Friday, May 30, 2014

C Vitamini

C vitaimi özellikle kışın bol bol tüketilmesi gereken besinler arasındadır.kışın nezle grip gibi soğuk algınlığını gidermek için kullanılır.bunu yanın sıra vücudumuzun ihtiyacı için bol bol c vitamini tüketmeniz gerekir.
Devamını Oku »

Thursday, May 29, 2014

Çileğin faydaları Nelerdir.



Bahar aylarının vazgeçilmez meyvesi olan çilek lezzetinin yanı sıra sağlığa birçok faydası bulunmakta. Antik Roma döneminde tedavi amaçlı kullanıldığı da bilinmekte.Çilek çok sevdiğimiz bir meyvedir.
*Vücudumuz için önemli ve gerekli olan C vitamini içeriği yüksektir. 1 avuç dolusu çilek günlük C vitamini ihtiyacımızı giderir.

*Antioksidan içeriği zengindir; antosiyanin, ellagik asit, kaempferol, kuersetin içerir. Bu antioksidanlar kanser savaşçısıdır, bu nedenle hepsini içeren ender besinlerdendir.

*Düzenli tüketildiğinde kalp sağlığını korur, kalp krizi geçirme riskini %30 azaltır.

*Kötü kolesterol seviyesini düşürür, damar sağlığını korur.

*Potasyum ve antioksidanlardan zengin olması nedeniyle inmeye karşı korur, kan basıncını düzenler.

*Göz sağlığını korur.

*Kanı temizler, cildi yeniler.

*Su ve lif içeriği yüksek, kalori değeri düşüktür. Bu nedenle zayıflama diyetlerinde olumlu etkisi vardır.

*Sindirim sistemini düzenler, kabızlık için faydalıdır.

*Alerjik etki gösterebilir, özellikle çocuklarda dikkatli tüketilmelidir.

*Kan şekerini dengeler, şeker hastalığı riskini azaltır.

*Folat içeriği nedeniyle sakinlik hissi verir, depresyondan korur.

*Homosistein seviyesini düşürür. Homosisteini yüksek olan kişilerde serotonin hormonunun daha düşük seviyelerde salgılandığı belirtilmektedir.

*Manganez içeriğiyle kemik sağlığını korur. Diyetisyen Özlem Sert Aydın

*Diyetisyen Özlem Sert Aydın
Devamını Oku »

Yeterince su içmemenin yol açtığı 11 rahatsızlıkları.

Yeterli yağış olmaması nedeniyle tarım alanları başta olmak üzere tüm yaşamı tehdit eden susuzluk, yanıbaşındaki sürahide öylece durduğu halde yeterince su içmeyen insanlarda geri dönülmez hasarlara yol açıyor.

Günde ortalama 8 bardak su içmemiz gerekirken vücudumuz 10 bardak su kaybediyor.

Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, beyninin %75’i, kanının %92’si, kaslarının %75’i, kemiklerinin %22’si sudan oluşan insanın vücudu susuz kaldığında meydana gelen hasarları tespit etti. İşte yeterince su içmemenin yol açtığı 11 rahatsızlık:

VÜCUDUMUZ SUSUZ KALDIĞINDA NELER OLUR?

YORGUNLUK: Su vücudunuzdaki en önemli enerji kaynaklarındandır. Dehidratasyon (susuz kalma) vücudu yavaşlatan enzimatik aktiveteye sebep olarak yorgunluk ve halsizliğe yol açar.
ASTIM VE ALERJİLER: Dehidratasyona maruz kalan vücut sudan tasarruf etmek için havayollarını daraltıyor. Siz daha susuz kaldığınızı hissetmeden histamin bu durumun farkına varıyor ve salgısını arttırıyor.
YÜKSEK KAN BASINCI: Vücut normalde tam olarak su ihtiyacını karşıladığında kanın %92’si sudur. Vücudun susuz kaldığı zamanlarda ise kan kalınlaşarak akışı sırasında dirence sebep olur ve buda kan basıncının yükselmesi ile sonuçlanır.
CİLT PROBLEMLERİ: Dehidratasyon deri yoluyla toksinlerin atılmasını bozmakta ve her türlü cilt problemi için savunmasız hale getirmektedir; dermatit, sedef, kırışıklık…

YÜKSEK KOLESTROL: Vücut susuz kaldığında kolestrol seviyesini arttırarak hücreden daha fazla su kaybını önlemeye çalışır.

SİNDİRİM BOZUKLUKLARI: Su ve alkali (kalsiyum ve magnezyum) minerallerin eksikliği gastrit, ülser ve reflü gibi birçok sindirim sistemi problemine yol açar.

MESANE VE BÖBREK PROBLEMLERİ: Toksin ve atık asit birikimi bakterilerin gelişmesi için ortam sağlar, buda böbrek ve mesanede inflamasyon, Ağrı ve enfeksiyona daha yatkın olması ile sonuçlanır.
KABIZLIK: Suyun eksikliğinde, vücudun kritik fonksiyonları için su sağlama görevi kalın bağırsağındır. Su yetersiz kaldığında atık maddeler bağırsak içinde çok yavaş ilerlemeye başlar buda kabızlığa yol açar.
EKLEM AĞRISI VE SERTLİK: Bütün eklemlerde büyük bir kısmı sudan oluşan kartilaj yastıkçıkları vardır. Vücut susuz kaldığında kartilaj zayıflar ve eklem tamiri yavaşlar böylelikle ağrı ve rahatsızlık hissi oluşur.
KİLO ALMA: vücudunuz etkin bir şekilde toksinleri elimine edemez ve yağ hücrelerinin içinde saklar. Bunun yanında eğer vücut yeterli su ile toksinlerin güvenli bir şekilde atamıyor ise yağ hücresini serbest bırakmaz.
VAKİTSİZ YAŞLANMA: Kronik olarak vücut susuz kaldığında, organlar ve hatta vücudun en büyük organı olan deride kırışıklık başlar ve erken yaşlanma belirtileri verir.

BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?
Susadığınız zaman vücut (susuz kalmış) dehidrate olmuştur.
Yemek öncesi içilen su porsiyonlarınız küçülmesine ve dolayısıyla daha kolay kilo kaybetmenize yardımcı olur.
Araştırmalar göstermiştir ki eğer yıl boyunca su tüketiminizi günlük 1,5 litre olursa, extra 17,400 kalori yakarsınız buda yaklaşık olarak 2 buçuk kiloya denk gelir.
Sadece su içmeniz gerekir, diğer tükettiğiniz sıvıların bir kalorisi ve şeker içeriği vardır. Sadece suyun kalorisi ‘0’dır.
Soğuk su içmek metabolizmanızı hızlandırır ve kalori yakar. Hızlanan metabolizmanın etkileri ilk 10 dakikada başlar ve 30-40 dakika sonra maksimuma ulaşır.
Unutmayın su hayattır.
Devamını Oku »

Wednesday, May 28, 2014

Ceviz Alzheimer ve depresyona iyi geliyor



eviz yetiştiriciliği konusunda 2 kitabı bulunan Kastamonu Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyit Mehmet Şen, cevizin insan beynine çok benzediğine dikkati çekerek, bunun mükemmel bir beyin gıdası olduğunu söyledi.

Cevizin düzenli olarak yenilmesi halinde bazı hastalıkların gelişmesini önleme özelliğinin bulunduğunu belirten Şen, "Cevizin bir gıda maddesi olduğu unutulmamalı ve ceviz kesinlikle bir ilaç olarak düşünülmemelidir. sağlıklı beslenme için mutlak gerekli bir gıdadır" diye konuştu.

Şen, cevizin yüksek oranda omega 3 yağına sahip olduğunu vurgulayarak, "Beynimizin yüzde 60'tan fazlası yapısal olarak yağdır. Beyin hücrelerimiz görevlerini sağlıklı olarak yerine getirebilmeleri için bu yapısal yağa yani omega 3'e ihtiyaç duyarlar. Omega 3 beyin fonksiyonları için, büyüme ve gelişme için hayatidir. Hem dinlenmede, hem stres altında ceviz, kan basıncını düşürmektedir. Yani cevizler beyin için neden önemli denildiğinde cevizin yüksek miktarda omega 3 yağ asidi içeriyor olması cevabını verebiliriz" ifadesini kullandı.

Cevizin, depresyon, alzheimer, aşırı yeme ve benzeri zorlayıcı davranışları, anti depresyona karşı kullanılan ilaçları, hiçbir tehlikeli yan etkisi olmadan ortadan kaldırabilecek özellikte bir besin maddesi olduğunu
anlatan Şen, cevizin zihin açıklığına da destek olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Şen, cevizin ham ve organik olarak yenilmesinin önemine vurgu yaparak, böylelikle antioksidan özelliğinden yararlanıldığını belirtti.

Günde sadece 6-7 cevizin yüksek seviyede antioksidan için yeterli olduğunu anlatan Şen, "Fazla miktarda antioksidana sahip olmalarına rağmen vatandaşlar antioksidanların vücut için mutlak gerekli oluşlarını bilmediği için sert kabuklu meyveleri yeterince yemiyor. Ayrıca cevizi mümkün olduğunca ham tüketilmeli, tuzlu, çikolatalı ve ya şekerli olanlarından uzak durmalıdır. Cevizi yoğurtla beraber, yoğurdun içine karıştırarak da yiyebilirsiniz. Cevizin verdiği kalori nedeniyle günlük tüketimi de 80 gramı çok fazla geçmemelidir" şeklinrde konuştu.
Devamını Oku »

Tuesday, May 27, 2014

Aşırı terleyenler için doğal bitki çayı



Yaz ayları kapımıza dayanırken; kötü kokusuyla birlikte hem kişiyi hem de çevresindekileri rahatsız eden aşırı terleme, kişilere kabus dolu günler yaşatıyor. Aşırı terlemenin kişilerin sosyal hayatını olumsuz etkilediğini söyleyen İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan, "Özellikle el, ayak ve koltuk altı bölgesinde terleme daha fazla olur. Aşırı terlemede genetik bir yapı söz konusu olabilir" diyor.
Baharatlardan kaçının

Prof. Dr. Mocan, aşırı terlemeninin doğru bitki çaylarıyla alt edilebileceğini belirterek bu can sıkıcı durumdan kurtuluşun yollarını şöyle anlatıyor:

Baharatlı yiyecekler, tuz ve alkol yüzeysel kan damarlarını genişlettiği için terlemeye yol açar. Bol baharatı ve biberi yemeklerinizde mümkün olduğunca az kullanmaya çalışın. Alıç aşırıterleme sorunu için etkili olabilir. Günde birkaç tane alıç yiyin ya da çayını yapıp günde 2 bardak içebilirsiniz.

Bunun yanı sıra şahtere otu, karabaş otu ve yeşil çayları günde 2 bardak içilebilir. Bazı bitkiler terlemeyi artırır. Bunlardan bir kaçı zencefil ve ginseng çayıdır. Aşırı terleme sorunu olan kişilerin bu bitkilerden uzak durması gerekiyor. Terleme vücudun koruyucu sistemidir. Genel olarak aşırı terlemeler obezite, diyabet, şeker hastalığı, troid bezinin fazla çalışması, menepoz, andropoz hastalıklarının da işareti olabilir. Bu nedenle terleme sorununda altında yatan nedenin iyi tespit edilmesi gerekir. Bölgesel terlemelerin ise bu hastalıklarla ilgisi yoktur.
Ayaklara şifa veren reçete

Ilık su içerisine adaçayı, kekik, papatya, deniz tuzu ekleyerek ayaklarınızı suda dinlendirin. Bu hem yorgunluğu alacak hem de ayak terlemesine ve kokusuna iyi gelecektir. Papatya, adaçayı, kekik, deniz tuzunu ılık suya ekleyin ve ayaklarınızı bu suda dinlendirin. Ayaklarınızın rahatladığını göreceksiniz.
Devamını Oku »

Yazın en ucuz ve sağlıklı meyvesi



Yaz mevyelerinin vazgeçilmezlerinden olan karpuz tüketilerek, alzheimer, kalp, damar, tansiyon ve felç gibi pek çok hastalığın önüne geçilebileceği bildirildi. Gazi Üniversitesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu, karpuzda bulunan ve vücuttaki en önemli molekül olan nitrik oksitin, damarları rahatlattığını, kan basıncını düşürdüğünü, kalp krizi veya felç riskini azalttığını söyledi.

Karpuzdaki citrulin sayesinde epitel hücreler daha rahat nitrik oksit üreteceğinden, alzheimer, kalp, damar, tansiyon ve felç gibi pek çok hastalığın önüne geçilebileceği öğrenildi.

Endotel hücrelerinden salgılanan maddelerle düz kas tabakasının uyarıldığını, damarların kasılıp gevşemesiyle de damar gerginliğinin kontrol edildiğini dile getiren Uslu, "Bundan dolayı bu hücrelere tansiyonun dengelenmesinde de önemli bir vazife yüklenmiştir. Nitrik oksit ve onu üreten endotel hücreler yaşamın gizli gücüdür. Sağlıklı olmamız için endotel hücrelerin yeteri kadar nitrik oksit salgılaması gerek" diye konuştu.

Bu nedenle endotel hücrelerinin nitrik oksit üretimini artıran besin desteklerine ihtiyaç duyulduğunu anlatan Uslu, içinde L-arginine ile L-citrulline, protein ve omega-3 yönünden zengin olan gıdalar yenilirse nitrik oksit üretiminin artırılmış olacağını kaydetti.

"Karpuz, sarımsak, soğan, enginar (pişmiş), avokado, muz, kuru fasulye, siyah erik, böğürtlen, yaban mersini, badem, siyah çikolata, kavun, kırmızı et (ölçülü), balık yağı, keten tohumu, tavuğun göğsü, greyfurt, üzüm, marul, ıspanak, çilek, balık türleri vücudumuzda nitrik oksit miktarını artırır" diyen Uslu, şöyle devam etti: "Böylece hemen hemen her türlü hastalıktan korunmuş oluruz. Alzheimer'dan tutunda kalp, damar hastalıklarına, tansiyon ve felç gibi pek çok hastalığın önlenmesinde faydalıdır. Böylece bu hastalıkların önüne geçmiş oluruz."

Karpuzdaki citrulin sayesinde epitel hücreler daha rahat nitrik oksit üreteceğinden, alzheimer, kalp, damar, tansiyon ve felç gibi pek çok hastalığın önüne geçilebileceği öğrenildi.
Devamını Oku »

Soğan kabuğunu çöpe atmayın



Diyet uzmanları soğan kabuklarının yemeklere katıldığında kolesterolü düşürdüğünü ve damar sağlığına büyük fayda sağladığını söyledi.

'WeightLossResources’ adlı sağlık sitesinden araştırmacılar soğan kabuğunda bulunan ‘quercetin’ adlı bitki pigmentinin hem tansiyonu düşürdüğünü hem de atardamarlarda oluşan tıkanmalara engel olduğunu belirtti.

Uzmanlar, soğan kabuğunun bilinçsizce çöpe atıldığına dikkat çekti.
Devamını Oku »

Diş gıcırdatma kabusunuz olmasın



aşamımızın üçte birini uykuda geçirdiğimiz düşünüldüğünde, uykunun insan zihni ve bedeni için ne kadar önemli olduğuna değinen Dt. Selçuk Özbölük, "Gün boyu şehir hayatı veya iş hayatına bağlı yaşanan stres, dengesiz beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik uyku bozukluklarına neden olabiliyor. Bu uyku bozukluklarından bir tanesi de uykuda diş gıcırdatma olarak bilinen 'Bruksizm'. En sık görülen uyku bozukluklarından biri olan 'Bruksizm', uykuda konuşma ve horlamadan sonra 3. sırada karşımıza çıkıyor" dedi.
SİGARA VE KAFEİN DE DİŞ GICIRDATMAYI ARTTIRIYOR

Uyku esnasında oluşan güçlü çene hareketlerinin neden olduğu çeneleri sıkma, dişleri gıcırdatma olayı olarak tanımlanan bruksizmin görülme sıklığının %20'lere kadar ulaştığını söyleyen Dt. Özbölük, "Bruksizm konusunda yapılan araştırmalar; horlama ve uyku apnesi gibi durumların dişlerini gıcırdatan kişilerde daha çok görüldüğünü gösteriyor. Aşırı duygusal hassasiyet, sinir, stres, kuruntu, dengesiz beslenme ve hareketsizliğin yanı sıra fazla miktarda tüketilen alkol, sigara ve kafein uykuda diş gıcırdatmayı arttırıyor" diye konuştu.

Diş sıkma ve gıcırdatmanın gece veya gündüz oluşabilen istemsiz bir aktivite olduğu ancak bu durumun çeşitli olumsuz semptomlar ortaya çıkmadan hastalar tarafından genellikle farkına varılmadığını söyleyen Dt. Özbölük; "Diş sıkma ve gıcırdatmanın birçok nedeni var ve bu nedenler arasında; stres ve kişisel özellikler, uyku düzeni, uyku esnasındaki solunum bozuklukları, travmatik yaralanmalar, merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları, yasadışı ilaç kullanımı (ekstazi), ilaç tedavileri (seratonin), alkol, kafein ve sigara kullanımı gibi faktörler sayılabilir. 'Bruksizm', en sık görülen uyku bozukluklarından, uykuda konuşma ve horlamadan sonra 3. sırada karşımıza çıkıyor. Hastalar genellikle diş gıcırdattığının farkında bile olmuyor. Hasta bize ancak dişlerde hassasiyet, aşınma, sallanma ve kırılma, diş sinirlerinde ölüm, çevre dokularda yaralanma, çene eklem rahatsızlıkları, baş ağrısı ve fonksiyon bozukluğu gibi durumlarda geliyor. Hastanın eşleri ya da yakınları da bu durumdan kendisi kadar şikayetçiler" dedi.
ÇÖZÜMÜ NEDİR

Peki bunun çözümü var mı?

Diş sıkma ve gıcırdatma tedavisinin nasıl yapıldığı hakkında bilgi veren Dt Özbölük, "Uygulanan tedavi metodu çoğunlukla kişiye özel yaptığımız gece plaklarıyla aktivitenin kontrol altına alınmasını ve meydana gelebilecek patolojik veya fiziksel değişikliklerin önlemesini içerir. Doğru teşhis konulduğu taktirde, bu rahatsızlığın gece plağı kullanımı, hasta eğitimi ve gerek duyulduğunda fizik ve ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabildiği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ancak diş gıcırdatmanın altında yatan diğer stres kaynaklı problemler için de bir uzmandan yardım almalarında fayda var" diye konuştu.

Diş gıcırdattığınızı nasıl anlarsınız?

• Sabahleyin kalktığınızda yanaklarınız ağrıyorsa

• Ağzınızı rahat açamıyorsanız, açtığınızda ağrı varsa ve gün içinde de ağrı devam ediyorsa

• Kulağa ve başa yayılan ağrılarınız varsa

• Ağız açma kapama sırasında zorluğun dışında klik, klak gibi sesler çıkıyorsa, uykuda dişlerinizi gıcırdatıyor olma ihtimaliniz çok çok yüksek.
Kaynak:http://www.ensonhaber.com/
Devamını Oku »

İyot eksikliği tiroid hastalığı nedeni



"24-31 Mayıs Dünya Tiroid Farkındalık Haftası" öncesinde Doç. Dr. Gökhan Özışık iyot yetersizliğine ve fazlalığına bağlı olarak gelişen tiroid hastalıkları hakkında bilgi verdi.
KADINLARDA DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR

Kilo kaybı, kilo verememe, halsizlik gibi şikayetlerle ortaya çıkabilen tiroid hormonundaki düzensizlikler zamanla kişinin yaşam kalitesini de düşürmektedir. Tiroid hastalarının neredeyse %95'i kadındır. Kadınlarda, erkeklere göre 15-20 kat daha fazla görülmektedir. Tüm yaşlarda ortaya çıktığı söylense de 30-50 yaş arasında daha sıklıkla ortaya çıkabilmektedir. Vücut sağlığı için büyük önem taşıyan tiroit hormonundaki dengesizlikler diğer organ ve sistemlerin çalışmasını da olumsuz etkileyebilmektedir.
SEBZE MEYVELERDEKİ İYOT YETERSİZ OLABİLİR

Metabolizma için hayati bir element olan iyot, fiziksel ve zihinsel fonksiyonların çoğunda rol oynamaktadır. Başta tiroid bezinin iyi çalışması ve yeterli hormon üretmesi olmak üzere fazla yağların yakılmasından bağışıklık sistemi ve vücudun ihtiyaç duyduğu enerjinin uygun seviyede tutulmasına kadar birçok metabolik süreç için mutlaka dışarıdan alınması gerekmektedir.

İyot, doğada en çok toprak ve deniz suyunda bulunmaktadır. Mineral formu suda çözüldüğünden erozyonla birlikte kayba uğramaktadır. Deniz suyundaki iyot ise; deniz yosunları/bitkileri ve balık/kabuklu deniz hayvanlarında birikmektedir. Uzun süreli yağışların olması topraktaki iyodu uzaklaştırmakta ve yetişen sebze ve meyvelerde iyot eksikliğine neden olabilmektedir. Bu yiyeceklerle beslenen kişilerde de guatr oluşmasına yol açabilmektedir.

Günlük iyot ihtiyacı ne kadardır?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen günlük iyot ihtiyaçları:

· 0-5 yaş arasında: 90 mikrogram/gün

· 6-12 yaş arasında: 120 mikrogram/gün

· Genç erişkinlerde ve erişkinlerde:150 mikrogram/gün

· Hamilelerde ve emzirme sırasında: 200 mikrogram/gün

Günlük ihtiyaç hamilelerde 1.5, emziren annelerde ise 2 kat artar. Tiroid bezi dışında meme dokusu da iyotu tutma yeteneğine sahiptir.
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ ÖNEMLİ BİRER İYOT KAYNAĞIDIR

Süt dışındaki yiyecekler ve içme suyundaki iyot miktarı insanlar için, besi hayvanlarının doğal yemlerindeki iyot miktarı da hayvanlar için yetersizdir. Diğer taraftan, endüstriyel besicilik (gerek süt hayvanlarına takviye yapılması, gerek bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin işlenmesi ve hijyen teknikleri esnasında kullanılan iyotlu çözeltiler), dolaylı olarak insanlarda iyot fazlalığına da yol açabilmektedir. Süt ve süt ürünleri en önemli iyot kaynağı besinlerdir. Doğal iyot içerenler işlenmemiş deniz tuzu ve kaya tuzudur. Organik süt ve süt ürünlerinde, ilave yapılmadığı için iyot daha düşük olabilmektedir. Mevsimsel ve coğrafi farklılıklar da sütteki iyot miktarı üzerinde etkilidir. Genellikle kışın iki kat daha fazladır. Isıl işlem ve pastörizasyon da sütteki iyot miktarını %25'e varan oranlarda düşürmektedir.
TİROİD BAŞKA HASTALIKLARI DA TETİKLEYEBİLİR

Yetersiz alındığında ödem, üşüme, kilo alma, kronik yorgunluk, libido azalması, gebe kalmakta güçlük, entelektüel kapasitede azalma ve sık hasta olmaya neden olabileceği gibi iyot eksikliğinin meme kanseri ile de ilişkili olabileceği gösterilmiştir. Yeterli alınmasına rağmen idrarda yapılan ölçümlerde iyotun düşük olması ise; diğer vitamin ve minerallerin eksikliği de eşlik ediyorsa gluten intoleransı, bağırsak flora bozukluğu gibi emilim ile ilgili bir problemi düşündürmektedir.
Devamını Oku »

Uyandığınızda yanaklarınız ağrıyorsa dikkat



Yaşamımızın üçte birini uykuda geçirdiğimiz düşünüldüğünde, uykunun insan zihni ve bedeni için ne kadar önemli olduğuna değinen Hospitadent Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Selçuk Özbölük, “Gün boyu şehir hayatı veya iş hayatına bağlı yaşanan stres, dengesiz beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik uyku bozukluklarına neden olabiliyor. Bu uyku bozukluklarından bir tanesi de uykuda diş gıcırdatma olarak bilinen ‘Bruksizm’. En sık görülen uyku bozukluklarından biri olan ‘Bruksizm’, uykuda konuşma ve horlamadan sonra 3. sırada karşımıza çıkıyor” dedi.

Uyku esnasında oluşan güçlü çene hareketlerinin neden olduğu çeneleri sıkma, dişleri gıcırdatma olayı olarak tanımlanan bruksizmin görülme sıklığının %20’lere kadar ulaştığını söyleyen Dt. Özbölük, “Bruksizm konusunda yapılan araştırmalar; horlama ve uyku apnesi gibi durumların dişlerini gıcırdatan kişilerde daha çok görüldüğünü gösteriyor. Aşırı duygusal hassasiyet, sinir, stres, kuruntu, dengesiz beslenme ve hareketsizliğin yanı sıra fazla miktarda tüketilen alkol, sigara ve kafein uykuda diş gıcırdatmayı arttırıyor” diye konuştu.
'Genelde hastalar farkında olmuyor'

Diş sıkma ve gıcırdatmanın gece veya gündüz oluşabilen istemsiz bir aktivite olduğu ancak bu durumun çeşitli olumsuz semptomlar ortaya çıkmadan hastalar tarafından genellikle farkına varılmadığını söyleyen Dt. Özbölük; “Diş sıkma ve gıcırdatmanın birçok nedeni var ve bu nedenler arasında; stres ve kişisel özellikler, uyku düzeni, uyku esnasındaki solunum bozuklukları, travmatik yaralanmalar, merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları, yasadışı ilaç kullanımı (ekstazi), ilaç tedavileri (seratonin), alkol, kafein ve sigara kullanımı gibi faktörler sayılabilir.

‘Bruksizm’, en sık görülen uyku bozukluklarından, uykuda konuşma ve horlamadan sonra 3. sırada karşımıza çıkıyor. Hastalar genellikle diş gıcırdattığının farkında bile olmuyor. Hasta bize ancak dişlerde hassasiyet, aşınma, sallanma ve kırılma, diş sinirlerinde ölüm, çevre dokularda yaralanma, çene eklem rahatsızlıkları, baş ağrısı ve fonksiyon bozukluğu gibi durumlarda geliyor. Hastanın eşleri ya da yakınları da bu durumdan kendisi kadar şikayetçiler” dedi.
Peki bunun çözümü var mı

Diş sıkma ve gıcırdatma tedavisinin nasıl yapıldığı hakkında bilgi veren Dt Özbölük, “Uygulanan tedavi metodu çoğunlukla kişiye özel yaptığımız gece plaklarıyla aktivitenin kontrol altına alınmasını ve meydana gelebilecek patolojik veya fiziksel değişikliklerin önlemesini içerir. Doğru teşhis konulduğu taktirde, bu rahatsızlığın gece plağı kullanımı, hasta eğitimi ve gerek duyulduğunda fizik ve ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabildiği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ancak diş gıcırdatmanın altında yatan diğer stres kaynaklı problemler için de bir uzmandan yardım almalarında fayda var” diye konuştu.
Diş gıcırdattığınızı nasıl anlarsınız

• Sabahleyin kalktığınızda yanaklarınız ağrıyorsa

• Ağzınızı rahat açamıyorsanız, açtığınızda ağrı varsa ve gün içinde de ağrı devam ediyorsa

• Kulağa ve başa yayılan ağrılarınız varsa

• Ağız açma kapama sırasında zorluğun dışında klik, klak gibi sesler çıkıyorsa, uykuda dişlerinizi gıcırdatıyor olma ihtimaliniz çok çok yüksek.
Kaynak:http://www.kadinvekadin.net/
Devamını Oku »

Bitkisel Zayıflama Yöntemleri | Yağ Yakıcı Bitki Tarifleri



Eğer kiloluysanız ve fazla kilolarınızdan rahatsız oluyorsanız sizlerde zayıflamak için yöntemler arıyorsunuz demektir. Zayıflamak için birçok yöntem araştırmış veya denemiş olabilirsiniz. Önemli olan birçok yöntem denemek değil, yöntemleri doğru ve sağlıklı bir şekilde düzenli olarak yapmaktır. Zayıflamak için şüphesiz ki düzenli bir spora ve diyete ihtiyacınız vardır. Sporunuzu düzenli olarak yapmalı ve kendinize zayıflayabileceğiniz şekilde hazırlanmış bir diyet seçebilirsiniz. Bunun yanında zayıflamanız için önemli yer tutan bitkisel zayıflama yöntemleri işinize çok yarayacaktır. Zayıflamak için kararlı bir yapıya sahip olmalı ve karşınıza çıkan zorluklara karşı dirençli olmalı hiçbir zaman pes etmemelisiniz.Bitkisel zayıflama yöntemleri bu süreçte size çok yardımcı olacaktır. Sizler için zayıflamanıza yardımcı olacak bitkileri söyleyeceğim, artık hayatınızdan zararlı içecekleri çıkarıp zayıflamanız için gerekli olan çayları içebilirsiniz.
Bitkisel Zayıflama Yöntemleri ile Yağlarınızdan Kurtulun

Unutmayın ki her ilaçta olduğu gibi bitki çaylarında da dozaj çok önemlidir. Tavsiye edilenden fazla içildiğinde vücudunuzda olumsuz etki olabileceğinden aşırı tüketmekten kaçınmalısınız.Bitkisel zayıflama yöntemleri arasında çok önemli bir yer tutan ve etkili olan Atkuyruğu bitkisi idrar sökücü özelliği ile bilinmektedir. Vücuttaki yağ dokularının.. erimesini sağlayan bu bitki zayıflamanız için büyük rol oynamaktadır. Yaraların iyileşmesi içinde yararlı olan bitkiyi ince kıyılmış bir şekilde bir tatlı kaşığı kadar bir su bardağı içerisindeki kaynamış suya koyup 15-20 dakika bekledikten sonra süzülerek aç karnına içilebilir. Günde 3-4 bardaktan fazlası böbreklere zarar vereceğinden çok tüketilmemelidir. Bitkisel zayıflama yöntemleri metabolizmanızın hızlanmasını ve zayıflamanızı sağlamaktadır. Bunlardan bir tanesi de gün içerisinde tükettiğimiz maydanozdur. Maydanozu direk yiyebilir veya çayını içebilirsiniz. Vücudun su toplamasını önler ve vücuttaki ödemin atılmasını sağlayarak şişlikleri azaltır. 2 yemek kaşığı limon suyu ile 16 adet maydanoz sapını yarım bardak suya katı robotla çekin ve 15 gün boyunca her sabah yarım bardak tüketin. Sonrasında bir hafta ara verip 15 gün boyunca işlemi tekrarlayın. Çayı içme süresini 15 günden uzun tutmamalısınız.

itkisel zayıflama yöntemleri genellikle bitkilerin kaynatılması veya çeşitli şekillerle oluşturulan çaylardır. Sonucunda çok olumlu etkilerini görebileceğiniz bitki çayları tüketilme sürelerine dikkat edildiği takdirde tamamen zayıflamanız için etkisini gösteriri ve zararı dokunmaz. Zayıflamanızı sağlayacak diğer bir bitkisel zayıflama yöntemleri ise sinameki, nane ve rezenenin bir arada kullanılmasıyla oluşan çaydır. Sinemaki tek başına da çay halinde tüketilebilir ancak bir süre sonra bağırsaklarda yan etki göstereceğinden bu şekilde kullanılması uygundur. 2 tatlı kaşığı kıyılmış sinameki otunu kaynar su içerisinde 5 dakika kaynatıp akşamları 1 bardak içerek tüketebilirsiniz.
Bitkisel Zayıflama Yöntemlerinin Diğer Faydaları
Kaynak:http://zayiflamayontemlerim.org/


Zayıflamak için metabolizmanızın hızlanması, bağırsaklarınızda varsa kabızlığın giderilmesi veya hazımsızlık sorunlarının giderilmesi gereklidir. Bunların giderilmesini sağlayan en önemli etkenlerde bitkisel zayıflama yöntemleri içerisinde kullanılan bitkilerdir. Sindirim sorunlarının giderilmesi için kullanılan kekik aynı zamanda metabolizmanın hızlanmasını da sağlamaktadır. Taze kekik tercih edilecek ise su bardağı içerisine 1 çay kaşığı, kurutulmuş kullanacaksanız yarım çay kaşığı tercih etmelisiniz. Su bardağına koyduğunuz kekik üzerine kaynatılmış suyu döküp 10-15 dakika bekledikten sonra tüketebilirsiniz. Bitkisel zayıflama yöntemleri zayıflamanıza yardımcı olabileceği gibi vücudunuzdaki diğer hastalıklar içinde tercih edilebilir. Örneğin biberiye sindiriminizi düzenlediği gibi kan dolaşımınızın hızlanmasını sağlamaktadır. İyi bir canlandırıcı olan biberiye zayıflamanın yanında cildinizin sıkılaşmasını sağlayacaktır. Biberiyeyi bir büyük fincan içerisine 2 çay kaşığı atıp kaynama derecesindeki suyu içerisine döküp 10 dakika bekledikten sonra tüketebilirsiniz. Tatlandırmak için tarçın ve limon kullanabileceğiniz biberiye çayı yemeklerden sonra bir bardak tüketilmelidir.
Devamını Oku »

10 Kilo Vermek İstiyorum Ama Nasıl?



Belirlediğiniz kiloya ulaşmak her kilosundan rahatsız olan kişinin hayalidir. Genellikle insanlar 10 kilo vermek istiyorum derler. 10 kilo çok iyi bir rakamdır ve bunun için belirli çalışmalarda bulunmak gerekir. İlk aşamada 10 kilo vermek istiyorum demeniz çok güzel bir başlangıç olabilir. İlk hedefinizi yerine getirdikten sonra 15 veya 20 kiloları da vermeniz mümkün olacaktır. Yaptığınız çalışmalar ve hayatınızda yaptığınız değişiklikler sizin amacınıza daha hızlı ulaşmanızı sağlayacaktır. Bunun için düzenli ve sağlıklı beslenme, gün içerisindeki hareketlilik zayıflama yolunda atmanız gereken önemli adımlardandır. Bunun yanında en büyük silahınız amacınıza ulaşmaya olan inancınızdır. Ne kadar inançlı olursanız amacınıza ulaşmak o kadar kolay olacaktır.
10 Kilo Vermek İstiyorum Diyenler Nasıl Bir Başlangıç Yapmalı?

Sizlerde 10 kilo vermek istiyorum diyerek kendinizi hareketlendirmeli ve gerekenleri uygulamaya başlamalısınız. Bu ilk aşamada..sizin motive olmanızı sağlayacaktır. Tabii ki bu yolda sadece 10 kilo vermek istiyorum deyip kenara çekilmek olmaz. Bizlerinde sizlere bulunacağımız tavsiyeler doğrultusunda uygulamalara başlayarak zayıflama yolunda ilk adımınızı atabilirsiniz. Bir ay gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde rahatlıkla 10 kiloyu vermeniz mümkün olacaktır. Bunun için öncelikle beslenmenizde değişiklikler yapmalısınız. Unutmayın ki size fazla kalorili yiyecekleri çok yemek kilo aldırıyor. Şimdi ise kilo vermek istiyorsanız bunun tam tersini yani hem az yiyerek hem az kalorili yiyecekleri tüketerek zayıfladığınızı ciddi oranda fark edeceksiniz. Sizlerde bir ay gibi kısa bir süre içerisinde 10 kilo vermek istiyorum diyenlerdenseniz sizlere söyleyeceğimiz kurallara dikkat etmelisiniz. Öncelikle tükettiğiniz yiyeceklerde yapmanız gereken değişiklikler vardır. Kesinlikle beyaz unu hayatınızdan çıkarmanız ve amacınıza ulaşana kadar tüketmemeniz gerekmemektedir. Marketlerden hazır gıdaları veya karbonhidrat değeri yüksek gıdaları tüketmemelisiniz. Kullandığınız tuz ve şeker miktarını sıfıra indirerek sağlıklı beslenmenin ve aynı zamanda zayıflamanın keyfini çıkartın. İlk aşamada yapamam dediğiniz şeyleri 10 kilo vermek istiyorum diyorsanız yapmalısınız ve eminim ki yapmanız imkânsız değildir. Vücudunuzdaki değişiklikleri görünce motivasyonunuzun en üst düzeye çıkacağına eminim.Kilo vermek istiyorsan dikkatli beleneceksin en birinci kural
Devamını Oku »

Karbonat Çayı Zayıflatır mı? Bu Çay ile İncelmek Mümkün mü?



Karbonat çayı konulu bu makalemizde ürünü analiz etmeden önce konunun daha iyi anlaşılması adına fazla kiloların sebeplerine çok kısa değinmek istiyorum. Son yüzyılda teknolojinin gelişmesi ve insanların rahata kavuşmalarından dolayı eski hareketlilik günümüzde görülmemektedir. Yapabileceğimiz işlerin çoğunu birçok makinenin halledebildiği gibi beslenme konusunda da sağlıksız bir beslenme söz konusu. Hazır yiyeceğin yaygın olarak tüketildiği günümüzde kendi yaptığımız yemeklerde de kullandığımız malzemelerde artık sağlığını kaybetti. GDO ve tarım ilaçları nedeniyle sağlıklı bir şekilde beslenmek böyle bir zamanda çok zor hale gelebiliyor. Bu nedenle hem hareketsizlik hem de hazır ve sağlıksız gıdalardan dolayı fazla kilo rahatsızlıkları ve obezite oldukça artmış durumda. Çok küçük yaşlardan itibaren başlayan fazla kilo sorunu ileriki yaşlarda da sıkça görülmektedir. Kimyasal veya bitkisel birçok yöntemler denenmiş olabilir ancak son zamanlarda sağlıklı zayıflamayı sağlayan karbonat çayı sizin için çözüm yolu olabilir.Sağlıklı bir şekilde zayıflamayı sağlayan karbonat çayı kullanarak artık istediğiniz görünüme kavuşabilmek çok zor olmayacak.
Karbonat Çayı İçeriği ve Vücuda Etkileri

Peki nedir bu karbonat çayının özellikleri, sizleri bilgilendirmek adına biraz da bundan bahsedelim. Tamamen Türk Malı olan karbonat çayı Türkiye Aktarlar ve Baharatçılar..
Devamı..
Alıntıdır Kaynak:http://zayiflamayontemlerim.org/
Devamını Oku »

Saturday, May 24, 2014

Disk Kaymasi Ameliyat Belagrisi Lumbago

Disk kayması, Disk Kayması Ameliyat

Bel bölgesindeki omurlar arasındaki bir dis­kin yerinden oynamasıdır. Omurlar arası diskin ortasında süngersi, sağlam bir esnek doku bulunur. Bu dokunun görevi omurlara yastıklık yapmaktır. Bu dokuyu yerinde tutan bağ-dokusundan yapılmış kuvvetli bir halka vardır. Bu halka her­hangi bir nedenden ötürü zayıflar ya da yırtılırsa, diskin or­tasındaki süngersi dokudan oluşmuş çekirdek, omur cisminin arkasından dışarıya kayıp, bir ya da birkaç spinal sinir kökü­ne basınç yapar ve şiddetli ağrıya neden olur. Bu tip disk kay­maları genellikle bel bölgesinde görülür.
Belirtileri: Ağrı, hareket güçlüğü, sırt, omuz ve bel ağrıla­rı, kaba etlerde ve kalçalarda ağrılar.

Disk Kayması Tedavisi: Yatak dinlenmesidir. Ağrılar için ilaç verilir. İleri vakalarda ameliyat gerekebilir. Son zamanlarda disk kayma­larında yeni bir yöntem olan Çiropratik tedavi yöntemi uygu­lanmaktadır.

Bel Ağrısı (Lumbago)


Belirli bir neden olmadığı halde bel­de hissedilen çok şiddetli ağrıdır. Hasta belini zorlukla doğrul­tabilir ve her hareketi keskin sancılara neden olur.

Tedavi: En etkin tedavi yöntemi hastanın dinlenmesi şek­lindedir. Ağrı dindirici ilaç ve merhemlerin de yardımı olur. Genellikle hastanın sert bir yerde yatması salık verilebilir. Bel ağrısı çekenlerin ağır işler yapmamaları ve fazla eğilip kalkmamaları hastalığın hızla tedavisinde büyük yardımcıdır.
Devamını Oku »

Hareket ve Kas Sistemi Hakkinda

İnsanlarda Hareket ve Destek Sistemi Hakında, Kas ve Hareket

Kaslarda esneklik ve kasılım özellikleri vardır. iğsi bir kas iki ucundan çekildiği zaman uzar ve bırakıldığı zaman da yavaş yavaş eski şeklini alır. Kasın bu özelliği esneklik olarak adlan­dırılır. Kaslar mekanik, fiziksel kimyasal ve fizyolojik olarak uyartıldıklarında karın bölgesi şişer ve boyları kısalır, sonra gevşeyerek tekrar eski şekillerine dönerler. Buna kasılım özel­liği adı verilir.

Vücudumuzun Hareket Sistemi, Kasların bu şekilde kasılıp gevşemesi, kirişleri aracılığıyla bağlı bulundukları kemiklerin eklem yerlerinden hareket etti­rilmelerini sağlar. İç organların hareketleri de bu kasların ka­sılıp gevşeme özellikleriyle gerçekleşir.

Bir kasa, kısa bir süre herhangi bir uyartı uygulanacak olursa, kas hızla kasılır, sonra eski şekline, yani dinlenme hali­ne geçer. Bu olaya, kasıl sarsılma denir. Kasıl sarsılma olayı­nın üç dönemi vardır. Uyartının uygulanması ile kasın hare­kete geçmesi arasındaki bir anlık hareketsizlik gizli dönemdir.

Gizli dönemi izleyen kasın kasılması olayı, kasılım dönemi olarak tanımlanır. Bundan sonra gevşeme dönemi gelir. Gev­şeme döneminde kas gevşer, yani eski şekline döner. Kasların gördükleri işler çok çeşitlidir. Kaslar, kasın çeşidine göre, açı­cı, kapatıcı, bükücü, kaldırıcı, indirici, döndürücü, içe ya da dı­şa döndürücü olarak çalışırlar. Kasların bir bölümü birbirine karşıt çalışarak hareket sağlarlar. Örneğin, önkolun pazı ke­miğine yaklaşması için iki başlı kas kasılır, buna karşılık üç başlı kas uzar ve gevşer. Önkolun tekrar eski haline gelmesi için de bu kez iki başlı kas gevşer ve üç başlı kas kasılır. Kas­ların karşıt çalışmaları bacağın indirilip kaldırılmasını sağlar.

Kasların hareketleri sinir hücrelerinden gelen uyartılarla gerçekleşir. Eğer kas bir kez uyartılırsa, kasılıp gevşeme hare­ketini yapar. Ama uyartılar kasın gevşemesine olanak sağla­madan arka arkaya gelecek olursa, kas gevşemek için zaman bulamayacağından kasılı olarak kalır. işte, kasın bu şekilde kasılı kalması krampların oluşmasının nedenidir.

Kasların çalışması için gerekli enerjiyi veren özellikle kar­bonhidratlardır. Kas hücrelerine gelen glikoz fazlası, gerekli olduğunda kullanılmak üzere glikojen halinde depo edilir. Glikoz, kas hücrelerinde birçok kimyasal değişime uğrar. Bu değişimler sırasında glikozun yüklü olduğu kimyasal enerjinin bir bölümü iş enerjisine bir bölümü ise ısı enerjisine dönüşür. Kasların fazla çalışması sırasında kaslarda hissedilen kızışma­nın nedeni ısı enerjisidir. Kasların normal çalışmalarında her ne kadar karbonhidratlar kullanılırsa da, kasların aşırı çalış­tığı ya da yeterli karbonhidrat alınmadığı zamanlarda, kaslar­daki yağlar ve proteinler enerji kaynağı olarak kullanılırlar. Eğer bu maddelerin kullanımı aşırı olursa kaslar zayıflar. Bu nedenden ötürü, kaslarını fazla çalıştıranların karbonhidrat yö­nünden zengin gıda almaları gereklidir.

Kasların, hiç dinlenme olanağı bulmadan aşırı çalıştırıl­ması kas yorgunluğunu doğurur. Kaslar yorulduğu takdirde, önceleri kolayca yaptıkları işleri giderek artan bir güçlükle yapmaya başlarlar. Kas yorgunluğunun nedeni, hücrelerdeki kimyasal işlemlerin sonucunda ortaya çıkan artık maddelerin birikimidir. Yorgunluğa neden olan maddeler arasında, gliko­zun kas hücrelerinde kimyasal değişime uğradığı sırada olu­şan süt asitinin önemli bir yeri vardır.
Burada yayınlananlar alıntıdır Kaynak zehirlenme.blogspot.com
Devamını Oku »

Kaslar İnsan Kas Yapisi Cizgili Duz Kaslar

Kaslar, İnsan Kas Yapısı

Kas Çeşitleri, Kaslar yapılış ve görevlerine göre iki bölüme ayrılırlar:

a) Çizgili kaslar, Çizgili Kaslar Nasıl Çalışır


İplik iplik ayrılabilen 5-12 santim uzun­luğunda, üzerleri kas zarı ile kaplı kas tellerinden oluşmuştur.

Bir araya toplanan kas telleri, demetleri, demetlerde kas grup­larını yaparlar. Kaslar şekillerine göre, yelpaze şeklinde kas­lar, şeritsi kaslar, iğsi kaslar, dairesel ve büzücü kaslar gibi tip­lere ayrılırlar. İğsi kaslarda uç ve kas karnı olmak üzere iki bölüm vardır. Kas uçlarında esnek, parlak ve beyaz, kiriş (tendon) adı verilen bağlar vardır. Kasları kemiklere bağlayan bu kirişlerdir. Kas karnı adı verilen bölüm, kas demetlerinden oluşan bir bölümdür. Kaslar, karın bölümünün kasılıp gevşemesiyle çalışır ve dıştan akzarla örtülmüştür. Kaslar, kiriş sa­yılarına göre de iki başlı, üç başlı ya da daha çok başlı olurlar. Çizgili kaslar merkez sinir sisteminin etkisiyle ve isteğimizle hareket ettiklerinden istemli hareket eden kaslar gurubuna gi­rerler.

Ancak, kalp yapısı çizgili kaslardan oluştuğu halde ha­reketi isteğimiz dışında, yani istemsizdir. Vücudumuzda beş yüzü aşkın çizgili kas vardır, ama genel olarak kol kasları, ba­cak kasları, göğüs kasları, karın kasları, sırt ve ense kasları, baş kasları, boyun kasları olmak üzere 7 bölümde incelenebilir.

b) Yalız (düz) kaslar

Yalız kaslar donuk beyaz renkli ya da hafif kırmızımsı görünümde olan kaslardır. Kas telleri iğ şeklinde düz kas hücrelerinden, kaslar ise, bu tellerin uç uca ve yan yana dizilmesinden oluşmuştur. Yalız kaslar, hareketleri vejetatif sinir sisteminin etkisi altında olduğundan, isteğimiz dışında, yani istemsiz hareket ederler ve iç organların çalışma­sını sağlarlar.
Devamını Oku »

İnsan İskelet Sistemi Yapisi Kemik Cesitleri

İnsan İskelet Sistemi (Kemik Çatı), İnsanlarda İskelet Yapısı

İskelet, eklem ve kaslar hareket sistemini oluştururlar. İske­letin yapısında irili ufaklı 206 kemik bulunur. Uzun, yassı ve kısa olmak üzere üç guruba ayrılan kemiklerde uzunluğuna ve enine olmak üzere iki türlü büyüme vardır. İskeleti oluşturan kemikler beş grupta incelenir:
Baş kemikleri, 8 kafa kemiği ve 14 yüz kemiği olmak üze­re ikiye ayrılır.

Kemik Çeşitleri

Omurga kemikleri, Omurgayı Oluşturan Kemikler


Omur adı verilen 33 kemikten oluşmuş­tur; ancak sağrı bölgesindeki 5 omur birleşerek kuyruk sokumu kemiğini, kuyruk bölgesindeki 4 omur da birleşerek kuyruk kemiğini oluşturduğu için omurganın 26 kemikten oluştu­ğunu söylemek daha doğrudur. Omurganın boyun bölgesinde 7, sırt bölgesinde 12, bel bölgesinde 5, sağrı bölgesinde 1 (5 kemik birleşmiştir) ve kuyruk bölgesinde 1 (4 kemik birleş­miştir) kemiği vardır.

Göğüs kemikleri

Göğüs kafesini oluştururlar ve 12 çifttir. Bunlardan baştan itibaren 7 çifti göğüs kemiğine, 8, 9, 10'uncu kaburga kemikleri 7'nci kaburga kemiğinin kıkırdak bölümü­ne bağlanmıştır. 11 ve 12'nci kaburga kemiklerinin ön uçları boştadır. Tüm kaburga kemikleri sırt omurlarına bağlantılıdır. Göğüs kafesi, akciğerleri ve kalbi korur; diyaframla birlikte hareketi solunuma yardımcı olur.

Kol kemikleri, Kol Kemik

Göğüs kafesinin arkasında yer alan kürek kemiğiyle üst ön tarafta bulunan köprücük kemiklerinden olu­şan omuzlara bağlanmış olan kollarda pazı kemiği, önkol, ke­miği, dirsek kemikleri ve el parmak kemikleri bulunmaktadır.

Bacak kemikleri, Bacak Kemik

Bacaklar iki kalça kemiği ile sağrı kemi­ğinden oluşan ve leğen kemiği adını alan bir kalça kemeri ile vücuda bağlanmıştır. Kalça kemiği aslında çatı kemiği, oturga kemiği, kalça kemiği kanadı (Uyum) adı verilen üç kemiğin birleşmesinden oluşmuştur. Bacaklarda uyluk kemiği, kaval kemiği, baldır kemiği, dizkapağı kemiği, ayak bilek kemikleri, ayak tarak kemikleri ve ayak parmak kemikleri vardır.

Eklemler, Eklem Çeşitleri
Eklemlerin Görevleri; Kemiklerin hareket ettirilmesi, kemikleri birbi­rine bağlayan eklemler aracılığıyla gerçekleşir. Eklemler oyna­maz, yarı oynar ve oynar eklemler olmak üzere üçe ayrılır. Oy­namaz eklemler, kafatasını oluşturan eklemlerdir. Omurga, ya­rı oynar eklemlidir. Kalçalar, omuzlar, kol ve bacak eklemleri­nin tümü oynar eklemler gurubuna girerler.

İskelet Sistemi Hastalıkları

Küçük çocuklarda görülen raşitizim, kazalar sonucu oluşan kırık ve çatlaklar, omurga çarpıklıkları, kemik veremi, kemik kanseri, eklemler­de görülen çıkık, iltihap ve romatizma başlıca bozukluklardır.
Devamını Oku »

Destek ve Hareket Sisteminin Yapisi

estek Hareket Sistemi, Destek ve Hareket Sisteminin Yapısı

Yaşamın temel özelliklerinden biri de yardımsız hareket ede­bilme yeteneğidir. Bu nedenle de «yaşam bir harekettir» sözü yerleşmiş bir deyimdir. Hareket ile madde, enerji değişimi ile de, organizmanın etkilenerek harekete geçirilişi arasında kuv­vetli bir bağ vardır. Etki olmadan hareket, hareket olmadan da madde değişimi (metabolizma) ve enerji oluşamaz.

Hareket Sistemi; kaslar, kirişler (tendonlar), lifler, kıkırdak­lar ve kemiklerden oluşan bir çalışma sistemidir. Sinir sistemi, hareket aygıtını uyartı ve kontrol yoluyla buyruğu altına al­mıştır. Hiçbir kas, herhangi bir sinir tarafından harekete ge­çirilmedikçe istemli ya da istemsiz hareket yapamaz. Buna kar­şın sinir, uyartıları, ya bilinçli isteklerden ya da istemsiz sinir sisteminden alır.
Devamını Oku »

Friday, May 23, 2014

Bitki çayları ve Faydaları



ADAÇAYI

Mide va bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarını giderir. Bakterilere, virüslere, mantar hastalıklarına karşı etki gösterir. Göğsü yumuşatır. Astımdaki sıkıntıları geçirir. İdrar ve ter söktürür. Hazım sisteminin daha iyi çalışmasını sağlar. Banyo suyuna katılıp yıkanılırsa; zindelik verir. Günde, 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir.




ALTINOTU ÇAYI

Böbrek taşlarını eritici, idrar söktürücüdür. Ödem, albümin, mesane iltihabını giderir. Romatizma, safra kesesi, idrar yolu ve prostat iltihaplarını giderir. Eklem ağrılarını giderir. Antiseptik ve doğal bir antibiyotiktir.




AMBER ÇİÇEĞİ KUŞBURNU MEYVELİ ÇAYI

Şeker hastalığına faydalıdır. Sindirim sistemini rahatlatır. Kramp ve adale ağrılarına faydalıdır. Afrodizyak etkisi vardır. Sinir sistemi yatıştırıcı ve anspazmatik etkisi vardır, idrar yolu enfeksiyonunu önler. Yüksek derecede C vitamini içerir. Vücudun savunma sistemini güçlendirir. Yorgunluğu giderir.




ANASON ÇAYI

Hazmı kolaylaştırır, iştahsızlığı giderir. Yemeklere karşı görülen tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını giderir, idrarı arttırır. Kusmaları önler. İshali keser. Adet kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Anne sütünü arttırır. Sinirleri yatıştırır. Uykusuzluğu giderir. Migren ağrılarını keser. Beyin yorgunluğunu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Kan dolaşımın düzenli olmasını sağlar.




BİBERİYE ÇAYI

Sindirim sistemi rahatsızlıkları, kramplı mide, bağırsak ve safra kesesi rahatsızlıkları, kas ve eklem romatizması, sinirsel rahatsızlıklar, alçak kan basıncı, kronik güçsüzlük, romatizma ve gut hastalıklarına faydalıdır.

BODU Mide ağrıları, öksürük, dizanteri, karaciğer hastalıkları, karaciğer yetmezliği, ateş düşürme, sedef, egzama, mantar, kaşıntılı alerjiler de kullanılır. Bay ve bayanlarda cinsel gücü arttırmada kullanılır.




BÖĞÜRTLEN ÇAYI

Dikenli ve çalı görünümünde bir bitki. Ekilmemis yerlerde, çit, yol ve hendek kenarlarında çok bulunur.Meyva birçok meyvanın oluşturduğu bileşik küre biçimindedir. Kullanılan kısımları yaprakları ve çiçek tomurcuklarıdır. Yapraklar çiçek açmadan toplanır, gölgede kurutulur. Yapraklarda tanen ve organik asitler ihtiva eder. Hafif kabız edici özelliği olmakla beraber; İdrar söktürür. Ayaktaki şişlikleri giderir. Gözlerdeki zafiyeti giderir. Mesane taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Hafıza kaybını önler, diş etleri, bademcik ve boğaz iltihaplarinda, ishal ve basurda kullanılmaktadır. Ağız yaralarını giderir. Kan yapıcıdır. Ses kısıklığını giderir. Bilinen herhangi biryan etkisi yoktur.




ÇAKŞIR ÇAYI

Cinsel gücü arttırıcı ve iştah açıcı etkisi vardır. Şeker düşürücüdür.




CİVANPERÇEMİ ÇAYI

Adet kanamalarında, menopoz döneminde, yumurtalık iltihaplarında, rahim akıntılarında, sırt ağrılarında etkilidir. Kan yapıcıdır. Mide ve bağırsak kesesi rahatsızlıklarında etkilidir. En popüler kan dindirici bitkilerden biridir. Mide ağrılarında, mayasıl, ülser, gastrit vs hastalıklarda mide ve basur kanamalarında, ayrıca yara ve burun kanamalarında kullanılır.




EBE GÜMECE ÇAYI

Solunum sistemi tahrişleri ve iltihaplarında koruyucu olarak kullanılır. Üst solunum yolları enfeksiyonları bronşitte göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü ve öksürük kesici özelliğe sahiptir. Ağız mukozası hastalıkları, faranjit, bronşit, soğuk algınlığı astım ve gripte faydalıdır.




ELMA ÇAYI

Besin değeri yanında, nefes darlığı ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Vücuttaki toksinlerin atılmasında yardımcı olur. Bağırsakları temizler, karaciğeri besler, sinirleri ve adaleleri kuvvetlendirir. Bedenin ve zihnin yorgunluğunu giderir. Böbrekteki kum ve taşların düşürülmesinde yardımcı olur, kanı temizler, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür.




ENGİNAR ÇAYI

Karaciğer ve böbrek yetmezliğinde faydalıdır. Sarılık ve hepatit hastalıklarında, aşırı şişmanlıklarda, kurdeşende, romatizma ve egzamada, kan dolaşımını düzenlemede faydalıdır. Kolesterolün sebep olduğu damar sertliğinde, kalp sancıları, enfarktüs, beyin kanamaları gibi rahatsızlıkları önleyicidir. Kalbin en iyi dostudur. Kan temizleyici, vücuttaki zehirli maddeleri atmada, vücuda dinçlik vermede, kalp adalelerinin kuvvetlenmesinde, üre ve kolesterolü düşürerek kalbin rahat çalışmasını sağlar. Mideyi dezenfekte ederek rahat çalışmasını sağlar. Toksinlerin atılmasında yardımcı olur.




FUNDA ÇAYI

Diüretik idrar yolları antiseptiği safra söktürücü, sistit üriner sistemde kum ve taş düşürücü, böbrek üstü bezleri çalıştırıcı etkisi vardır. Böbrekleri temizleyerek enfeksiyonları önler, zayıflatıcı etkiye sahiptir.




GİNKO BİLOBA ÇAYI

Zihin açıcı unutkanlığı gidericidir. Beyindeki oksijen seviyesini arttırır. Doku yenileyicidir. Dolaşım problemleri, vertigo, baş dönmesi ve tinitüs, kulak çınlaması gibi rahatsızlarda etkilidir. Yüksek kan basıncı ve damar sertliğine karşı etkilidir.




GÜLHATMİ ÇAYI

Balgam söktürür. Vücuda rahatlık verir. Nezle ve öksürükten kaynaklanan şikayetleri giderir. Boğaz, bademcik ve diş eti iltihaplarında kullanılır. Bağırsak iltihaplarında etkilidir. Mide ve bağırsak ağrılarında, onikiparmak ve ince bağırsak, kolit gibi ülserlik iltihapları temizler.




DAĞ ÇAYI

Sideritis Uyarıcı, gaz söktürücü, iştah açıcı ve mide ağrılarını kesici özelliklere sahiptirler.




IHLAMUR ÇAYI

Ihlamur çiçeği yatıştırıcı, idrar verici, göğüs yumuşatıcı ve balgam söktürücü ve gıcık giderici olarak çay halinde kullanılır.Ihlamur çiçeği banyosunun da yatıştırıcı bir özelliği vardır. Balla karıştırılıp içilirse mide ülserine faydalıdır. Kan dolaşımını düzenler. Öksürüklerde yumuşatıcı rahatlatıcı ve terletici etkilere sahiptir.




ISIRGAN ÇAYI

İdrar arttırıcı özelliğe sahiptir. Organizmanın yıkım ürünlerine temizleyici metabolizmayı uyarıcı ve kuvvet verici, idrar yolları iltihabında ödem çözücü özelliğe sahiptir. Toksin atıcı, bakterilere karşı koruyucu etkisi vardır. Kalbe faydalıdır.




KANTARON ÇAYI

Dahilen kantaron içerdiği hiperisin maddesinden dolayı orta şiddetteki depresyona karşı faydalıdır. Özellikle menopozda görülen bitkinlik, endişe ve sıkıntıları giderici olarak kullanılır. Bitki taşıdığı bioflavonitler ve hiperforinden dolayı yatıştırıcı, sakinleştirici özelliğe sahiptir.




KARABAŞ ÇAYI

Ağrı kesici, yatıştırıcı, balgam söktürücüdür. Dahilen idrar yollarında, haricen basit yaralarda mikrop öldürücü etkisi olduğu bilinmektedir. Bilhassa sinirsel baş ağrısı, uykusuzluk ve yüksek tansiyon gibi şikayetlerde de etkilidir.

Bakterilere karşı etkisi bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Balgam söktürücüdür, kuru ve balgamlı öksürüklerde rahatlatıcı etkisi vardır.




KEKİK ÇAYI

Bakterilere karşı etkisi bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Balgam söktürücüdür, kuru ve balgamlı öksürüklerde rahatlatıcı etkisi vardır




KUŞBURNU ÇAYI

Çok yoğun vitamin zenginliği nedeniyle gözlerin dostudur. Vücuda dirilik sağlar. 100 gram kuşburnunda bir sandık portakala eşdeğer C, B1 ve B12 vitamini vardır. Besleyicidir. İyi bir raşitizm ilacı, etkin bir kan temizleyicisidir. Güçlü bir kurt düşürücü ve bağırsak yumuşatıcısıdır. Mide kramplarına ve sindirim sistemi zorluklarına karşı faydalıdır. Enfeksiyonlara ve bulaşıcı hastalıklara karşı vücut direncini arttırır. Nezle ve gribe karşı koruyucudur. Kuşburnu A vitamini ve karotenoidler içermesi nedeniyle gece körlüğü ve diğer göz problemlerine iyi gelir ve bağışıklığı arttırır. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Romatizma ağrılarını gideriyor. Basur tedavisinde iyi sonuç veriyor.




LİMON ÇAYI

A, B, C ve D vitaminleri ihtiva eder. Kalbi ferahlatır, böbrek tıkanıklıklarını ve bademcik iltihaplarını giderir. Tansiyonu düşürür. Nezleye iyi gelir. Sinir sistemini yatıştırır. Mideyi rahatlatarak hazmı kolaylaştırır, idrar sökmede etkilidir. Mide bulantısını keser ve kusmayı önler




MELİSSA ÇAYI

Yapraklar yatıştırıcı, mîdevî, gaz söktürücü, terletici ve antiseptik etkilere sâhiptir. Huzursuzluk ve sıkıntıları giderir. Hafıza zayıflığına faydalıdır. Baş dönmesi ve kulak çınlaması gibi şikayetleri keser. Hazımsızlık, baş ağrısı ve migrende de faydalıdır. Daha çok çay hâlinde kullanılır. Balgama ve sedef hastalıklarına çok faydalıdır. Kalbe kuvvet ve ferahlık verir. Çarpıntı ve sıkıntıyı uzaklaştırıp zihni açar. Akrep sokmalarında yakı yapılırsa faydalıdır. Diş ağrılarını dindirir.




MERSİN ÇAYI

Astım bronşit ve nefes darlığını giderir. Bakterilere ve virüslere karşı iyi bir antiseptiktir. Kanama kesicidir. Yatıştırıcıdır. Verem bel soğukluğu, şeker hastalığı, akciğer iltihabı, müzmin ishal ve idrar yolu rahatsızlıklarında etkilidir.




NANE ÇAYI

Yapraklari çay hâlinde yatıştırıcı, mîdevî, gaz söktürücü, bulantıyı giderici olarak kullanılır. Bunun yanında çeşitli ilâçların terkibinde kullanıldığı gibi, yaprakları çiğ veya kurutulmuş olarak yemeklere konur. Nâne esansı, çok miktarda zehir etkili olmasına karşılık az miktarı mîde ağrılarına ve bulantılara karşı kullanılabilir. Nane uçucu yağı da oldukça fazla kullanılan bir yağdır. Bakterilere karşı etkilidir. Safra salgısını uyarıcı etkisi vardır. Nane en etkili gaz söktürücülerden biridir.




NANE-IHLAMUR ÇAYI

Organizmanın savunma gücünü arttırarak ateşli soğuk algınlıklarını kısa sürede giderilmesinde etkilidir. Uykusuzluğa iyi gelir. Spazm gidericidir. Kan dolaşımını düzenleyerek migren ağrılarının giderilmesine faydalı olur. Göz çapaklarının giderilmesinde faydalıdır.




NANE-LİMON ÇAYI

Mide ağrılarını geçirir. Bulantıyı önler. Migren, uykusuzluk, baş dönmesi ve nezleye iyi gelir. Mide spazmlarını giderir. Kronik karın ağrılarını giderir. Gaz söktürücü. Kramp giderici, ağrı kesici ve antiseptik özellikleriyle ferahlatıcı özellikleri vardır.




PAPATYA ÇAYI

Çiçek durumu başları, çiçek açmadan önce toplanarak gölgede kurutulur.Çay hâlinde sabahları aç karnına bir bardak içilebilir. İdrar çoğaltıcı, iştah açıcı, yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkilere sâhiptir. Basur memelerinde ağrı kesici, tedâvi edici etkiye sâhiptir. Boyar madde olarak da kullanılır.

Bakterilere karşı oları etkisiyle iltihapları giderir, içimi son derece yumuşak bir çaydır. Boğaz, solunum yolu, mide ve bağırsak iltihap ve ağrılarını gidermede faydalıdır. Haricen deri ve mukoza iltihaplarında kullanılır. Bebeklerde ve küçük çocuklarda gaz söktürücü olarak kullanılır.




PORTAKAL-ELMA ÇAYI

Sindirim sistemine olumlu etkileri vardır. Soğuk algınlığı, öksürük, ses kısıklığına karşı kullanılır. Yatıştırıcıdır. Uyku verir, içindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür, idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir. Vücudun su dengesini korur. Yüksek derecede potasyum içerir. Cildin kurumasını sağlar. Kırışıklıkların meydana gelmesini önler. Kasları kuvvetlendirir. Damar sertliğini önler. Hazmı kolaylaştırır. Kalp krizi önlemede faydalıdır. Bulantı ve kusmayı gidermede etkilidir.




REZANE-ANASON ÇAYI

Mide ve bağırsak gazlarını gidericidir. Hazım kolaylaştırıcı, iştah açıcı özelliğe sahiptir. Uyku hissi verir. Emzikli bayanlarda süt bezlerini faaliyetini arttırır. Ağrı kesicidir. Kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Kalbi kuvvetlendirir ve yorgunluğu giderir.




REZENE ÇAYI

Mide ve bağırsak hareketlerini arttırır. Uçucu yağı düz kaslarda meydana gelen spazmları giderici olarak kullanılır. Bronş mukozası üzerindeki salgıları arttırmada ve iltihap gidermede etkilidir. Gaz söktürücü ve süt artırıcıdır. Göz damarlarını kuvvetlendirir. Çocuklarda iştah açıcıdır.




SALEP

Öksürük ve bronşite faydalıdır. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Zihni çalıştırma gücünü arttırır.




SİNAMEKİ ÇAYI

Memleketimizde çok kullanılan müshil ilâcıdır. Kolit ve spastik kabızlıkta kullanılmaz.




YEŞİL ÇAY

Yeşilçay içerisindeki kateşinler sayesinde; kanser riskini azaltır, tümörü küçültür. Kolesterolü düşürür. Tansiyonu dengeler. Kan şekerini ayarlar. Bakterileri öldürür. Ağız kokusunu önler. Grip virüsünü öldürür. İçerisindeki vitamini sayesinde performansı olumlu yünde etkiler. Yorgunluğu ve uyku halini ortadan kaldırır. İdrar söktürücüdür. Stresi azaltır Kan damarlarını güçlendirir. Diş çürümesini önler, içerisindeki E vitamini sayesinde antioksidan olarak rol oynar. Yaşlanmayı geciktirir. Kanser hücrelerinin gelişmesini önler. Akciğer, mide, bağırsak, karaciğer ve deri kanserlerini önleyici etki yapar. Damar sertliğini önler. Kemik erimesini engeller. Kilo verdirir. Migrene faydalıdır.




ZENCEFİL-IHLAMUR ÇAYI

Nefes darlığı, astım bronşitte faydalıdır. Bağırsak gazlarını giderir. Karın ağrılarını keser. Karaciğer tıkanıklığını, mide üşütmesini giderir. İshali keser. Ağrı kesicidir. Unutkanlığı giderir. Müzmin bronşite karşı çok etkilidir. Her türlü soğuk algınlığına iyi gelir. Gevşetici, sakinleştirici ve terleticidir.
Devamını Oku »

Saturday, May 10, 2014

Prostat Kanserinde Evreleme

Prostat Kanserinde Evreleme

Histopatolojik olarak tanısı konulan prostat kanserinin gerek klinik gerekse patolojik evrelemesindeki amaç prognozu doğru olarak değerlendirip uygun tedavi seçeceğini belirlemektir.

Klinik Evreleme

Günümüzde prostat kanserini klinik olarak evrelenmede 2 farklı evreleme sistemi bulunmaktadır. Bunlardan biri Whitmore-Jewett olup, bu sistem 1956 yılında Whitmore tarafından tanımlanmış, 1975’te ise Jewett tarafından modifiye edilmiştir (178,179). Diğeri ise TNM sistemi olup the American Joint Comitte for Cancer Staging and End Results Reporting tarafından 1975’te kabul edilmiş olup daha sonra American Joint Comittee for Cancer Staging ve Internatıonal Union Against Cancer 1997 yılında yeni TNM sistemini kabul etmiştir (tablo 1) (180,181). Klinik evreleme DRM, serum tümör belirleyicileri, histopatolojik grade, radyoloji ve lenfadenektomi ile yapılmaktadır.

Prostat kanserinin evrelenmesinde PM rutin olarak yapılmakta olup subjektif bir metoddur. Küçük gruplarda yapılan ilk çalışmalarda PM ile extraprostatik yayılım tesbit edilen hastalara yapılan radikal prostatektomi ile %25 oranında benzerlik görülmüştür (121). Partin ve ark.’ları PM ile kilinik olarak organa sınırlı kabul edilen ve radikal prostatektomi yapılan hastaların patolojik değerlendirilmeleri sonucunda gerçekte %52’nin organa sınırlı olduğu, %31’inde kapsül tutulumu olduğu ve %17’sinde ya veziküla seminalis yada lenf tutulumu olduğunu tesbit etmişlerdir. Yine aynı seride PM’de extraprostatik yayılım olduğu tesbit edilen 36 hastanın %19’unun organa sınırlı olduğu %36’da kapsül tutulumu olduğu ve %45’inde ya veziküla seminalis ya da lenf tutulumu olduğunu tesbit etmişlerdir. Bu çalışmadaDRM’nin tek başına organa sınırlı tümörü belirlemedeki sensitivitesi %52, spesifitesi %81’dir

İki serum prostat tümör beliryecisi vardır. Bunların biri prostatik asid fosfataz (PAP) diğeri ise prostat spesifik antijen (PSA)’dır. PAP, prostat spesifik antijenin rutin kullanımından önce prostat tümörünün evrelendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktaydı. Enzimatik fosfataz aktivite insan çeşitli doku ve organlarında yaygın olarak bulunmaktadır. Tesbit edilen PAP’ın prostata özgü bir izoenzimi bulunmamaktadır. PAP aktivitesi prostatta diğer organlara göre 1000 kat fazla bulunmasına rağmen prostata özgü değildir. Radikal prostatektomi sonrası serumda tesbit edilebilmektedir. Ayrıca prostatik manüplasyonlar dışında diğer tümörler, böbrek, iskeler ve karaciğer hastalıklarında serum PAP düzeyi yükselmektedir. Serum PAP tayin yöntemleri enzimatik yöntem, counter immunelektroforez (CIEP), radioimmunoassay (RIA) ve monoklonal radiometrik yöntemlerdir. Asit fosfat ın prostatik fraksiyonu için en spesifik substrat timolftalein monofosfattır. PAP’ın radioimmunoassay ile ölçülmesi ileri evre tümör için enzimatik yöntemlere göre daha fazla sensitif olmasına rağmen spesitifesi daha azdır. PAP’ın hidrolizi için timolftalein monofosfattın kullanıldığı enzimatik yöntem (Roy enzimatik yöntem) asid fosfataz seviyesini yükseltecek diğer hastalıkların yokluğunda ileri evre tümör için spesifik bir yöntemdir (182). Çeşitli çalışmalar PAP’ın seviyesi extraprostatik yayılımı ve lenfatik tutulumu ekarte ettirmez. Klinik olarak lokalize prostat kanserini tanıda etkili değildir. Okkult metastazı olanda da yüksek olabilir. Gün içinde gerek normalde gereksede prostat kanserinde farklılıklar göstermektedir. Ayrıca pH, ısı ve zamanda PAP sonucunu etkiler (145). PAP’ın serum PSA’ya katkısı preoperatif dönemde extraprostatik yayılımı tanıması olmakla birlikte yinede hiçbir evrede PSA kadar sensitif değildir

Çeşitli çalışmalar serum PSA düzeyinin direkt olarak klinik ve patolojik evre ile kolerasyonunu göstermiştir.Buna rağmen vakaların çoğunda serum PSA düzeyi tümörün evresi hakkında her zaman doğru bilgi vermez. PSA direkt olarak tümör volümü ile ilişkili olup bazı değişkenlerde total PSA düzeyini 0.3 ng/ml ( Yang Pros-Check poliklonal immunoklonal yöntem ) arttırdığını göstermişlerdir (183). Partin ve ark.’ları ileri evre prostat kanserlerinin daha yüksek grade ve daha yüksek volümde tümör içerdiğini göstermiş ve bunların tümörün her gramına karşılık daha az PSA ürettiğini belirtmişlerdir (184). Genel olarak kabul edilen serum PSA düzeyi 4 ng/ml’den az olan kişilerin yaklaşık %70-80’i patolojik olarak organa sınırlı olduğu, serum PSA düzeyi 10 ng/ml’den fazla olan kişilerin %50’den fazlasında genellikle kapsül tutulumu olduğu serum PSA düzeyi 50 ng/ml’den fazla olan kişilerin çoğunun (%75 ) lenf nodu pozitif olduğudur

Prostat kanserinin histolojik grade’nin değerlendirmesinde en yaygın olarak kullanılan sistem Gleason sistemi olup tümörün yayılımı ile direkt olarak koreledir. Glandüler yapılan diferansiyasyonuna göre 1 ile 5 arasında derecelendirme yapılır. Gleason sisteminde spesimendeki en sık (primer patern) ve ikinci en sık (sekonder patern) patern tesbit edilerek bu iki patern toplanır ve Gleason skoru elde edilir. Bunun sonucunda en düşük skor 2 ve en yüksek skor 10 olarak elde edilir. Gleason skoru 2-4 iyi, 5-7 orta, 8-10 kötü derecede farklılaşmış karsinomları gösterir. Dünya Sağlık Örgütü derecelendirmesine göre WHO derece 1 (iyi), derece 2 (orta), derece 3 (kötü) farklılaşma derecelerinin bu sistemle özdeş olduğu kabul edilir (129). T1c kanserlerinin yaklaşık %10’unda tümör volümü 0.2 cc’den Gleason skoruda 7’den az (klinik olarak önemsiz) olup %16’da tümör volümü 0.2-0.5 cc ve Gleanson skoru 7’den küçük (minimal hastalık), %37’si Gleason skoru <> 7 ve extrakapsüler yayılım yada lenf ve / veya veziküla seminalis tutulumu vardır

Prostat kanserinin evrelendirilmesinde kemik sintigrafisi, intravenöz pyelografi (IVP), magnetik rezonans görüntüleme (MRG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) ve transrektal USG (TRUS) kullanılmaktadır. IVP, böbreklerin fonksiyonu ve lokalizasyonu (ekopik böbrek), mesane kapasitesi ve herhangi bir patoloji olup olmadığı ve tümörün trigon ve üreter alt uçları ile olan ilişkisini gösterir. Ayrıca kemik sintigrafilerindeki görüntülerin dejeneratif artrit, geçirilmiş travma, Paget hastalığını ayırmak için direkt grafilere ihtiyaç vardır. Metastazda tipik osteoblastik lezyonlar saptanır. Kemik sintifrafisi metastaz için en sensitif metoddur (185). Kemik grafileri ile metastaz tesbit edilemeyen hastanın en az %25’inde sintigrafi ile metastaz tesbit edilmiştir (186). Yalancı negatiflik oranı %8 olup yalancı pozitiflik oranı ise %2’den azdır (187 ). Tanı direkt grafilerle doğrulanmalıdır. Serum PSA düzeyi 10 ng/ml’den düşük ve kemik ağrısı olmayan kişilerde sintigrafide pozitif sonuç elde etme olasılığı düşüktür. BT ve MRG, tümörün lokal yayılımı ve lenf metastazı açısından düşük sensitiflikleri nedeniyle rutin olarak kullanılmamaktadır. Lenf nodu tutulumu açısından pelvik görüntüleme yüksek riskli hastalara yapılmalıdır (serum PSA>20 ng/ml, PM’de lokal ileri evre palpasyon bulgusu, TRUS-biopside kötü diferansiyasyon tesbiti). Extrakapsüler yayılım açısından BT’nin sensitivitesi %55-75, spesifitesi %60-73 iken , MRG’nin sensitivitesi %44-77, spesifitesi %57-88’dir. Lenf nodu tutulumu açısından BT’nin sensitivitesi %22-100, spesifitesi %86-96 iken MRG’nin sentivitesi %44-69,spesivitesi ise %95-100’dür

Pelvik lenfadenektomi prostat kanserinin evrelendirilmesinde lenfatik invazyonu belirlemede hala en doğru tekniktir. Pelvik lenf metastazı direk tümörün T evresi, serum PSA düzeyi ve Gleanson skoru ile koreledir. Çalışmalar klinik olarak lokalize prostat kanseri tesbit edilen hastaların %5-12’de ya makroskopik yada mikroskopik lenfatik metastaz olduğunu göstermiştir(131). Pelvik görüntüleme yöntemleri ile büyük pelvik lenf nodlarının tesbiti, serum PSA düzeyinin 20 ng/ml’den yüksek olması, TRUS-biopside kötü diferensiye tümör (Gleason 8-10) tesbit edilmesi, DRM’de lokal ileri evre tümör palpe edilmesi laparoskopik pelvik lenf nodu diseksiyonu endikasyonunu oluşturur.

Bu non-invazif evreleme metodları prostat kanserinin mikroskopik yayılımları tesbiti için yetersizdir. Daha sensitif periferik kanda sirküle eden kanser hücrelerini tesbit etmeye odaklanmıştır. Eğer periferik kanda sirküle eden tümör hücreleri bulunuyorsa bunlar endirekt olarak sirküle eden PSA mRNA’yı tanımlayan DNA’nın reverse transkripsiyonu ve polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile PSA’yı kodlayan DNA’nın amplifikasyonu ile olmaktadır (145). Katz ve ark.’ları PCR yönteminin patolojik evreyi diğer prognostik faktörlere göre daha iyi belirlediğini göstermişlerdir (188). PCR-PSA, prostat kanseri olmayan kişilerde ve kadınlarda negatiftir.Bundan dolayı pozitif PCR-PSA prostat kanser hücrelerine spesifik olmakla birlikte patolojik yayılımı ile direkt olarak koreledir.
Devamını Oku »

Prostat Buyumesi Belirtileri Nedenleri

Prostat Büyümesi Belirtileri Veren Hastalıklar

Aynı belirtileri veren prostat büyümesi ye prostat kanseri­nin tedavi prensipleri tamamen değişiktir. Önceki bölümlerde okurlarımızı, bu iki hastalığın belirtileri teşhisi ve tedavisi hu­susunda aydınlatmaya çalışmıştık.

Aşağı İdrar Yolu Darlıkları

Aşağı idrar yollarında iltihaplanmalar, kazalar ve daha önce konulan katederler neticesinde darlıklar meydana gelebilir.
Aynı prostat büyümesinde olduğu gibi bu hastalarda idrar­larını rahat olarak yapamazlar. İdrarları ince gelir ve ileri doğru fışkırtamazlar, sık sık ve yanma sızılı olarak idrarlarını yapar­lar. Tedavi edilmedikleri takdirde, prostat büyümesinde oldu­ğu gibi neticede böbreklerin çalışması bozulur.
Bu hastalarda teşhis, röntgen muayeneleri ve aşağı idrar yo­lunun kontrolü ile yapılır.
Tedavide değişik metotlar ile aşağı idrar yolları genişletilir.

İdrar Torbası Taşları

İdrar torbası taşları, idrar torbasında teşekkül ederler veya böbreklerden düşerek idrar torbasında büyürler.

Taşlar idrar torbasında iltihaplanmalara ve kanamalara se­bep olurlar. Bu hastalar idrarlarında yanma ve sızı hissederler. Sık sık ve az miktarlarda idrar yaparlar. Taş, idrar deliğinin çıkı­şını tıkarsa, idrar tam olarak tutulur.
Teşhis, röntgen muayeneleri ve sistoskopi ile konulur.
Tedavide, hususi bir alet ile idrar yolundan girilerek taş kı­rılır.
Devamını Oku »

Prostat Kanseri Tedavisi Belirtileri Sebepleri

Prostat Kanseri Belirtileri, Prostat Kanser Nedir

Yapılan istatistiklerde, erkeklerde görülen bütün kanserle­rin içinde yüzde 10-15'inin "prostat kanseri" olduğu belirlen­miştir. Prostat kanseri, genellikle 60 yaşını geçmiş erkeklerde ortaya çıkar. En fazla görülmesi ise 70 yaşından sonradır. Yaş ilerledikçe prostat kanserine yakalanma ihtimali de artmakta­dır.
Prostat kanserinin sebebi bilinmemektedir. Prostat büyü­mesinde olduğu gibi prostat kanserinde de hormonların rolü üzerinde durulmaktadır.-
Prostat kanseri, esas prostat organından çıkar. Prostat bü­yümesinin ise idrar yolunu çevreleyen salgı yapan bezlerden meydana geldiğini belirtmiştik. Hastalarda hem prostat büyü­mesi, hem de prostat kanseri aynı zamanda bulunabilir.

Prostat kanseri, et rafına yayıldığı gibi, leğen ve omur kemiklerinde metastazlar meydana getirir. Akciğer ve karaciğere de atlayabilir.

Prostat Kanserinin Belirtileri

Prostat kanseri, prostat büyümesinde olduğu gibi aşağı id­rar yolunda daralmaya sebep olur. Bu daralmaya bağlı olarak hastalarda idrar şikâyetleri başlar. İdrar incelir ve ileri doğru fış-kırtılamaz. İdrarda bilhassa sona doğru yanma ve sızı hissi olur ve hastalar sık sık, az miktarlarda idrar yaparlar. Kanlı idrar çı­karmak da diğer bir belirtidir.
Kanseri Kemiklere atlamasına bağlı olarak, hastalar bel ve kalça ağrılarından şikâyet ederler. Bu şikâyet ile birçok hasta yanlışlıkla fizik tedavi uzmanına müracaat eder. Pubis kemiği üstünde ve rektumda da ağrılar hissedilir.

Prostat Kanserinde Teşhis

Prostat kanserinin teşhisi, rektumdan parmak ile yapılan muayene ile konur.Bu muayene ile prostatta kanserli bölge tes­pit edilir ve kanserin etrafına yayılma derecesi anlaşılır.

Bazı kan muayeneleri ve sistoskopi teşhiste yardımcı olur. Prostat büyümesinde olduğu gibi böbreklerin ilaçlı filminin (urografi) çektirilmesi şarttır. Bu muayene ile böbreklerin ça­lışması, idrar yollarının ve torbasının durumu anlaşılır. Aynı za­manda prostat kanserinin kemiklerdeki metastazları görülür.

Prostat Kanseri Tedavisi, Tedavi

Prostat kanserinin tedavisinde hormonlar ve bazı kanser ilaçları kullanılmaktadır. Şua tedavisi, bu hastalıkta diğer bir te­davi metodudur.
Şayet idrar yolunda darlık meydana gelmişse, prostata ka­palı ameliyat metodu (transurethral) uygulanır. Bu sayede, id­rar yolu genişletilerek hastanın rahat idrar yapması sağlanır.
Devamını Oku »

Acik Kapali Prostat Ameliyati ve Sonrasi

Açık Prostat Ameliyatı, Prostat Ameliyat

Ameliyat için cilt pubis kemiğinin üzerinden enine veya bo­yuna olmak üzere 10-15 santimetre uzunluğunda kesilir.
Daha önce prostat büyümesinde esas prostatı bir mandali­nanın kabuğuna, büyüyen bezlerin meydana getirdiği üç adet lobu ise, meyvesine benzetmiştik. Açık prostat ameliyatında bü­yüyen üç adet lop, esas prostatın içinden parmak ile sıyrılarak çıkarılır.

Kapalı Prostat Ameliyatı (Transurethral Metot)

Prostatları büyümüş ve ameliyat edilmesi gereken hastalar, haklı olarak ameliyatlarının bu metot ile yapılmasını istemek­tedirler. Vücutta ameliyat yarası olmamakta ve ameliyat sonra­sı devre de daha kısa sürmektedir. 1930'larda tatbik edilmeye başlanılan bu metot, günümüzde aletlerin son derece modern­leşmesi sayesinde yaygın olarak yapılmaktadır.

Bu metodda, resectoscope denilen alet ile idrar yolundan girilerek, büyüyen prostat lopları ince uzun parçalar halinde ke­silerek çıkarılır. Kesme ameliyesi kesici halkaya verilen elek­trik akımı ile sağlanır.

En tecrübeli bir operatör bile bu metot ile bir saatte 50 gram prostat kesebilir. Bir saatin sonunda ise metodun komplikasyonları ortaya çıkar. Bu bakımdan 50 gramın üzerindeki pros­tatlarda açık ameliyat metodu tercih edilir.
Açık prostat ameliyatından sonra hastanın hastanede kal­ma süresi 7-10 gün, kapalı metodda ise, 5-7 gündür. En önemli husus, kapalı veya açık metodda ısrar edilmemesi ve operatör tarafından hastaya göre en uygun metodun seçilmesi ve tatbik edilmesidir.

Her iki ameliyat metodunda da ameliyat sonrası aşağı idrar yolundan idrar torbasına balonlu kateter konulur. Amaç, gerek kanamaya mani olmak, gerekse ameliyat yarasının iyileşmesi­ni sağlamaktır.

Prostat Ameliyatı Sonrası, Prostat Ameliyatından Sonra

Prostat ameliyatı bugün korkulacak bir ameliyat olmaktan çıkmıştır. Aletlerin tekamülü ve tekniğin ilerlemesi sayesinde kanama görülmemektedir. Ameliyat sonrası idrar yollarında or­taya çıkabilen iltihaplanmalar, modern antibiyotikler ile önlen­mektedir. Ameliyat sonrası idrar tutamamak ise gerek hasta, gerekse operatör tarafından son derece üzücü bir durumdur. Gerekli tecrübeyi kazanmış bir operatör için bu ihtimal söz ko­nusu değildir.

Prostat hastalarınca en fazla merak edilen konulardan bir tanesi, ameliyattan sonra cinsel iktidardır. Prostat ameliyatının cinsel iktidara bir tesiri olmaz. Yalnız meydana gelen tek deği­şiklik, her iki metodda da cinsel münasebetten sonra sperm gel­memesi ve spermin idrar torbasına Dökülmesidir. Bunun sebe­bi, ameliyat sonrası Şekil 2'de görülen idrar torbası çıkışında bulunan kapama mekanizmasının ortadan kalkmasıdır.
Devamını Oku »

Prostat Tedavisi Tedavi Prostata Teshis

Prostat Hastalığı Teşhisi

50 yaşını aşmış ve idrar şikâyetleri ile başvuran hastalarda prostat büyümesinden şüphe edilir.
Prostat, rektum ile yakın komşudur. Bu komşuluktan istifa­de edilerek prostat muayenesi parmak ile rektumdan yapılır
Bu muayene ile prostatın büyüme derecesi teşhis edilir. Ay­nı zamanda prostatta kanser bulunup bulunmadığı anlaşılır

Prostat Tedavisi, Prostat Tedavi

Prostat İçin, Prostatı büyümüş ve idrar şikâyetleri bulunan hastalarda aşağıda belirtilen hususlar, prostat ameliyatının gerekliliğine karar verdirir. Hastalar idrar yaptıktan sonra idrar torbasında 150-200 cc. idrar kalıyorsa, hastaların idrarları birkaç defa tam olarak tutulmuşsa ve idrarlarında fazla miktarda kanamalar oluyorsa, prostat ameliyatının yapılmasına karar verilir. Hastala­rın idrar şikâyetlerinin çok fazla olması ve geceleri 5-6 defa id­rara kalkma da ameliyata karar verdiren diğer bir husustur.

Bugüne kadar prostatın büyümesine mani olacak veya bü­yümüş bir prostatı küçültecek bir ilaç bulunamamıştır.

Prostat ameliyatı açık ve transurethral (TURP) denilen ka­palı iki metot ile yapılır. Ameliyat metodunun seçimine prosta­tın büyüme derecesi karar verdirir. Genellikle 50 gramın altın­da ufak prostatlarda kapalı metot, 50 gramın üzerindeki büyük prostatlarda ise açık ameliyat metotları uygulanır.
Devamını Oku »

Prostat Nedir Kanseri Belirtileri Hakkinda Bilgi

Prostat Nedir, Prostat Kanseri Hakkında Bilgi, Prostat Hastalıkları

Prostatın yapısında bulunan bezlerin salgısı ince kanallar ile devamlı olarak az miktarlarda idrar yoluna akar. Bu salgı, cin­si münasebette artar ve sperm kanalından gelen sperm ile bir­likte idrar yoluna boşalır
Prostat salgısının vazifesi, sperm hücrelerini besleyerek on­lara canlılık kazandırmak ve spermi sulandırarak akıcılık getir­mektir.
Cinsi münasebet esnasında sperm kanalı ve prostat salgı­sının idrar yoluna boşalması görülmektedir. Bu boşalma esna­sında idrar torbasının çıkış deliği kapanarak, idrarın, idrar yo­luna geçmesi önlenir.
İlerde bahsedeceğimiz gibi, prostat ameliyatından sonra bu kapama mekanizması ortadan kalkar ve cinsi münasebette sperm, idrar torbasına boşalır.

Prostat Büyümesi Hastalığı, Prostat Belirtisi

Prostat büyümesinin önemi, idrar torbasının çıkışında, için­den geçen idrar yolunda darlığa sebep olmasıdır. Darlığın de­recesine göre hastaya idrar yapma şikâyetleri verdiği gibi, ileri devrelerde böbreklerin bozulmasına yol açar.
Prostat büyümesi 50 yaşını aşmış erkeklerin yüzde 30'unda görülür. Prostatta büyüme erkeklerde bu yaşlarda hormon se­viyelerindeki değişikliklere bağlanmaktadır.

Prostat büyümesi tabiri, esasında yanlıştır. Büyüyen pros­tatın kendisi değil, içinden geçen idrar yolunu çevreleyen sal­gı yapan ufak bezlerdir. Bu bezler büyüdükçe esas prostat, bü­yüyen bu bezler ile etrafını saran kapsül arasında sıkışarak bir kabuk halini alır. Misal olarak mandalinayı verebiliriz. Meyve kıs­mı büyüyen bezlere, kabuk ise bunu çevreleyen esas prostata benzetilebilir. Prostat ameliyatı esas prostatın değil, büyüyen bu bezlerin çıkarılmasını ifade eder.

Prostat Büyümesinin Belirtileri

Prostatları büyüyen hastaların idrar şikâyetleri, aşağı idrar yolunda meydana gelen darlığa bağlıdır. Başlangıçta az olan şi­kâyetler, prostatın büyümesine paralel olarak gittikçe artar.

İdrar, normale göre incelmeye başlar. Hastalar eskisi gibi idrarlarını ileriye doğru fışkırtarak yapamazlar, idrar yapma sü­resi uzar ve sonunda damlalar halinde gelir. Hastalar en fazla gece ve gündüz sık sık ve az miktarlarda idrar yapmaktan şikayet ederler. İdrara fazla kalkma sebebiyle uykuları bölünür. Has­talar idrar yaparken yanma ve sızı hissinden şikâyet ederler. Bu his idrarın sonuna doğru artar. Sık sık idrara çıkma ve yanma ile sızı şikâyetleri bağırsak bozuklukları ve üşütme neticesi ar­tar. Prostatı çok büyümüş hastalarda bu durumlarda idrar tam olarak tutulabilir.

Prostatı büyümüş hastalarda idrar yollarında iltihaplanma­lar sık görülür ve şikâyetlerinin artmasına sebep olur. İdrar yap­tıktan sonra külotu kirleten 1-2 damla kan gelebileceği gibi, bu kanamalar çok şiddetli de olabilir.Yukarı idrar yolları ve böbreklerde genişleme varsa, hasta­lar idrar yaparken bellerinde ağrı hissedebilirler. Böbreklerin ça­lışmasının bozulduğu durumlarda, kanda ürenin yükselmesine ait belirtiler ortaya çıkar.
Devamını Oku »

Larenks Kati Engeller Tedavisi

Katı engeller, Larenks


Lareks Hastalıkları
Larenks, gırtlağın üst ucunun hizasındadır. İki ses telinden oluşan larenks, ses çıkart­maya yarar. Ama ayrıca önemli bir rolü da­ha vardır: Solunum yollarının bekçiliğini ya­par.

Lareks İltihabı Sebepleri

Larenks düzeyinde farklı mekanizmalar, solunum yollarım tıkayabilir. Bu bölge, ay­rıca bazı enfeksiyonlara ve lokal zedelenme­lere maruz kalabilir.

Boğazı çok hassas kimselerde basit bir ök­sürük bile ses tellerinin şişmesine veya spaz­mına sebep olabilir.

Larenks ve ses tellerinin dokuları şişerek, havanın geçiş yolunu daraltabilir. Buna "la­renks ödemi" denir. Arı ve eşekarısının ağ­zın içini sokması veya bazı enfeksiyonlar, ya­nıklar ve yara-bereler, olayın nedeni olabilir. Alerjik reaksiyonların sonucunda da ortaya çıkabilir.

Bu durumlarda yüzde şişlikler görülür. Tedaviyi, kortizonlu ilaç uygulayan doktor yapabilir.
Tıkanma bazen de larenks kasının kasıl­masıyla meydana gelebilir.

Larenks spazmına daha çok lokal bir ze­delenmeden (boğaza su kaçması, boyuna dar­be) sonra rastlanır. Uzak zedelenmelerin de (sırt üstü düşmek, boğaza darbe) sebep oldu­ğu vakidir.
Genellikle hafif olan bu spazm, normal­de kendi kendine geçer. Ama ciddi ise ve ha­va almayı engelliyorsa, judoka hareketi uy­gulamak gerekir.

Belirtiler


Larenks tıkanmasının sebebi ne olursa ol­sun, belirtileri çok çarpıcıdır. Konuşamayan kazazede, öksürür ve soluk almakta büyük güçlük çeker. Eşek anırmasına benzer karak­teristik bir hırlama çıkarır. Oturup, soluya­bilmek için çırpınır.
Devamını Oku »

Larenks Katı Engeller Tedavisi

Katı engeller, Larenks

Lareks Hastalıkları
Larenks, gırtlağın üst ucunun hizasındadır. İki ses telinden oluşan larenks, ses çıkart­maya yarar. Ama ayrıca önemli bir rolü da­ha vardır: Solunum yollarının bekçiliğini ya­par.

Lareks İltihabı Sebepleri

Larenks düzeyinde farklı mekanizmalar, solunum yollarım tıkayabilir. Bu bölge, ay­rıca bazı enfeksiyonlara ve lokal zedelenme­lere maruz kalabilir.

Boğazı çok hassas kimselerde basit bir ök­sürük bile ses tellerinin şişmesine veya spaz­mına sebep olabilir.

Larenks ve ses tellerinin dokuları şişerek, havanın geçiş yolunu daraltabilir. Buna "la­renks ödemi" denir. Arı ve eşekarısının ağ­zın içini sokması veya bazı enfeksiyonlar, ya­nıklar ve yara-bereler, olayın nedeni olabilir. Alerjik reaksiyonların sonucunda da ortaya çıkabilir.

Bu durumlarda yüzde şişlikler görülür. Tedaviyi, kortizonlu ilaç uygulayan doktor yapabilir.
Tıkanma bazen de larenks kasının kasıl­masıyla meydana gelebilir.

Larenks spazmına daha çok lokal bir ze­delenmeden (boğaza su kaçması, boyuna dar­be) sonra rastlanır. Uzak zedelenmelerin de (sırt üstü düşmek, boğaza darbe) sebep oldu­ğu vakidir.
Genellikle hafif olan bu spazm, normal­de kendi kendine geçer. Ama ciddi ise ve ha­va almayı engelliyorsa, judoka hareketi uy­gulamak gerekir.

Lareks Belirtileri, Lareks Ödemi

Larenks tıkanmasının sebebi ne olursa ol­sun, belirtileri çok çarpıcıdır. Konuşamayan kazazede, öksürür ve soluk almakta büyük güçlük çeker. Eşek anırmasına benzer karak­teristik bir hırlama çıkarır. Oturup, soluya­bilmek için çırpınır.
Devamını Oku »

Yabancı Cisim Yutmak Çıkarma

Yabancı Cisim Yutmak

Larenks veya ses tellerinin engellenmesi, havanın solunum yollarına girmesini önler.

Yabancı cismi çıkarmak

Yabancı cisim yeterince büyükse, iki par­mağı kanca gibi tutup dikkatle çıkartabi­lirsiniz. Ama daha çok batırmamaya özen gösterin.

Hemlich hareketi

Yabancı cismi çıkaramazsanız, oturan ka­zazedenin arkasına geçin, iki kolunuzla kucaklayın, iki elinizi mide boşluğu üze­rine bitiştirin; bundan sonra önden arka­ya doğru ani bastırın: Böylece kazazede­nin bağrını anide sıkıştırıp, diyaframını yukarı kaldırmış, yabancı cismi de çıkan havayla çıkartmış olabilirsiniz. Bu hare­keti, şampanya şişesinin fırlayan manta­rına benzetebiliriz. Bu harekete, Hemlich adı verilmiştir. Karnın ani sıkıştırılmasıyla birlikte yaklaşık bir litre hava, başlangıçta saatte 300 km.'lik bir hızla boşalır. Böyle bir hareketle yabancı bir cismin kolayca atılabileceği anlaşılabilir. Hareket, büyüker gibi, küçüklere de uygulanır.

Judoka hareketi

Karşınızda biri larenks spazmı geçirirse, kendisini oturtup, sırtına birkaç kere kuv­vetlice vurun ya da kürek kemiklerinin üzerine bir diz darbesi indirin. Buna da judoka hareketi denir.

Çeşitli girişimler de başarıya ulaşmazsa, hiç vakit kaybetmeden yardım isteyin. Kazazede genellikle bir kulak-burun-boğaz uzmanına götürülür. Solunumun en­gellenmesi tam değilse, yardım yetişene kadar veya hastaneye götürülmesi sıra­sında, hastayı teselli edip, cesaretlendirin. Kendisinin seçtiği pozisyonu bozma­yın, çünkü en rahat soluyabileceği pozisyon, herhalde budur.

Yabancı cisimler

Yabancı cisimlerin boğaza kaçarak tıka­ması olayına, genellikle yaşlılarda ve küçük çocuklarda daha çok rastlanır.
Yaşlıların refleksleri yavaşladığından, be­sin artıklarına ve takma dişlere dikkat etmek gerekir.
Küçük çocuğunuz artık hareket ediyorsa, eline geçirdiği her şeyi ağzına götürüyorsa, boğazına kaçıp boğulmasına sebep olabilecek her şeyi ortadan kaldırın.

Parkta ya da odada ufak oyuncakları, ço­cuktan uzak tutun (bilye, düğme gibi). Aynı şekilde, küçük oyuncak parçalarını da (küçük tekerlekler, inşaat oyunu parçaları) meydan­da bırakmayın. Toplu ve çengelli iğneler, düğ­me ye jetonlar, madeni paralar, kurufasulye taneleri ve dolmakalem kapakları da ortalıkta bırakılmamalıdır.

Doktorların yapacağı

Boğaza ciddi bir yabancı cisim kaç­ması olayında, doktorlar hızla havanın geçmesini sağlamalıdır.
Eğer olay basit bir şişme (ödem) ise, iltihaba karşı ilaçlar, müsekkinler, sıcak ve nemli bir atmosfer, çok defa krizin geçmesi için yeterlidir.

Buna karşılık tıkanma önemliyse, ve­rilen ilaçlara boyun eğmezse, solunum yollarını serbest kılmak için gırtlağa bir tüp sokmak gerekir.

Duruma göre ilgili uzman hekimler duruma müdahale edecektir: Anestezist, reanimasyon uzmanı ve doktor, larenjos-kopla gırtlağa tüp sokar. Boğaz uzmanı, yabancı cismi çıkartabilmek için acil ola­rak bronkoskopi uygular. Bazı olaylarda cerrah çok acil olarak gırtlağa dışardan dahi müdahale edip, açabilir.
Devamını Oku »

Bal Zehirlenmesi

Bal Zehirlenmeleri, Toplumda Deli Bal olarak bilinen, çoğunlukla Kuzey Anadolu Bölgesinde üretilen balların tüketilmesiyle meydana gelen zehirlenme durumudur.Yüksek duyarlılığa bağlı meydana çıkar.

Belirti ve Bulgular

Deride kaşıntı, ürtiker (deride pembemsi döküntüler), kalp atışlarında meydana gelen yavaşlama, kan basınçlarının düşmesi, bayılma, larenks ödemi (boğaz içi şişlik) oluşabilir.

Tanı ve Tedavi

Antihistaminikler (kaşıntı, alerji önleyici) bu tip haplar Ürtiker ve larenks (boğaz şişliği) ödemi gibi belirtiler meydana gelenlerde kullanılır.
Devamını Oku »

İyod Zehirlenmesi



İyot Zehirlenmesi, İyot ile iyod bileşimlerinin tüketilmesi durumunda zehirlenme ve deride alerjik yönde aktiviteler ortaya çıkar. Kronik zehirlenmeler çoğunlukla tedavi niyetiyle alınan iyod bileşikleri ile gerçekleşir.

Belirti ve Bulgular

İyod Zehirlenmelerinde, 20-30 gram tentürdiyot öldürücü bir etki yaratabilir. Koyu renkte kusma, Ağız da yanma, ağrı ve irritasyon gerçekleşir. Ağızda kötü bir tat ve yanık durumu oluşur. Deri kısmında alejik döküntüler meydana gelebilir. Böbrek yetmezliği, Şok, hafıza kaybı (kollaps), İshal yanında ölümede yol açabilir.

Tanı ve Tedavi

Hastaya Nişasta ile karıştırılmış su içirtirilr ve kusturulmaya çalışılır. Yumurtanın akı ve unlu çorba verilir. Kusturma işlemi, hastanın kusmuğunun rengi normale dönünceye kadar sürdürülmelidir. Emme (Absorban) olarak aktif kömür ile süt verilir. Mide yıkaması nişasta karıştırılmış su ile yapılır. Vücuttaki iyod nişastanın mavi renge dönüşmesine yol açar. Bu durumda, vücudda halen İyodun bulunduğu anlamına gelir.




Devamını Oku »

Barbitüratlarda Zehirlenme

Tedavide sedatif, hipnotik ve antikonvülsan olarak kullanılır. İlaç bağımlılığı, intihar ya da kaza sonucu zehirlenmeler oluşur. Sekobarbital ve pentobarbital gibi kısa etkili olanlar çok toksiktir. Etkileri 15 dakikada başlar, 2-3 gramlık tek doz öldürücü olabilir. Öldürücü kan düzeyi 35 g/ml üzerindedir. Fenobarbital (luminal) gibi uzun etkili olanin etkisi 3-6 saatte başlar. 5 gram ve üzerindeki dozlar öldürücüdür.

Belirti ve Bulgular

Hafif vakalarda baş dönmesi, nistagmus, ataksi ve dizartri, hipotoni, yüzeyel solunum, apne, hipotansiyon, hipotermi, ağır vakalarda MSS depresyonu ve derin koma gözlenir.

Tedavi ve Bakım

Antidotu yoktur. Semptomatik tedavi yapılır. İlk 6 saat içinde gastrik laval yapılır. Aktif kömür uygulanır. Solunum yakından izlenir. Fenobarbital zehirlenmesinde idrar alkalileştirilir. (pH 7,5) Sıvı infizyonu ile şok önlenir. Gerekirse dopamin yapılır. Hasta komadaysa hemoperfüzyon ve hemodiyaliz uygulanır. Kardiyak aritmiye neden olduklarından MSS uyarıcıları kullanılmamalıdır.
Devamını Oku »

Böcek İlaçları İle Zehirlenme

Haşere (Böcek) İlaçları ile zehirlenmeler, Organik fosfor içeren bileşiklerdir. Asetil kolin yükselir. kolinerjik kriz yapar. Etkisi alınan ilacın dozuna göre değişir.

Belirti ve Bulgular

Baş ağrısı ve ataksi (düzensiz kas hareketleri) gibi nörolojik belirtiler ve bradikardi, pupillalarda kontraksiyon, hipotansiyon, sekresyonlarda artma, pulmoner ödem, diyare, bronkospazm gibi kolerjinik belirtiler görülür. Ölüm nedeni genellikle solunum merkezi ve solunum kaslarının felci ve bronkospazm sonucu solunum durması ile olur. Bazen kalp durması gözlenebilir.

Tedavi ve Bakım

ABC değerlendirilir. Cilt üzerindeki bulaşmalar sabunlu su ile yıkanarak temizlenir. Ağızdan alınan durumlarda özofagusta problem yoksa Mide yıkaması ve aktif kömür uygulanır. Kolinerjik krizi kontor altına almak için atropin (toplam doz 50 mg'a kadar) yapılır. Antidot olarak pralidoksim kullanılır. Pralidoksim, asetil kolinesteraz enzimine yapışan organik fosfatlı molekülü yerinden koparır. 2 dakika içinde 1 g verilir.
Devamını Oku »

Korozif Madde Zehirlenmeleri

Korozif etki gösteren maddeler; sülfirik asit, nitrik asit, hipoklorik asit gibi mineral asitler ve soda, potas, amonyak (amonyak zehirlenmesi), hipoklorid (çamaşır suyu) gibi kostik alkalilerdir.

Belirti ve Bulgular

Temas eden mukoza bölgesindeki ağrının şiddeti kusma ile birlikte artar. Kanlı kusmalar sıktır. Glottis ödemi gelişebilir. Akut dönem atlatılırsa özofagus iltihaplanması ve mediastinit, gastrik perforasyon (bağırsak delinmesi) ve özofagus (yemek borusu) darlığı gelişebilir.

Tedavi ve Bakım

Mide yıkama, kusturma yada asit ve baz gibi nötrolizan tedavisi uygulanmaz. Aktif kömürün yararı yoktur. 200 ml su veya süt içilir. IV sıvı tedavisi yapılır. Ciddi glottis ödemi varsa trakeostomi (gırtlağa nefes alımı için delik açılması) yapılır. Darlık gelişmemesi için kortikosteroidler kullanılır. Perforasyon veya peritonit ya da geç dönemde ortaya çıkan darlıklarda cerrahi girişim yapılır.
Devamını Oku »

Kurşun Zehirlenmesi

Ağır Metal Zehirlenmelerinden Akut kurşun zehirlenmesi nadirdir. Buharların solunmasıyla oluşur. Absorbe olan kurşunun öldürücü dozu 0,5 g. Kanda 50 mg/dl üzeri akut zehirlenmeyi gösterir.

Belirtiler ve Bulgular

Akut zehirlenmelerde bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, ağızda metalik tad, oligürü, kardiyovasküler (kalp ve damar yetmezliği) yetmezlik, havale, ve koma görülürken daha sık olarak karşılaşılan kronik zehirlenmelerde gastrointestinal ve nöromusküler (Kas hastalıkları) belirtiler, ensefalopati (beyin hastalığı) ve hematolojik anomaliler görülür.

Tedavi ve Bakım

%1 sodyum sülfat ya da yumurta akı ve süt karışımı ile mide yıkanır. Forse ve ozmotik diürezden yararlanılır. BAL ve EDTA (Etilen diamin tetra asetik asit) birlikte uygulanır. BAL her 4 saatte bir 4mg/kg IM uygulanır. İlk 5-7 günlük tedaviden sonra penisilamin tedavisi devam eder. Konvülsiyonlarda (Havale) diazepam, karın ağırısında kalsiyum glukonat, ağrı geçmezse morfin kullanılır.
Devamını Oku »

Bakır Zehirlenmesi

Bakır Zehirlenmesi, Bakır oksit karbonat ve sülfat halinde endüstride sık olarak kullanılır. Bağlarda ve bahçelerde bakır sülfat fungusit olarak kullanılır. Ayrıca iyi kalaylanmamış bakır kaplarda asitli yiyeceklerin yenilmesi, yemeğe geçen bakır tuzları ile zehirlenme oluşabilir. 10 g bakır sülfatın alınması öldürücü olabilir.

Belirti ve Bulgular

Mavi-yeşil renkli kusma, ağır ishal, vücudda aşırı sıvı kaybı, şok, hemoliz, akut tübüler nekroz ve karaciğerde bakır birikimine bağılı olarak hepatit görülebilir.

Tedavi ve Bakım

Mide yıkaması yapılır. Potasyum ferrosiyanür 0,6 g bir bardak suda eritilerek içirilir. Bulunmazsa bir bardak süt içinde 2 yumurta akı karıştırılarak içirilir. Penisilamin 20 mg/kg oral verilir. British Anti Leviside (BAL), dimerkapto süksinik asit tedavisinin yararı sınırlıdır.
Devamını Oku »

Kokain Zehirlenmesi

Kokain bir uyarıcıdır. Mental aktiviteyi arttırır. Tozu buruna çekilir.

Belirti ve Bulgular

Hastalar ajitedir. Midriyazis, koku ve tat duyusu kayıpları, disritmi ve konvülsiyonlar gözlenir. Bu vakalarda akciğer ödemi sıktır.

Tedavi ve Bakım

Genel tedavi prensipleri uygulanır. Konvülsiyonlara karşı diazem ampul, taşikardi ve hipertansiyon için propranolol uygulanır.
Devamını Oku »

İlaç zehirlenmesi

İlaç zehirlenmeleri

İlaç Zehirlenmesi Sebepleri:

Kaza veya hata


ilaçların nasıl kullanılması gerektiği ile il­gili prospektüsleri özenle okuyun. Hap ve ampulleri çocuklarınızın erişebileceği yerler­de bırakmayın. Büyüklere ait ilaçlan, çocuk­larınıza vermeyin.

Yaşamamak isteği

Tehlikeli ilaçları, ruhsal durumları bozuk kişilerin yanında bırakmayın. Özellikle uyu­mak için hiçbir yerden çekinmeyecek uyku­suzluktan yakınanlardan çekinin.

Aşırı ilaç alma
Bazı insanlar nasıl kurtuluşu alkolde arar­sa, bazıları da selameti, ilaçlarda bulacakla­rını zannederler. Dikkatli olun.

İlaçların etkisi

ilaçlar, genellikle bazı organlar üzerinde etkili olurlar. Uyku ilaçları, ağrı kesici ilaç­lar ve morfinin türevleri olan bazı ilaçlar, si­nir merkezlerinde doğrudan etkilidir. Bazıları da solunumu etkiler (so­lunum güçlükleri). Kalp-damar hastalığı ilaçları, kalbin sinirsel kumandası­nı etkileyip, kalp atışlarında bozukluklara sebep olur, hatta bazen kan dolaşımı bozukluk­larına bile yol açabilirler. Bazı ilaçların da karaciğer, böbrekler, akyuvarlar üzerinde etkileri vardır. Bu tür ilaçlardan ze­hirlenme halinde, tasfiyeleri doğal yollardan aranır (tenkiye, kusma). Yapay böbreğe bağ­lanma, özel antidostlar da, çıkar yollardır.

İntihar Amaçlı İlaç Zehirlenmeleri

İntihar etmek amacıyla aşırı dozda ilaç al­dığını söyleyen biriyle de karşı karşıya gele­bilirsiniz. Dikkat! Bu iddiayı hiçbir zaman tehdit olarak kabul etmeyin ve olayı ciddiye alın. İddiaya karşı çıkmak yerine, hangi sa­atte ilaç aldığını saptamaya çalışın. Boş ilaç kutularını arayın. Özellikle şunu bilin: Bazı kalp ilaçları, bilinci hemen etkilemez, ama bir süre sonra çok ciddi kalp-damar rahatsızlık­larına veya diğer organlarda arızalara sebep olabilirler. Böyle bir kişiyi asla tek başına bı­rakmayın. Çünkü ikinci bir girişimde daha bulunabilir.

Bu arada doktorunuza veya bir hastane­ye başvurmanızda yarar vardır.
Devamını Oku »

Yakıcı madde zehirlenmesi

Yakıcı Madde Zehirlenmesi – Asit vb Zehirlenmeleri

Yakıcı maddeler genellikle gözden uzak kalan küçük çocuklar tarafından, merakla ka­rıştırıldıkları şişe, tüp ve kaplardan içilir. Üze­rinde "Tehlikelidir", "Asit" ve "Yakıcıdır" yazılı etiket bulunan bu tür maddeler, çocuk­ların erişebilecekleri yerlerde bırakılmamalı­dır. Ayrıca bu maddeler asla besin konan şi­şe ve kaplarda saklanmamalıdır. Aksi halde yetişkinler dahi bir kaza kurbanı olabilirler.

Yakıcı maddelerin etkisi

Yakıcı maddele­rin yutulması, üst sindirim yollarında ıstırap verici yaralanmalara ve felaketle bitecek du­rumlara yol açabilir. Dudaklar, ağız, boğaz, yemek borusu ve mide yanabilir, yemek bo­rusu ve midede delinmeler görülebilir. Baş­langıçtaki yanıklar tedavi edilse bile, çok çe­şitli cerrahi müdahaleler gerekebilir. Boğaz­da, solunum yollarının girişi de (larenks ve soluk borusu ağzı) aynı şekilde yanabilir. Bu sırada meydana gelebilecek ödem (şişme), so­lunumu aksatabilir.
Belirtiler — Yakıcı maddelerin içildiğinin be­lirtileri çok açıktır:

— Ağız düzeyinde yanma, büyük acı;
— Ağız içinde kızarıklık ve ufunet;
— Yutma güçlüğü ve göğüste ağrılar;
— Solunum güçlüğü, ses tonunda değişiklik (solunum yollarında berelenme belirtisi).

İzlenecek yol

önce kazazedeyi sakinleşti­riri. Yakıcı maddenin içinde bulunduğu şişe veya tüpün üzerindeki tarifi okuyun. Doktoru aradıktan sonra, nasıl davranmanız gerekti­ği konusunda sizi aydınlatması için tarifi ona da okuyun.
Hafif zehirlenmelerde, size çocuğu ara­bayla en yakın hastaneye götürmeniz ve te­laştan hızlı sürmemeniz hatırlatılacaktır. Dra­matik bir durum söz konusuysa, doktor ken­disi gelecektir.

Yakıcı madde yalnız dudakları ve yüzü tahriş etmişse, on dakika süreyle bol suyla yı­kayın. Su yutturmamaya dikkat edin. Diğer bütün durumlarda, kazazedeye kesinlikle su veya başka bir sıvı içirmeyin, çünkü tahrişat daha da yayılabilir.
Devamını Oku »

Konjenital Frengi Kalp Damar Frengisi



Kalp ve Kalp Damarları Frengisi




Kalp kası, kalp damarları, aort kapakçıklarında ve aortta oluşan frengili bölgeler tedavi edilemez, ancak uygulanacak tedaviyle yeni bölgelerin oluşu­mu önlenebilir. Kan hücumu nedeniyle oluşan kalp yetmezliği göstergeleri bulunan kalp damarları frengisi vakalarında, fren­gi tedavisinden önce mutlaka bu yetersizlik giderilmelidir.




Belirtiler: Aort yetmezliği, kalp damarları yetmezliği ve aort çeperlerinde kese oluşumu.




Tedavisi: Çok dikkatli bir tedavinin uygulanması gereklidir ve mutlaka bir hastanede yapılmalıdır. Yatak istirahati veril­meli, hastalığa özgü frengi tedavisi uygulanmalı ve büyük aort çeperlerindeki kesecik oluşumları frengi tedavisinden sonra ameliyatla ortadan kaldırılmalıdır.




Doğmalık (konjenital Hastalıklar) Frengi




Önceleri frengi geçirmiş ge­be bir kadın mutlaka frengi testlerinden geçirilmelidir. Genellikle gebeliğin son yarısında fetüse de geçebilen frengi, doğuş­ta var olan belirtiler hafif olduğundan hastalığın varlığı genel­likle görmeyi engelleyen interstisyel keratit halinde ortaya çıkar. Eğer eskiden frengi geçirmiş gebe bir kadına penisilin kü­rü uygulanacak olursa, fetüse bulaşabilecek spiroketler temiz­lenir ve bebek hastalıksız doğar. Eğer doğumdan sonra bebek­te frengi teşhis edilirse, frengi tedavisi yanında ateş tedavisi de gereklidir. Her ne olursa olsun eskiden frengi geçirmiş olan bir kadının doğurması halinde doğumdan üç ay sonra bebekte frengi bulunup bulunmadığının saptanması için kan tahlilleri­nin uygulanması mutlaka gereklidir.
Devamını Oku »

Konjenital Frengi Kalp Damar Frengisi

Kalp ve Kalp Damarları Frengisi

Kalp kası, kalp damarları, aort kapakçıklarında ve aortta oluşan frengili bölgeler tedavi edilemez, ancak uygulanacak tedaviyle yeni bölgelerin oluşu­mu önlenebilir. Kan hücumu nedeniyle oluşan kalp yetmezliği göstergeleri bulunan kalp damarları frengisi vakalarında, fren­gi tedavisinden önce mutlaka bu yetersizlik giderilmelidir.

Belirtiler: Aort yetmezliği, kalp damarları yetmezliği ve aort çeperlerinde kese oluşumu.




Tedavisi: Çok dikkatli bir tedavinin uygulanması gereklidir ve mutlaka bir hastanede yapılmalıdır. Yatak istirahati veril­meli, hastalığa özgü frengi tedavisi uygulanmalı ve büyük aort çeperlerindeki kesecik oluşumları frengi tedavisinden sonra ameliyatla ortadan kaldırılmalıdır.




Doğmalık (konjenital Hastalıklar) Frengi




Önceleri frengi geçirmiş ge­be bir kadın mutlaka frengi testlerinden geçirilmelidir. Genellikle gebeliğin son yarısında fetüse de geçebilen frengi, doğuş­ta var olan belirtiler hafif olduğundan hastalığın varlığı genel­likle görmeyi engelleyen interstisyel keratit halinde ortaya çıkar. Eğer eskiden frengi geçirmiş gebe bir kadına penisilin kü­rü uygulanacak olursa, fetüse bulaşabilecek spiroketler temiz­lenir ve bebek hastalıksız doğar. Eğer doğumdan sonra bebek­te frengi teşhis edilirse, frengi tedavisi yanında ateş tedavisi de gereklidir. Her ne olursa olsun eskiden frengi geçirmiş olan bir kadının doğurması halinde doğumdan üç ay sonra bebekte frengi bulunup bulunmadığının saptanması için kan tahlilleri­nin uygulanması mutlaka gereklidir.
Devamını Oku »

Konjenital Frengi Kalp Damar Frengisi

Kalp ve Kalp Damarları Frengisi

Kalp kası, kalp damarları, aort kapakçıklarında ve aortta oluşan frengili bölgeler tedavi edilemez, ancak uygulanacak tedaviyle yeni bölgelerin oluşu­mu önlenebilir. Kan hücumu nedeniyle oluşan kalp yetmezliği göstergeleri bulunan kalp damarları frengisi vakalarında, fren­gi tedavisinden önce mutlaka bu yetersizlik giderilmelidir.

Belirtiler: Aort yetmezliği, kalp damarları yetmezliği ve aort çeperlerinde kese oluşumu.
Tedavisi: Çok dikkatli bir tedavinin uygulanması gereklidir ve mutlaka bir hastanede yapılmalıdır. Yatak istirahati veril­meli, hastalığa özgü frengi tedavisi uygulanmalı ve büyük aort çeperlerindeki kesecik oluşumları frengi tedavisinden sonra ameliyatla ortadan kaldırılmalıdır.

Doğmalık (konjenital Hastalıklar) Frengi

Önceleri frengi geçirmiş ge­be bir kadın mutlaka frengi testlerinden geçirilmelidir. Genellikle gebeliğin son yarısında fetüse de geçebilen frengi, doğuş­ta var olan belirtiler hafif olduğundan hastalığın varlığı genel­likle görmeyi engelleyen interstisyel keratit halinde ortaya çıkar. Eğer eskiden frengi geçirmiş gebe bir kadına penisilin kü­rü uygulanacak olursa, fetüse bulaşabilecek spiroketler temiz­lenir ve bebek hastalıksız doğar. Eğer doğumdan sonra bebek­te frengi teşhis edilirse, frengi tedavisi yanında ateş tedavisi de gereklidir. Her ne olursa olsun eskiden frengi geçirmiş olan bir kadının doğurması halinde doğumdan üç ay sonra bebekte frengi bulunup bulunmadığının saptanması için kan tahlilleri­nin uygulanması mutlaka gereklidir.
Devamını Oku »

Gaz Zehirlenmesi

Gaz Zehirlenmeleri

Gaz, buhar ve dumanlar, yakıcılıkları nedeniyle gözleri, solunum yollarını tahriş ederek ürkütücü bir etki yaratabilir, kesik ve boğucu bir öksürükle birlikte, kazazedeyi boğacak hale getirip, bu nefes alınamayacak ortamdan tek başına çıkamayacak kadar sarsabilir.

Göz yaşartıcı bombaların gazları, klor ga­zının yayılması (önceden soda konan bir tu­valet küvetine asla çamaşır suyu dökmeyin), plastik maddelerden yayılan dumanlar, teh­likeli ve boğucu olabilir.

Bazı gazlar da, oksijen taşıyan kan alyu­varları için zehirlidir: Renksiz ve kokusuz bir gaz olup, yanma iyi gerçekleşmediği takdir­de yayılan karbon oksidi gibi. Rölantide ça­lışan araba motorları, kömür sobaları, ocak­lar, iyi kurulmamış gazlı su ısıtma aygıtları, apartmanların alt katlarındaki çatlak boru­lar vb. aynı gazı yayabilirler.

Bu olayda zehirlenme, baş ağrıları ve kus­malarla başlar; besin zehirlenmesi izlenimi ve­rir. Ardından kazazedenin üzerine, yerinden kalkıp yardım istemesini engelleyecek kadar şiddetli bir yorgunluk çöker. Bazen bütün aile bireylerinin ölümüne bile sebep olan bu zehirlenmeler, bazı kimseler üzerinde, ölümü atlatsalar dahi, iyileşmesi imkânsız pek çok be­yin arızası bırakabilir.

Yine bazı küvet ve çukurlardan yayılan, kokusuz veya kötü kokulu başka gazlar da, karbon oksidi zehirlenmesine sebep olur. Ge­nellikle bu kazalar, gerekli tedbirlerin alınma­dığı işyerlerinde meydana gelir ve işçilerin ölü­müne yol açar.
Buna karşılık evlerde, mutfakta kullanılan bütan, propan gibi birtakım doğal ve tüple dağıtılan gazlar, zehirleyici değildir.

Bir odadaki gaz sızmasının içerdeki bütün oksijeni yok edip had bir boğulmaya sebep ol­ması, çok enderdir Ancak bu gazlar da çok çabuk parlayıp, infilak edebilir. Bu infilak ise, yaralının akciğerlerini parçalayarak ya da sebep olduğu yıkıntıyla, ölümlere sebep olur.
Devamını Oku »

Yumusak Sankr Sankroid Hastaligi Nedir

Yumuşak Şankr Nedir (Sankroid Hastalığı)

Genellikle tropikal ve subtropikal bölgelerde rastlanan akut bir zührevi hastalıktır. Nedeni Hemophilus ducreyi adı verilen bir basildir.

Kuluçka devresi: 5 gün.

Yumuşak Şankr Belirtileri: Dış üreme organlarında süratle iltihaplanıp ya­ra biçimini alan bir sivilcenin belirmesiyle ortaya çıkar.

Süreci: Oluşan sivilce frengi şankrının tersine oldukça yu­muşaktır ve kötü kokulu bol miktarda akıntılıdır. Kasık lenf bezlerinde şişlik ve ağrı başlar. Ağır vakalarda şankr patlar ve akıntılı bir yara oluşur. Eğer tedavi edilmezse, ağrılar artar ve üretim organlarının derileri soyulmaya başlar.

Tedavisi: Hastalığın başlangıcında sülfadiazin ya da spreptomisin tedavisi uygulanır. Her iki ilaç da frengide etkisiz oldu­ğundan hem hastalık tedavi edilmiş hem de frengi olup olma­dığı saptanmış olur. Penisilin frengiye yararsız olduğundan frenginin gizli kalmasına neden olur. Bunun için de kesinlik­le frengi bulunmadığı saptanmadıkça penisilin kullanılmama­lıdır.

Lenfogranülomatoz inguinalis: Zührevi bir hastalıktır ve etkeni, virüsü andıran bir organizmadır.

Belirtileri: Kasıktaki lenf bezlerinin şişmesidir. Seyri: Rektum iltihabı yan etki olarak görülebilir. Ayrıca, perine ve rektumda büzülmeler olabilir.

Tedavi: Sülfamit ve antibiyotik tedavisi uygulanır. İltihap­lı düğümler kurutulmalıdır. Rektum darlıkları için cerrahi mü­dahale gerekli olabilir.
Korunma: Korunma için hiçbir seçenek yoktur.
Devamını Oku »