi’nde bir gece geçirmeye davet etti.

İŞTE DOKTOR GİLBERT’İN MEKTUBUNDAN SATIRBAŞLARI:

‘Sevgili arkadaşlar, Dün gece aşırı bir noktadaydı. Gazze’ye yönelik kara harekatı sonucunda araçlar dolusu parçalanmış, kanayan, ölen, her yaştan, sivil, masum Filistinli geldi. Ambulanslardaki kahramanlar (son 4 aydır maaş alamıyorlar) insanlık dışı bir iş yükünün altında, insanlara yardım etmeye çalışıyor… Bir kez daha ‘dünyanın en ahlaklı ordusu’ tarafından hayvan muamelesi gören insanlara…

“FİLİSTİN DİRENİŞİ BANA GÜÇ VERİYOR”

Yaralılara, iş arkadaşlarıma büyük bir saygı duyuyorum. Filistin ‘direnişi’ bana güç veriyor, her ne kadar bağırmak, birine sarılmak, ağlamak, kana bulanmış bir çocuğu koklamak istesem de…

“TEMİZLİKÇİLER ÖLÜLERDEN ARTA KALANLARI SÜPÜRÜYOR!”

Toza bulanmış yüzler. Yo Hayır! Daha fazla kanayan yaralı gelmesin, hala acil servisinin yerinde kan gölleri var, kanlı sargı bezleri her yerde, temizlikçiler kan birikintilerini, dokuları, saçları, giysileri, ölülerden arta kalanları süpürüyor, tekrar hazırlanmak için, herşeyi tekrar etmek için.

“BURADAKİ KAHRAMANLAR HİÇBİR ŞEYDEN ŞİKAYET ETMİYOR…”

Sadece son 24 saatte 100′den fazla vaka geldi Şifa’ya. Her şeyi olan en deneyimli hastaneye bile yetecek kadar, ama burada.. Hiçbir şeyimiz yok: Elektirik, su, ilaç, ekipman… Her şey paslı ve geçmiş hastane müzelerinden alınmış gibi görünüyor. Ama buradaki kahramanlar hiçbir şeyden şikayet etmiyor…

Bu satırları size yazarken yatağımda yalnız başıma gözyaşı döküyorum, sıcak ama işe ayaramayan acının, öfkenin ve korkunun gözyaşlarını. Bu yaşanıyor olamaz!

Ama sonra, şimdi, İsrail’in savaş makinesi acımasız senfonisine yeniden başlıyor, gemilerden top salvoları sahile düşüyor, F-16′lar kükrüyor, İHA’lar (insansız hava aracı) ve Apache’lerin gürültüsü. Hepsi ABD’de tarafından üretilmiş ve ödenmiş.

“BAY OBAMA SİZİN KALBİNİZ VAR MI?”

Sizi, bir gecenizi, sadece bir gecenizi bizimle Şifa’da geçirmeye çağırıyorum. Belki hademe kılığında gizlenirsiniz. Yüzde yüz eminim, bu tarihi değiştirecektir.

Kalbi ve gücü olan hiç kimse bir geceden sonra Şifa’dan, Filistin halkına yönelik katliamı bitirmeye karar vermeden çıkamaz. Ama kalpsiz ve vicdansızlar hesaplarını yaptılar ve Gazze’ye yönelik bir başka katliam planladılar. Kan nehirleri bu akşam da akmaya devam edecek. Ölümün araçlarını harekete geçirdiklerini duyabiliyorum.

Lütfen. Yapabileceğiniz herşeyi yapın. Bu daha fazla süremez.

PROFESÖR DOKTOR MADS GİLBERT
Devamını Oku »