Sunday, November 16, 2014

How Can I Lose Weight? 4 Secrets of Skinny People


Skinny Secret 2: Eat Water Filled Foods

Foods with a high water content—think soups, salads, cucumbers and watermelon—help you feel full and satisfied on fewer calories. (Interestingly, drinking water alongside foods doesn’t have the same effect.) Starting your meal with a broth-based soup or salad (not drenched in dressing) may help you eat less of your main course. A recent weight-loss trial showed that dieters who drank 2 cups of water before eating lost more weight than those who didn’t (look for more details in an upcoming story in EatingWell Magazine).
Devamını Oku »

5 Health Benefits of an Apple



How apples can make you skinnier and 4 more health benefits of apples.

My favorite thing about fall in Vermont is rambling through a nearby orchard, picking crisp, juicy apples and crunching into one, fresh off the tree. Yet apples are so commonplace that they’re almost overlooked—pushed aside by flashier superfruits, such as pomegranates and goji berries.




But as a registered dietitian, I know that apples have surprising nutritional benefits that justify the “apple a day” adage. Here are some of apples’ nutritional boons. Download a FREE Apple Recipe Cookbook!
Devamını Oku »

Doğal mucize ile sivilcelere son!



Hintli kadınların ciltlerine bakıp, nasıl bu kadar pürüzsüz göründüğünü ve sağlıkla parladığını hiç düşündünüz mü? Aslında güzelliklerinin sırrı doğada saklı. Gelişen teknolojilerle her geçen gün biraz daha doğallıktan uzaklaşsak da, Hindistan’da kadınlar hala bitkilerden yararlanmaya devam ediyorlar. Hintli kadınların bu pürüzsüz güzelliğinin ardında Neem ağacı var! Hindista'da yüzyıllardır Neem ağacı mucize bitki olarak biliniyor ve yeni yıla Neem yaprağı yiyerek başlanıyor.




“Köy eczanesi” olarak adlandırılan Neem ağacını, binlerce yıldır Hintli kadınlar doğal bir güzellik reçetesi olarak kullanıyorlar. Mucizevi özellikleri ile bilinen ve birçok farklı amaç için de kullanılan Neem ağacının yaprakları duru ve saf güzelliğin reçetesi olarak günlük cilt bakımı için tercih ediliyor. Özellikle cilt temizliği için kullanılan Neem ağacının yaprakları farklı cilt tipleri için de uygun.




Neem ağacı yapraklarının cilde faydaları neler?

Yağlı, normal, kuru, akneye eğilimli ve olgun cilt tipleri Neem yapraklarını kullanabiliyor.

Neem yaprakları, cildi temizliyor ve cilde sağlıklı bir görünüm kazandırıyor. Ayrıca yüzde ferah bir etki bırakıyor.

Neem; sivilce ve siyah noktalarla savaşıyor.

Neem yaprakları; kuruyan ya da çatlayan cildi yatıştırıyor, cildin nem ve yumuşaklık kazanmasına yardımcı oluyor. Cilde pürüzsüz bir görünüm veriyor.
Devamını Oku »

Sonbaharda Cilt bakımı nasıl olmalı?

Temizleyin
Sonbaharda cildiniz, ısıya ya da soğuğa gerilme hissi ya da kuruluk ile tepki veriyorsa, makyaj temizleyici ürünlerde kremli ya da sütlü içerikleri seçmelisiniz. Yağlı, gözenekli ve parlayan bir cilde sahipseniz, sizin için temizleyici köpükler ya da jeller çok uygun. Cildiniz normal ya da karmaysa seçiminizde özgürsünüz. Ancak cildinizin nem oranının her zaman dengede kalmasına dikkat etmenizde fayda var. Sabah ve gece yatmadan önce mutlaka cildinizi temizlemelisiniz.

Nemlendirin
Sonbaharda hava sıcaklığındaki değişimler cildiniz için gerçekten önemli bir sorun. Çünkü soğukta kan dolaşımı azalıyor, sıcaktaysa artıyor. Çok soğuk havalarda cildin bariyer tabakası zarar görebiliyor ve cilt yeteri kadar su depolayamadığından kepeklenme olabiliyor. İnce damarlar soğuktan daha fazla etkilendiği için ciltte kızarıklık ve tahriş ortaya çıkabiliyor. Nemlendirici kremleri ciltteki stresi azalttığı için günde en az iki kez uygulamalısınız. Normal ve karma ciltler T bölgesinde sivilce oluşumunu önlemek için yağ içerikli kremlerden uzak durmalı. Avon Anew Hydro-Advance Nemlendirici Krem SPF15, normal ve karma ciltlerde suyun cilde hapsedilmesini sağlayarak, cildin nem dengesini düzenliyor. Cilt daha nemli, yumuşak, pürüzsüz ve rahatlamış görünüyor. Kuru bir cildiniz varsa, Avon Anew Hydro-Advance Derinlemesine Nemlendirici Krem’i kullanabilirsiniz. Doğal nem bariyeri hasar gören kuru ciltleri hem besliyor hem de nemlendiriyor. Cildin savunma sistemini güçlendiriyor.

İyi beslenin
Gerçek güzellik içten gelir. Bol vitaminli taze meyve ve sebzelerden oluşan dengeli bir beslenme biçimi cildi nemlendirir ve yaşlanmayla savaşır. Ayrıca her zaman bolca su içmek gerektiğini artık herkes biliyor. Cildiniz için yeterli miktarda E vitamin almanız da sonbahar döneminde çok faydalı. E vitamini cildin koruyucu tabakasına ve nem miktarına etki eder, kırışıklık oluşumunu engeller. Avokado ve susam yağında bolca E vitamini bulunuyor.

Stresten uzaklaşın
Sağlıklı ölçüde stres verimi arttırır ama fazla stres, sadece fiziki olarak vücudu etkilemez aynı zamanda cilde de zarar verir. Fiziki ya da zihinsel aşırı yüklenme stres hormonu kortisolun salgılanmasına yol açar. Bu, cildin koruyucu tabakasına zarar verir. Tenimiz strese karşı kaşıntılarla tepki verir ve soluklaşır. Bunun için günlük yaşantınızda gerginlik hissi ile gevşeme arasında denge oluşturmaya çalışın. Öneri: İki elinizi de düz biçimde yüzünüze koyun, serçe parmaklarınız burnunuzun üzerinde olsun. Şimdi ellerinizi başınızın arkasına ve oradan enseye doğru gezdirin. Sıcaklığın etkisiyle, başınızdaki gerginliğin azaldığını hissedeceksiniz.
Devamını Oku »

Friday, November 14, 2014

Göz ve Beyin Tümörü



En üzüldüğüm ve asla unutamadığım hastalarımdan biri, asistanlığım­da gördüğüm, her iki gözünün içi tümörle dolu kıvırcık sarı saçlı, mavi gözlü bir bebekti. Annesi ile babası göz bebeğinde beyazlığı ilk gördükle­rinde doktora getirebilecek maddi güce sahip olsalardı şimdi yaşıyor, hatta iki gözü de yerinde olacaktı.

Gözde de tümör olur mu?
Gözün içinde veya arkasında iyi veya kötü huylu tümörler yani kitleler olabilir.

Çocuklarda da göz tümörü olur mu, nasıl anlaşılır?
Çok nadir de olsa bebeklerde hem görmeyi hem yaşamı etkileyen göziçi tümörleri olabilir. Gözünde kayma olan bebeklerin hemen muayene edilmesi gerekmesinin nedeni budur.

Çocuklarda Göz Tümörü Belirtileri
* Devamlı ağlama ve huzursuzluk
* Devamlı gözü ovuşturma
* Devamlı kızarıklık
* Şaşılık-Kayma

Erişkinlerde göz tümörü nasıl anlaşılır?
Gözde geçmeyen kızarıklık, ağrı, büyüme gibi belirtiler önemlidir. Bazen de sıra­dan bir göz muayenesi sırasında hiçbir belirti vermeyen tümörler saptanabilir.

Göz tümörleri nasıl tedavi edilir?
Cinsine ve yerine göre tedavi çok farklı olabilir. Bazı tümörler için sadece lazer tedavisi yeterliyken, bazı tümörlerin alınması, bazı tümörler için de tüm gözün alınması gerekebilir.

Beyin tümörleri gözde belirti verebilir mi veya gözleri etkileyebilir mi?
Hem göz ve beyin yapısının birbirine akraba olması hem de gözün görmesini ve hareket etmesini sağlayan sinirlerin ana merkezlerinin beyinde olması nedeniyle, iyi veya kötü huylu beyin tümörleri hem gözde belirti verebilir hem de gözü etki­leyebilir.

Beyin Tümörleri Gözde Ne Gibi Belirtiler Verebilir?
* Çift görme
* Göze vuran baş ağrısı
* İlerleyen görme azlığı
* Kapak düşüklüğü
* Kayma
* Yüz felci
Devamını Oku »

Hemorait?

Bazı rahatsızlıkların görülme oranı mevsimsel değişikliklere göre farklılık gösteriyor. Bu durumdan en çok etkilenen organların başında ise sindirim sistemi geliyor. Yaz aylarında özellikle bu bölgede görülen hastalıklarda artış yaşandığını belirten Özel Medline Konya Hastanesi’nden Prof. Dr. Adnan Kaynak, sosyal yaşamı da olumsuz yönde etkileyen hemoroid ile ilgili bilgilendiriyor.
50 yaşına gelen her iki yetişkinden birinde görülen hemoroid, oldukça yaygın bir hastalıktır. Kalın bağırsağın sonunda bulunan toplardamarların genişleme, şişme ve kanamalarına hemoroid adı verilir. Yaz aylarında ısınan havanın damarlarda genişleme meydana getirmesi ile birlikte hemoroid hastalığında da alevlenmeler görülür. Aynı zamanda değişen beslenme alışkanlıkları da hemoroidin yaşattığı sıkıntıları artırır. Bununla birlikte uzun süre ıslak mayoyla oturmak da hastalığa bağlı şikâyetlerin artmasına neden olur.
Hemoroidin başlıca belirtileri arasında şişen damarların tahribi nedeniyle yaşanan kanamalar yer alır. Kanamaların az ya da çokluğu değişebilir. Kişiler hemorid olduklarını çoğu kez,  dışında tuvalet temizliği sırasında ele gelen basur memelerinden ve tuvalet kağıdına geçen kandan anlarlar. Bir başka belirti de anüs bölgesinde kaşıntı ve tahriştir.
Hemoroitten korunmak için;
• Meyve ve sebzeleri kabuklarını soymadan mümkün olduğunca çiğ olarak tüketin
• Kurutulmuş  tüketmeye özen gösterin
• Günde 2,5 litre su içmeyi ihmal etmeyin
• Düzenli dışkılama alışkanlığı kazanmaya çalışın
• Uzun süre oturarak çalışıyorsanız, arada kısa molalar vererek kalkın ve ofiste de olsa dolaşın
• Yaz döneminde ıslak mayo ile uzun süre oturmayın
Devamını Oku »

Göz içi iltihabı (Üveit) nedir? tanısı? tedavisi? hakkında bilgi



Gözün içinde iltihap olabilir mi?
Göz içindeki katmanlarda ayrı ayrı ya da tümünde iltihap olabilir. Tıpta bunlara, ye­rine ve yaygınlığına göre, ön (iridosiklit), orta (parsplanit) veya arka üveit adı verilir.

Göziçi iltihaplarının belirtileri nelerdir?
Aşırı kanlanma, bulanık görme ve ciddi ağrı olur. Hasta mutlaka doktora gitmek ihti­yacı hisseder.

Göziçi iltihaplarının nedenleri nelerdir?
Göziçi iltihapları mikroplara da virüslere de (ör; uçuk mikrobu) bağlı olabilir. Kişinin ba­ğışıklık sisteminin de zayıf kalmasıyla iltihap oluşur.

Diğer yandan eklem hastalıkları (ör: gençlerde romatoid artrit) veya bağışıklık sis­temi hastalıklarında mikrop olmadan da göz içinde yangı (enflamasyon) olabilir. Gözün içindeki dokular kan-damar sisteminin, gözün dışındaki beyaz kabuk da ek­lem sisteminin akrabasıdır. Bu sistemlerde olan bozukluklarda göz de etkilenebilir.

Göziçi iltihapları nasıl teşhis edilir?
Öncelikle mikroskopla yapılan incelemede gözün ön odasındaki iltihap hücrele­ri görülür. Mikroskop bunların tek tek görülebileceği kadar iyi bir büyütme sağlar. Zaten vücutta bu kadar küçük hücrelerin dolaysız bir şekilde mikroskopla görü­lebildiği tek organ gözdür. Diğer organlarda ya parça ya da kültür almak gerekir; dolaysız organa bakarak tek tek iltihap hücrelerini görmek mümkün değildir.

Sonra gözbebeği büyütülerek yapılan muayenede göz içindeki arka odada bulu­nan hücreler veya hücre kümeleri görülebilir. Bazı durumlarda damardan boya­lı ilaç verilerek göz anjiyosu yapmak ve sorunun yaygınlığını veya tedavinin etkinliğini tespit etmek gerekir.

Mikroskopla hücrelerin görülebilmesine rağmen bazen bunların hangi tür mik­rop olduğunu anlamak için gözden minik bir iğneyle örnek almak ve kültür yap­mak gerekir.
Tabii, tüm bunlardan önce mutlaka görme kesinliği ve göz tansiyonu ölçülmelidir, çünkü iltihaplar görmeyi etkiler ve tansiyonu yükseltebilir.

Göziçi iltihabı teşhisi için başka hangi işlemlerin yapılması gerekir?
Aslında iltihabın teşhisi için değil de, iltihabın nedeninin bulunması için sıklıkla Dahiliye-Romatoloji-Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, nadiren Kulak-Burun-Boğaz, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Dermatoloji, Diş bölümlerinden konsültasyon iste­mek gerekir. Kime, hangi konsültasyonun gerektiğine gözdeki bulgulara göre karar verilir ve yönlendirme göz hekimi tarafından yapılır.

Ayrıca, yine nedeni bulabilmek için çeşitli kan ve idrar testleri, akciğer ve omurga grafisi, doku grubu tayini gibi testlerin de yapılması gerekebilir.

Özetle, göziçi iltihabı demek, biraz dedektiflik gerekiyor demektir. İpucu aramak ve bulunan ipuçlarını bir araya getirerek nedeni anlamak tedavi planı açısından önemlidir. Neyi tedavi ettiğimizi bilmeden tedavi edersek zaman kaybedebiliriz.

Ancak her göziçi iltihabında da nedenin bulunması mümkün olamamaktadır. Bazılarının özel bir nedeni yoktur, bazılarının da günümüz tıbbi imkanlarıyla sap­tanması henüz olası değildir.

Göziçi iltihaplarının yol açabileceği sorunlar nelerdir?
İltihaplar tedavi edilmedikleri zaman bazen ciddi sorunlara yol açabilir:
1. Gözün renkli kısmı (iris) öne, şeffaf kısma veya arkaya göz merceğine yapışabilir. Bu durumda hastalık geçtikten sonra gözbebeğinin uyum yapabilme özelliği bozulur ve net görme olmaz. Göz tansiyonu yük­sekliğine de yol açabilir.
2. Katarakt, hastalığa bağlı da kullanılan kortizonlu ilaçlara bağlı da olabilir. Katarakt ameliyatla temizlenebilir. Ama hastalığa bağlı kataraktın ameliyatının kortizona bağlı kataraktın ameliyatından çok daha güç olduğu bilinmelidir.
3. Gözün renkli kısmındaki yapışıklıklara veya kullanılan kortizonlu ilaçlara bağlı olarak göz tansiyonu yükselebilir ve glokom hastalığı olabilir. Hastalık iyileştikten sonra tansiyon düşebilir. Kortizonlu damlalar önerilirken tansiyona etkisi en az olanlar tercih edilir.
4. Göz içindeki yumurta akı kıvamındaki şeffaf (vitre) madde bulanıkla-şabilir.
5. Göz içindeki katmanlar birbirinden iltihap nedeniyle ayrılarak dekol-mana yol açabilir.
6. Sarı nokta iltihaptan etkilenebilir ve geri dönülmez görme bozukluğu olabilir.
7. Göz siniri iltihaptan etkilenerek kuruyabilir ve geri dönülmez görme bozukluğu olabilir.

Göziçi iltihapları nasıl tedavi edilir?
Amaç arıza bırakmadan iltihabı kurutmaktır. İlaçların yan etkisi olsa bile, iltihabın yapabileceği yan etki daha fazla ve kötüdür. Göziçi iltihaplan tedavi edilmeden bırakılmaz, kendiliğinden iyileşmez, tam tedavi edilmezse arıza bırakır.
1. Esas tedavi kortizonlu damlalarla yapılır. Sıklığı hastalığın durumuna göre hekim tarafından ayarlanır.
2. Bazen antibiyotikli damlalar da gerekir. Yine sıklığı ve tipi hastalığın durumuna göre hekim tarafından ayarlanır.
3. Hemen ve daima gözbebeğini büyütüp istirahat ettiren damlalar da gere­kir. Bunların görevi, aynı kırık bir kemik için alçı yapmak gibidir. Ağrıyı azaltır, iyileşmeyi hızlandırır ve kırık bir bacağın doğru kaynamasını sağ­lamak gibi, iyileşme sonrası gözbebeğinde yapışıklık olmasını önlerler.
4. Ağır iltihaplarda göz dışına, göz arkasına veya göz içine kortizonlu veya antibiyotikli iğneler yapılması gereği olabilir.
5. Eğer hastalığın nedeni vücutta olan bir sorun ise, o zaman ağızdan da kortizonlu haplar kullanmak gerekebilir.
6. Eğer hastalığın nedeni vücutta olan önemli bir sorun ise, o zaman bağı­şıklık sistemi için kanser ilacı olarak bilinen bazı ilaçların da kullanılma­sı gerekebilir.

Tedavi ne kadar sürer?
İltihabın tipine göre tedavi çok uzun zaman sürebilir. Basit iltihapların tedavisi bir ayda başarılı olabilirken, eklem veya bağışıklık sistemine bağlı iltihapların tedavisinin yıllarca sürdürülmesi gerekebilir. Tedavi, hekim tamam demedikçe asla bırakılmamalıdır.

İltihap kuruduktan sonra da tedavi gerekebilir mi?
Eğer iltihap veya tedavide kullanılan ilaçlar katarakt yapmışsa ya da göz tansiyonu yükselmişse ameliyat yapılması gerekebilir. Çok nadir de olsa bu ameliyatlar ilti­habı yeniden harekete geçirebilir.
Devamını Oku »

Şeker hastalarının diyet listesi (1200 Cal)



Günlük öğünler, üçü ana (kahvaltı, öğle ve ak­şam yemeği) ve üçü de ara (kuşluk, ikindi kahvaltı­sı ve gece yatma öncesi) öğün olmak üzere 6 par­ça halinde olacaktır; aşağıdaki örnek yemek liste­sinde belirtilen öğün saatlerine azami itina gösteril­melidir.

Uygulanacak diyete ait örnek yemek listesi (menü)
• Sabah kahvaltısı (8.00): Bir bardak yağsız süt (şekersiz) (200 mi) Bir kibrit kutusu kadar (30 gr.) az yağlı ve tuzu azaltılmış beyaz peynir.
• Kuşluk (11.00): 20 gram ekmek ve 5 yeşil zeytin Bir porsiyon meyve(meyve değişim liste­sinden arzu ettiğinizi seçiniz)
• Öğle yemeği (13.00): 60 gr ekmek, 1 kase yağsız et suyu çorba (içine pirinç ve­ya şehriye ilave edilecek ise her çorba kaşı­ğında bunlardan 2-3 adet olacak şekilde su­lu olacaktır.)
75 gr kadar yağsız et (genellikle tavuk veya balık eti tercih edilir; etin yanında 3 çorba kaşığında bunlardan 2-3 adet olacak şekilde sulu olacaktır.)
75 gr kadar yağsız et (genellikle tavuk veya balık eti tercih edilir; etin yanında 3 çorba kaşığı kadar mevsimin yeşil sebzelerinden hazırlanmış sebze haşlaması bulunmalıdır.)
1 tabak yeşil sebze (zeytin yağı ile pişirilme­lidir) (sebze değişim listesine bakarak sebze çeşidine göre yiyebileceğiniz miktarı seçebilirsiniz).
I büyük kase yeşil salata, salatalık, domates, marul karışımı (bir kase salata 1 tatlı kaşığı zeytin yağı ve bol limon usaresi ile hazırlan­malı; fazla tuz ekilmemelidir) 1 çay bardağı kadar yoğurt (kaymağı alınmış olmalı) ve 1 porsiyon meyve
• İkindi (17.00): 20 gr ekmek
Bir kibrit kutusu kadar (30 gr) beyaz pey­nir.
Bir veya iki bardak çay (suni tatlandırıcı kul­lanılacaktır.)
• Akşam yemeği: Öğle yemeğinin aynı; diğerine göre protein miktarı düzenlenecektir.
• Gece öğünü (22.30): 20 gram ekmek ve bir bar­dak yağsız süt veya bir porsiyon meyve.

Sebze Değişim Listesi
Yeşil sebzeler, içerdikleri karbonhidrat miktarı­na göre aşağıdaki gruplara ayrılmıştır ve belirtilen miktarlarda yenecektir:
• Her öğünde bir çorba tabağı kadar (çiğ tartısı 300 gr) yenecekler:
Ispanak, semizotu, pazı, ebegümeci, yeşil kıvır­cık salata, marul, salatalık, veya
• Her öğünde bir yemek tabağı kadar (çiğ tartısı 200 gr) yenecekler:
Lahana, domates, karnabahar, patlıcan, kırmızı turp veya
• Her öğünde 2/3 yemek tabağı kadar (çiğ tartısı 150 gr) yenecekler:
Pırasa, kabak, çalı fasulyesi, bamya veya
• Her öğünde yarım yemek tabağı kadar (çiğ tar­tısı 100 gr) yenecekler:
Havuç, ayşekadın fasulyesi, yeşil bezelye, kere­viz, enginar, soğan veya
• Arada sırada yemek kaydıyla 1/4 yemek tabağı kadar (çiğ tartısı 50 gr) yenecekler:
Patates ve yer elması (Bu sonuncu grup sebze­nin sık yenmemesi tavsiye edilir.)

Meyve Değişim Listesi
Erik (yeşil)…………………..8 adet
Erik (kırmızı)……………….5 adet
Portakal……………………….Bir orta boy
Turunç…………………………Bir iri boy
Ayva…………………………….Bir orta boy
Nar………………………………Yarım
Karpuz…………………………Bir dilim
Kavun (nadiren)………….Bir dilim
Çilek……………………………6 adet
Elma…………………………….Bir orta boy
Mandalina…………………….Bir orta boy
Limon………………………….İki orta boy
Armut………………………….Bir orta boy (ham)
Kiraz……………………………5 adet
Vişne……………………………10 adet
Şeftali (ham)………………..1 adet

• 1 çay bardağı sıkılmış portakal veya elma suyu, I su bardağı sıkılmış Greyfurt suyuna eşit karbon­hidrat içerir.
En çok tercih edilecek meyve, ekşi elma, porta­kal ve ayvadır.

Bir dilim (40 gr) beyaz ekmeğe eşdeğer yiyecek listesi
Bir dilim (40 gr) ekmek yerine aşağıdakilerden birini seçebilirsiniz:
• 3 çorba kaşığı kuru fasulye, nohut, mercimek veya bakla (bu takdirde o öğündeki et yarı yarıya azaltılmalıdır.)
• I kase sulu kıvamda kırmızı mercimek, tarha­na veya un çorbası.
• I ufak porsiyon makarna, kuskus veya erişte.
• I iri (100 gr) patates ile yapılmış kızartma; haş­lama veya pürede bunun yarısı.
• I dilim tuzsuz peynir veya ıspanakla hazırlan­mış börek.

Yasak yiyecekler
• Rafine sofra şekeri ve bununla yapılmış tatlılar, bal, reçel, marmelat ve şuruplar.
• Hamur işleri, mantı, çörek, şekerli kurabiye­ler, pastalar, tahin helvası ve çikolata.
• Üzüm, kayısı, çok tatlı kavun, şeftali, muz, hur­ma, incir.
• Alkolün her çeşidi.
• Kızartma ve kavurmalarla füme etler.
• Kuru yemişler (fındık, ceviz, badem, çam fıstığı ve kestane)
• Sucuk ve pastırma gibi bilumum konserveler.
• Katı yağlar: Mayonez, tereyağı, kaymak ve margarinler.
• Tuzlu hazır yiyecekler.
Devamını Oku »

Lösemi Nedir?



Lösemi Nedir?
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA LÖSEMİLER:

Çocukluk çağındaki kanser vakalarının %35′ini lösemiler oluşturur ve birinci sıradadır. Lösemiler hücre cinsine göre; ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi) ve AML (Akut Myeloblastik Lösemi) olmak üzere 2 ana gruba ayrılır. Kendi içlerinde de alt sınıflar tanımlanabilir.Türkiye’de her yıl 16 yaşın altında 1200-1500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmektedir.

Lösemi nedenleri henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. Sitogenetik ve moleküler tekniklerdeki yeni gelişmelerle; genetik yatkınlıklar, radyasyon, benzen ve türevleri (bali, vs.), böcek ilaçları gibi kimyasal maddeler, bazı kalıtsal hastalıklar ve bazı viral hastalıkların hep birlikte lösemiye neden oldukları çalışmalarla gösterilmiştir. Lösemi her yaşta görülmektedir. En sık çocukluk çağında 2-5 yaşlarında artmaktadır. 1 yaşın altında, 10 yaşın üstündeki yeni vakalarda tedaviye cevap azalmaktadır.
Herhangi bir etkiyle damarlarımızda dolaşan kanın esas yapım yeri olan kemik iliğimizdeki ana hücrelerde oluşan şifre değişikliği ile blast adını verdiğimiz olgun olmayan kan hücrelerinde artış meydana gelmektedir. Bu hücreler hızla yayılarak kemik iliğini, lenf bezlerini, dalağı, karaciğeri, beyin ve merkezi sinir sistemini tutmaktadır.

BELİRTİLERİ:
Çocuklarda lösemi hastalığının belirtileri:

* İştahsızlık
* Kansızlık
* Zayıflama
* Bacaklarda kemik ağrıları
* Cilt altında kanamaları (kırmızı noktalar veya morarmalar)
* Burun ve dişeti kanamaları
* Ateş

ilk gözlenen bulgulardır.Ayrıca yayıldığı organlara ait belirtiler, örneğin başağrısı, kusma, karın ağrısı, görme bozuklukları önem taşıyabilir. Bu yakınmalarla müracaat ettikleri çocuk hematoloji (kan hastalıkları) uzmanlarınca yapılan muayenede çoğunlukla karaciğer ve dalak büyümesi, lenf bezlerinde genişleme, kanama bulguları tespit edilebilir.

Yapılan kan, kemik iliği, hücre tipini belirleme ve genetik tetkikler sonucu kesin tanı konulabilir.

Tanıdaki ayrıntılı testler genellikle lösemi tiplerini, tedavi prensiplerini belirlemede yardımcı olacaktır.

TEDAVİSİ:

Tedavi öncelikle genel durumun düzeltilmesi yöntemleri ile başlar. Bu safhada kan veya kanın içindeki özel hücrelerini donörlerden (gönüllü kan verici kişi) alınarak lösemili hastaya verilmesi, enfeksiyon mevcutsa gerekli mücadelelerin yapılması, böbreklerin, karaciğer ve kalbin kemoterapi ilaçlarının yan etkilerinden korunma önlemlerinin alınması çok önemlidir.

Ayrıca hastaların ve ailelerin hastalık hakkında bilgilendirilmesi, löseminin umutsuz değil, tersine iyi bir tedavi ve moral desteği ile lösemide %85′lere varan oranda iyileşmenin sağlandığının açıklanması tedavinin ikinci basamağıdır.

TEDAVİ ESASLARI ve İLK TEDAVİ:

Çok yüksek doz, birbirinden farklı en az 6 çeşit ilacın 4-6 hafta içerisinde damardan ve ağızdan verilmesidir. Burada amaç, blast adı verilen kötü huylu ana hücrelerin yok edilmesidir.

Ancak bu kemoterapi ilaçları, maalesef yalnızca kötü hücreleri etkilememekte, vücudumuzun iyi, faydalı hücrelerini de yok etmektedir. Bu nedenle, çocuklarımızın saçları dökülmekte, ağızlarında, bağırsaklarında yaralar açılmakta, halsizleşmektedirler. Yine, vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyan savunma hücreleri de ilaçlarla yok edildiğinden immün sistem yıkılmakta, en ufak bir mikrop, hastalık etkeni dahi tüm vücuda yayılıp ağır ateşli enfeksiyonlara neden olmaktadır.

Bu nedenle lösemili çocuklarımız etraflarındaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak ve korunmak için maske takmaktadırlar.

Tedavi Metodları
Lösemi hastalığının tedavisindeki temel prensip kemik iliğindeki ana kan hücrelerinde oluşan şifre değişikliği ile olgun olmayan blast adı verilen hücrelerin çoğalmasını durdurmak ve sonrasında normal kan elemanlarının yapılmasını sağlamaktır.

Kötü huylu blast hücreler çok hızlı çoğalırlar. Bunlar olgunluk ve çoğalma zamanlarına göre çeşitli evrelere ayrılırlar: 1) Mitoz, 2) G devresi, 3) S devresidir. Tedavideki amaç; birbirinden farklı etkilerdeki ilaçların bir program çerçevesinde uzun süre kullanılarak tüm safhalardaki blastların öldürülmesidir.

Yaklaşık 3 yıl süren tedavide 4 safha yer alır:

1- YÜKLEME TEDAVİSİ (Balyoz Harekatı):
Birbirinden farklı 5-6 çeşit ilaç damardan aynı anda verilir. Amaç kötü huylu hücrelerin 2 ay içerisinde hızla öldürülmesidir. Vücudumuzu işgal etmiş düşman kuvvetlerine karşı dost birliklerin topla, tüfekle, bombayla taarruzudur. Adeta bir Kurtuluş Savaşı başlamıştır.

2- PEKİŞTİRME TEDAVİSİ (Jet Tesiri):
Paniğe kapılan, dağılan kötü hücreler hemen kendilerini korumak, direnebilmek için zırhlara bürünmekte, gizlenmekte ve çoğalmaya çalışmaktadır. Vücudumuzun silahlı kuvvetleri ile birlikte dost güçler havadan, karadan ve denizden düşmana bombalarla saldırmaktadır. 3-4 ay süren bu tedavide çok yüksek doz birbirinden farklı tesirli ilaçlar damardan verilmektedir.

İşte bu sırda maalesef vücudumuzdaki faydalı hücreler de ölmekte, saçlar dökülmekte, ağızda yaralar çıkmaktadır.

3- ÖNLEYİCİ TEDAVİ (İstihbarat):
Kemik iliğinde yenilmiş, parçalanmış, dağılmış düşman hücrelerinin beyin ve sinir sistemi ve üreme organlarımıza yerleşerek, sinsi sinsi faaliyete geçmelerini önleyici tedavidir. Bazı durumlarda radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanabilir. Bir nevi gizli servis işlevini üstlenirler.

4- YENİDEN ÖRGÜTLENMEYE İZİN VERMEYEN DEVAMLILIK TEDAVİSİ:
Amaç artık tamamen yok edilmiş düşman hücrelerinin vücudumuzda herhangi bir şekilde yeniden çoğalmalarını önlemektir. En son blast yok edilinceye kadar tek tek bulunup parçalanması sağlanır. Yaklaşık 2.5-3 yıl kadar devam eder.

TEKRARLAYABİLİR Mİ?
Toplam 3-3.5 yıl süren tedavi sonunda % 85′lere varan oranda tamamen iyileşme sağlanır. Tedavi sonrasında yalnızca kontrollerle izlenen çocuklarımız, tüm sağlılı kardeş ve arkadaşları gibi normal yaşantılarını sürdürürler. hepimizde olabileceği gibi hastalığı yenmiş bireylerde de löseminin yeniden görülme olasılığı az da olsa vardır. Bu durumlarda da benzer tedaviler ve/veya kemik iliği nakli uygulanabilir.

TEDAVİ PROGRAMLARI:
Kemoterapide seçilen ilaçlar ve hangi zamanlarda, ne dozlarda verilecekleri uzun süren deneyler ve uygulamalar sonrasında belirlenmektedir. Türkiye’den de birçok değerli bilim adamının katıldığı bu çalışmalar, Hematoloji dergilerinde, kongrelerde açıklanmakta ve kullanıma sunulmaktadır. Oluşturulan bilimsel kurumlarda tedavinin başarısı ya da başarısızlıkları izlenmekte ve sonuçları değerlendirilmektedir. Aksayan noktalar, ulusal ve uluslararası bilimsel kurullarda değerlendirilerek yeni ilaçlar, yeni dozlar ya da değişik metodlar uygulamaya konulmaktadır.

KEMOTERAPİ İLAÇLARI:
Lösemi teavisine özgü ilaçların tümü maalesef yurtdışından temin edilmektedir. nakliye sırasında bozulmaması, uygun koşullarda sulandırılması, ısıdan ve ışıktan korunması, istenen sürede ve hızda verilmesi ve damar dışına kaçırılmaması gibi son derece zor ve titiz çalışmaların bir arada olması gerekir.

MALİYET:
Tedavide kullanılan ilaçlar son derece pahalıdır. Bir kutusu 100 milyon lira civarındadır. Yüzlerce şişe ilaç kullanılmaktadır. Kateterleri, kitleri, serumları, kan ürünleri hesaplanacak olursa tedavi maliyeti yüz milyarlarca lirayı bulmaktadır.

LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR VE AİLELERİNİN PROBLEMLERİ:
Okuldan uzak kalmak
Arkadaşları tarafından dışlanmak
Toplumun bu çocukların iyileşme şansının olmadığını düşünmesi
Maske yüzünden hastalığın bulaşıcı olduğunun düşünülmesi
Çocukların sosyal etkinliklere katılamamaları (Sinema, tiyatro, …)
Çocukların sevdikleri yiyeceklerden uzak durma zorunluluğu
Kan bulamamak
Parasızlık
Hastanede çocuklarına refakat etmek isteyen ailelerin iş yerlerinden çok sık izin almaları sonucu işlerine son verilmesi

HEMOLOJİ-ONKOLOJİ VE KEMİK İLİĞİ TRANPLANTASYON HASTALARI İÇİN H1N1 AŞI VE TEDAVİ ÖNERİLERİ
Halen ülkemizde riskli gruplar için temin edilen aşı Novartis firmasının olup doz ile ilişkili öneriler bu aşı için eldeki bilgilere dayanarak verilmiştir. Ayrıca Sağlık bakanlığı tarafından hazırlanan H1N1 hastalık ve proflaksi izlem algoritmasına uygun olarak düzenlenmiştir.

Hasta grupları ve öneriler:
1.KİT hastaları için:
EBMT tarafında önerilen protokolün uygulanması önerilir.

2.Lösemi, lenfoma ve solid tümör hastaları için:
a.Halen yoğun kemoterapi alan hastalar
b.Halen idame tedavisi alan hastalar
c.Halen ayaktan kemoterapi alan hastalar
d.Halen kemoterapisi kesilmiş, ilk bir yıl içindeki hastalar
e.Malignitesi olmayıp farklı nedenlerle immünosüpresif tedavi alanlar (kortikosteroid dahil)
Bu gruptaki hastaların tümüne aşı önerilmektedir;

*Novartis aşısı:
0.5 ml hemen yapılıp 4 hafta sonra ikinci doz yapılması önerilir.

*Glaxo aşısı
6ay–9 yaş: 0.25ml hemen yapılıp 4 hafta sonra ikinci doz yapılması
1 0 yaş üstü: 0,5 ml hemen yapılıp 4 hafta sonra ikinci doz yapılması önerilir.

*Refakatçi annenin mutlaka ve mümkünse tüm aile fertlerinin aşılanması önerilir.

*Febril nötropenik hastalarda enfeksiyon tedavisi tamamlandıktan sonra aşı yapılması önerilir.
f. Halen kemoterapisi kesilmiş, bir yıldan fazla süre geçmiş hastaların normal sağlıklı çocuklar gibi okulda aşı protokolüne alınması önerilir.
ANTİVİRAL TEDAVİ UYGULAMALARI:
Tedavi
Hastalık belirtileri gösterenlere aşağıdaki tedavinin uygulanması önerilir (1 yaşın üstünde);

Oseltamivir 5 gün
≤ 15kg : 30 mg /doz, günde 2 doz;
15-23 kg : 45 mg /doz, günde 2 doz;
23 -40 kg : 60 mg /doz, günde 2 doz;
> 40 kg : 75 mg /doz, günde 2 doz;

Proflaksi
H1N1 ile temas ettiği düşünülen hasta grubuna uygulanması önerilir (1 yaşın üstünde);

Oseltamivir 10 gün
≤ 15kg : 30 mg /doz, tek doz;
15-23 kg : 45 mg /doz, tek doz;
23 -40 kg : 60 mg /doz, tek doz;
> 40 kg : 75 mg /doz, tek doz;

Tedavi sonrası (10. günden sonra) aşı programı uygulanır.

Bir yaşından küçük hastalarda oseltamivir uygulaması Eylül 2009 tarihli CDC bildirisinde yer almıştır. Pandemide ve ciddi enfeksiyonda uygulanabileceği bildirilmektedir. Literatür ekte verilmiştir.
Devamını Oku »

Sunday, November 9, 2014

Adım adımm tırnak bakım tüyoları

Kolunuzda marka bir çanta, ayağınızda süper bir ayakkabı, üzerinizde de şahane bir kıyafetle çıktığınızda ortalık yıkılıyor sanmayın! Eğer tırnaklarınız bakımsızsa, kırılmışsa ve ojeleriniz dökülüyorsa ne yazık ki tüm cazibeniz bir balon gibi sönebilir. Bu nedenle üstünüze başınıza olduğu kadar, tırnaklarınıza da bakmanızda fayda var!

Kadınların güzelliğinin tamamlayıcısı olan tırnak bakımının yanlış adreslerde yapılmasının geri dönülmez sağlık problemlerine neden olabileceğinin altını çizen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Dermatoloji Uzmanı Dr. Vefa Gönenç, adım adım tırnak bakımının doğru yollarını anlattı:

• Tırnakların bakımı ve süslenmeleri modern toplumlarda kadınlar için güzelliğin olmazsa olmazlarından biri durumunda. Amerika’da, tırnak bakımı ve kozmetikleri için bir yılda yaklaşık bir buçuk milyar dolar harcanması bunun en önemli göstergelerinden.
• Tırnak bakımı alışkanlıkları, son yıllarda giderek değişiyor. Konunun insan sağlığı açısından önemi kavranıyor ve daha profesyonel bir yapılanmanın gereği ortaya çıkıyor. Bugüne kadar eğitimsiz ellerde yürütülen bu işlemler yavaş yavaş hastanelere kayıyor. Bu nedenle, tırnak bakımına önem verenlerin, doğru adreslere gitmesi ve insan sağlığı konusunda hiçbir eğitimi olmayanlardan sakınmaları önem taşıyor. Aksi takdirde geri dönüşü mümkün olmayan ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kalabilirler!

Güzelleşirken hastalanmayın!
• Dermatoloji kliniklerine her gün birçok hasta tırnak sorunları nedeniyle geliyor. Tırnak hastalıkları; sistemik hastalıklardan veya travma ve enfeksiyon gibi dış etkenlerden kaynaklanabiliyor. Bazen tırnağa uygulanan bakım işlemlerine bağlı sorunlarla da karşılaşabiliyoruz.
• Tırnak bakımı; tırnakların basit bir manikürle parlatılmasından, işlemeli tırnakların uygulanmasına kadar birçok işlemi içermektedir. Tırnak güzelliği üç ana faktöre bağlıdır:
- Tırnağın şekli
- Tırnağın süslenmesi
- Tırnağın kıvamı

Kısa tırnağa cilalı imaj
• Tırnağın şekli: Tırnağın şekli, dış hatlarına ve boyutlarına bağlıdır. Tırnak uzunluğunun, genişliğine oranı; estetik görünüş için çok önemlidir ve başparmak için eşit olması gerekir. Bu oran, normalden farklı olduğunda çekiciliğini yitirir. Kısa ve geniş tırnaklara tırnak cilası uygulanarak görünüm değiştirilebilir. Amaç, tırnağı daha uzun göstermektir. Tırnaklarda uygulanan koyu renkli cilalar ve ojeler, daha uzun bir görüntü elde etmek için kullanılabilirler. Örneğin french tipi bakımda; tırnaklar bilerek uzun bırakılır ve ön kısımları daha açık beyaz bir renge boyanır, böylece uzun değil de sanki doğal bir tırnak görüntüsü varmış gibi etki yaratılmaya çalışılır.
• Geçmiş yıllarda oval kesilmiş tırnaklar daha çekici olarak algılanırken, günümüzde tırnak şekli yuvarlak veya sivri uçlu olsa da, az ya da çok kare şeklindeki tırnaklar beğenilmektedir. Tırnakları hafif uzun tutmak güzellik katar; ama fazla uzun bırakıldığında itici hale gelir. Üstelik elin kullanımını kısıtlayabilir veya tırnak plağının yatağından ayrılmasına da neden olabilir.

Eşit kesin, düzgün boyayın
• Tırnağın süslenmesi: Eşit uzunlukta kesilmiş, hatları düzgün ve boyanmış tırnaklar çok çekici görünürler. Son yıllarda, üzerleri işlemeli yapay tırnaklar ilgi odağı olmuştur. Elmaslar ve zümrütlerle yapılan işlemeler ve tırnağın serbest ucuna takılan değerli taşlar, tırnakları güzelleştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca tırnaklara çeşitli resimler ve değişik boya teknikleri de uygulanmaktadır.
• Tırnağın kıvamı: Tırnaklar yumuşatılmalı veya hafif gevrek halde olmalıdır. Gevrekleşme arttığında tırnakta çok sayıda boyuna veya enine yarılmalar görülebilir. Tırnak kırılmaları son derece rahatsız edici bir durumdur. Bu nedenle tırnak kıvamını tutturmak çok önemli!

Adım adım tırnak bakımı
1- Önce sterilizasyon: Öncelikle tırnak bakımında kullanılan tüm aletlerin sterilizasyonu çok önemli bir konudur. Hepatit B ve C gibi çok ciddi virüs enfeksiyonları veya birçok mantar enfeksiyonu manikür salonlarından alınmaktadır. Bu unutulmaması gereken çok ciddi bir sorundur. Alet sterilizasyonu için en uygun yöntem ultrasonik bir temizleyicinin ardından özel sterilizasyon çözeltilerinden (glutaraldehit gibi) yararlanmaktır.
2- Ojelerinizi silin: Tırnak bakımına, daha önceki işlemlerden kalan cila artıklarının temizlenmesi ile başlanır. Bu amaçla kullanılan aseton ve/veya butil veya etil asetat veya benzer bileşikler içeren maddeler, tırnak boyasıyla birlikte tırnak plağından da yağ (lipit) kaybına neden olabilirler. Tırnaklarda aşırı kurumaya neden olmamak için bu ürünlere bazı yağlar eklenmelidir. Bizim bildiğimiz doğal badem yağı, susam yağı ve bazı bitkisel yağ çeşitleri kullanılabilir. Bu yağlar, asetonun içine katılabildiği gibi hemen arkasından bakım olarak da uygulanabilir. Burada amaç yağ kaybını hemen tolere edebilmek. Çünkü aseton veya diğer sökücüler, tırnağın ve derinin üzerindeki yağ tabakasını tamamen temizlerler ki bu da nem kaybına neden olur. Bu yağlar, nem kaybına engel olmak amacıyla kullanılabilir.
3- Uzun tırnakları kesin: Bakımda bir sonraki adım tırnağa şekil verilmesidir. Özellikle uzun tırnakları kesmek için özel tırnak makaslarından yararlanılır. Ancak, tırnak plağının tümüyle hasarlanma riski göz ardı edilmemelidir.
4- Törpüleyerek şekil verin: Bunun dışında, tırnak uçlarını düzgün tutabilmek için törpüleme işlemi düzenli aralıklarla yürütülmelidir. Zımparalı veya metal tırnak törpüsü kullanılarak tırnak kenarları törpülenir. Bu tırnak törpüleri kişiye özel olmalıdır. Hiçbir dezenfeksiyon işlemine tabii tutulmayan törpüler birçok enfeksiyonun bulaşmasına neden olabilir, özellikle mantar enfeksiyonlarına dikkat edilmelidir.
5- Tırnak etlerini kesin: Tırnak plağı üzerindeki düzensizlikler tırnak tamponu ile giderilir. Kutikül yani tırnak eti temizliği öncesinde bu kısımlar yumuşatılmalıdır. Bunun için tırnaklar önce sabunlu suda bekletilir ve ardından kutikül gidericiler uygulanır. Yaklaşık 10 dakika beklendikten sonra yıkanır. Ardından çeşitli iticilerle veya makaslarla bu kısımların fazlalıkları alınır. Bunu yaparken tırnak-kutikül bütünlüğü bozulmamalıdır.
6- Önce boyayın sonra süsleyin: Bakımda son olarak, bir kat zemin astarı, üzerine renkli cila ve onun da üzerine şeffaf üst astar uygulanır. “Fransız Manikürü” tırnağın doğal görünümünü savunur. Tüm tırnak pembe veya bej renge boyanır. Ardından tırnak ucuna beyaz bir şerit uygulanır; böylece normal tırnak yapısına benzetilir.

Tırnak etini fazla alma dolamaya neden olur
• Tırnak üzerindeki kutikül denilen, halk arasında ‘tırnak eti’ diye bilinen kısmın temizlenmesi hayli dikkat ister. Çünkü bu deri uzantısının fazla alınması; tırnak etrafı dokuyu korumasız bırakır ve tırnak dibinden giren enfeksiyon ajanları dolamaya neden olabilir. Kutikülin aşırı alınması tırnak etrafı dokuda enfeksiyona neden olabileceği gibi ileri durumlarda tırnak matriksi hasarına bağlı enlemesine oluklanmalar da görülebilir.
• Kutikül kremleri, su içinde yağ emülsiyonları olup, tırnak plağı ve bitişiğindeki derinin yumuşamasına yardımcı olur. Bunlar yalnızca krem şeklinde değil, aynı zamanda losyon, yağ, merhem veya parafinli preparat şeklinde olabilirler. Kutikül kremlerine, geleneksel nemlendiricilerin yanı sıra, lanolin, üre, mineral yağı ve vazelin de eklenebilmektedir. Yalancı safran yağı, buğday tohumu yağı, kayısı özü yağı, çuha çiçeği yağı, çay özütü yağı, üzüm çekirdeği yağı, hint yağı ve Amerika armudu yağı popüler olan botanik yağlardır. Vitamin A, vitamin C, vitamin E, retinol ve beta karoten de formülasyonda yer alabilir. Bunların haricinde; laktik asit, salisilik asit, aloe vera, amino asitler, sodyum florür, kollajen ve buğday proteini de kullanılmaktadır.

Tırnak cilasının içeriğine dikkat
• Tırnak cilaları; tırnağı güzelleştirmek ve korumak amacıyla kullanılmaktadır. Zemin astarı genellikle mat beyaz veya bej renkte olur; tırnak yüzeyindeki düzensizlikleri doldurmak için kullanılır. Üst astar şeffaf bir katmandır. Tırnağa parlak bir görüntü vermesinin yanı sıra, erken dökülmeleri de önler. İyi bir tırnak cilası, kolay uygulanabilmeli, esnek ve parlak olmalı, hızlı kurumalı, tırnağa iyi tutunmalı ve travmalara karşı tırnağın direncini arttırmalıdır.
• Tırnak cilaları temas egzamalarına neden olabilirler. Tırnak etrafı deride, göz kapaklarında, yüz ve boyunda sıklıkla görülür. Bu egzamaların çoğu tırnak cilası içinde sıklıkla kullanılan toluen sulfonamid-formaldehit reçinesine bağlı gelişir. Şüphe olması halinde ‘yama testi’ denilen alerji testleri yapılır. Duyarlılık gelişmesi durumunda kullanım kesilmeli, bu maddeyi içermeyen cilalar tercih edilmelidir.


Kırılan tırnakları ambalajlayın
• Tırnak güçlendiricileri, tırnak kırılmalarını önlemek için kullanılan özel tırnak cilalarıdır. Formaldehit içeren ürünlere karşı dikkatli olunmalıdır. Bunlar egzamalara, dolamalara ve tırnakta renk değişimlerine neden olabilirler. Son yıllarda kullanılan ürünlerde formaldehitten vazgeçilmekte (bunun yerine teflon, ipek, naylon, akrilik reçine, titanyum/silikon/zirkonyum polimerleri, biyotin, kalsiyum, keratin, vitaminler vb. ürünler tercih edilirler) veya yalnızca yüzde 5 oranında kullanılmaktadır. Uygulama yalnızca tırnağın uç kısmına yapılır.
• “Tırnak ambalajlama”; zayıf, kırık ve yarık tırnakları onarmak için kullanılan bir tekniktir. Doku kağıdı, onarılacak alan üzerine uygulanır ve üzerine şeffaf tırnak cilası veya tırnak yapıştırıcısı sürülür. Bu onarımın üzerine düzenli olarak tırnak cilası uygulanabilir.


Protez tırnaklar alerji yapmasın
• Yapay tırnaklar, doğal tırnaklar yeterince uzamadıklarında kullanılırlar. Protez tırnak uygulamaları oldukça profesyonel uygulamalardır. Eğitimli ellerde yapılmaları zorunludur. Uygulamalara bağlı birçok fiziksel hasar görülebildiği gibi kullanılan maddelere karşı alerjik reaksiyonların gelişme riski de düşünülmelidir.
• Ayrıca tırnak batıkları da yine mutlaka bir uzman doktor tarafından değerlendirilmesi gereken durumlardandır. Tırnak üzerinde yapılan cüretkar işlemler, birçok önemli soruna neden olabilir. Basit enfeksiyonlardan, kemik iltihabına (osteomyelit) kadar değişebilen ciddi durumlar gelişme riski vardır.


Sağlıklı tırnaklar için tavsiyeler

Tırnakları da kurulayın
Tırnak bakımına önem verilmediği zaman, birçok tırnak hastalığının gelişmesinin yanı sıra estetik olarak da rahatsız edici durumlar ortaya çıkabilir. Eller yıkandıktan sonra tırnaklar iyice kurulanmalıdır.

Eldivenle iş yapın
Sürekli su gerektiren işlerle uğraşanların eldiven veya nemlendirici krem kullanmaları önemli bir noktadır.

Tırnak fırçası kullanın
El temizliğinden sonra tırnakların altında biriken kirler mutlaka bir tırnak fırçası yardımıyla temizlenmelidir.

Fazla uzatmayın
Tırnaklar, hijyen ve sağlık açısından fazla uzatılmadan kesilmelidir. Ancak kadınların çoğu uzun tırnakları tercih ederler. Bu kişilerin tırnak bakımına daha fazla önem vermeleri gerekmektedir.

Tedaviyi ihmal etmeyin
Birçok insan tırnak çatlamasından veya kırılmasından yakınır. Tırnak kozmetikleri bu yakınmaları büyük ölçüde giderdiklerinden yaygın olarak kullanılırlar. Tıbbi veya cerrahi işlem gerektiren tırnak bozuklukları, bazen kozmetik tırnak teknikleriyle kamufle edilebilir. Ancak, kozmetik uygulamalar, hastalığı gizler ve uygun tanıyı zorlaştırır. Oysa hastalığın tedavisi esastır.

Doğru ürün seçin
Kozmetik ürünlerin bazı riskli hastalarda kullanımları sınırlıdır. Akriliklere karşı duyarlılığı olanlarda, parmak çevresinde kronik yaraları bulunanlarda bu kimyasallar kullanılmaz. Uzun süreli su teması bulunan kişilerde akrilik boyaların dayanması zordur. Ayrıca bu maddeler sedef hastalığını tetikleyebilirler. Sedef hastalığında kutikül temizliği bile sakıncalıdır. Ayrıca liken veya lupus gibi bazı deri hastalıklarında da sakıncalı durumlar gelişebilir. Işığa karşı duyarlı hastalarda veya güneş ışınlarına duyarlılık yaratan bazı ilaçların kullanımında ürün seçimi oldukça önemlidir.
Devamını Oku »

Sunday, October 12, 2014

İstenmeyen Tüylerden Kurtulma Yöntemleri



Gerçekliği henüz kanıtlanmamış olsa da, bu kavramla tanışmayan kadınların var olduğu şeklinde bir rivayet söz konusu. Ama dediğimiz gibi sadece rivayet. Kendisinin öyle bir sorunu olmadığı ve bu nedenle şanslı olduğunu söyleyen ve bunun genetik yapısından kaynaklandığını ya da Allah vergisi vs. olduğunu iddia edenlerimizin sayısı da yabana atılamayacak kadar fazla. Her neyse. Belki de öyledir tabii. Biliyoruz, muhtemelen sizin de ihtiyacınız yok ama bir arkadaşınızın ihtiyacı olur da kendisine yol gösterir ve hayır duasını alırsınız diye birkaç öneri paylaşalım istedik. Ve bu önerilerimizi sıralarken varsayıyoruz ki son derece yaygın lazer epilasyon yöntemlerinden herhangi birini çeşitli nedenlerle tercih etmiyorsunuz. Ve yine çeşitli nedenlerle piyasada bol miktarda bulunan bitkisel ya da kimyasal tüy dökücüleri de kullanmak istemiyorsunuz. Tamam. İşte size evde, doğal materyaller kullanarak hazırlayacağınız karışımlarlaistenmeyen tüylerden kurtulma yöntemleri. Büyükannelerimizin “kadınlar için gizli sırlar” kitabından kadim yöntemler.

İstenmeyen Tüylerden Kurtulma Yöntemleri: Önce Ana Fikir

Her şeyden önce bilinmesi gerekir ki epilasyon dışındaki yöntemlerde amaç istenmeyen tüyleriköklerinden “zayıflatarak” yok olmalarını sağlamaktır. Yani bu yöntemlerle istenmeyen tüylerinizden bir kerede ve sonsuza kadar kurtulamazsınız. Bitkisel yöntemlerde istenmeyen tüyler tekrar edilen uygulamaların sonunda “incelir, zayıflar, azalır” ve ardından yok olur. Kötü haber: İstenmeyen tüylerinizden bir kerede ve sonsuza kadar kurtulmanızı sağlayacak ilaç bildiğimiz kadarıyla henüz üretilmedi. İyi haber: Doğru bitkisel yöntemler ve ilaçlar sabırla uygulanırsa istenilen sonucu verir.





İstenmeyen Tüylere Bitkisel Çözümler 1: Limon ve Tuz Yöntemi

Çok basit ve hazırlanışı kolay bir yöntemdir. Bir limon sıkılır ve suyu bir kap içerisine konulur, içine 2 çay kaşığı tuz eklenir. Ağda işleminden sonra hazırlanan bu karışım tüylerin çıktığı bölgelere yavaşça sürülür. Bu işlemi 3-4 kez uygularsanız olumlu sonuçlarını gözlemleyebilirsiniz. Var olan tüylerin zayıfladığını ve azalmaya başladığını göreceksiniz. Uygulama şu nedenle işe yarar: Limon ve tuz kıl köklerine kadar inerek; köklerin zayıflamasına neden olur. Ancak dikkat etmeniz gereken konu limon ve tuz ikilisinin uyguladığınız bölgeleri yakma olasılığıdır. Yanma hissettiğinizde hemen yıkamalısınız ki hassas cildiniz zarar görmesin. Bu karışımın uygulamanın ardından 3-4 saat bacakta bekletilmesi gerekir.

İstenmeyen Tüylere Bitkisel Çözümler 2:Soğan Sarımsak Kürü

Soğan rendelendikten sonra suyu bir kaba konur ve içine bir adet sarımsak rendelenir. Rendelenen sarımsak sulandırılarak soğan suyunun içine ilave edilir. Elde edilen karışımla ağda yapılan yerler ovularak masaj yapılır. Soğanın etkisi kılları tamamen yok etmeye yöneliktir. Her ağda uygulamasının ardından tekrarlamak gerekir. Karışımın uygulanan yerde 1 saat bekletilmesi önerilir. Zaman içerisindetüylerinden tamamen kurtulmak isteyenler için önerilen basit, geleneksel ama kokulu bir yöntemdir.



İstenmeyen Tüylere Bitkisel Çözümler 3:Portakal Kürü

Bir portakal soyulur, kabuk kısmı robottan geçirilir, kremsi bir kıvama gelen malzemeye bir yemek kaşığı zeytinyağı eklenir. Hazırlanan karışım istenilen bölgeye ağda işleminden sonra uygulanır. Dikkat edilmesi gereken konu bir saatten fazla bekletilmemesi gerektiğidir. Portakal ve limon gibi meyveler asit içerdiği için kıl köklerini yakıcı etki yaparlar zaten amaç da budur. Ama bilirsiniz, her şeyin fazlası zarardır.

İstenmeyen Tüylere Bitkisel Çözümler 4: Nane Çayı

Nane çayı tüketmenin istenmeyen tüyler konusunda faydalı oluğu bilinir. Her tüy yapısına uygun olmayabilir ve bu nedenle herkeste işe yaramayabilir ama nane çayı içmek “hoş aroması “ nedeniyle de keyifle denenebilir bir seçenektir. Denemekten bir şey kaybetmezsiniz. Nane çayını düzenli aralıklarla için,istenmeyen tüylerin azaldığını gözlemleyeceksiniz.

Saglikli yasam saglikli bilgi
Devamını Oku »

EVDE AĞDA YAPIN



"Bit pazarına nur mu yağdı?" diyenlerdenseniz, haklısınız. Zaman değişti, ekonomik olmak lazım. Dışarıda dünyanın parasını vermek yerine evde ağda yapabilirsiniz. İlk birkaç denemede etraf ve üzeriniz batsa da (kendinizi yakmadığınız müddetçe) hiç zor değil.

Yok zaten dışarıda ağda yaptırmayanlardansanız en azından ağda yapmayı öğrenebilirsiniz. İnanın partnerinizi mutlu edeceksiniz.

***

Malzemeler:

* 1 su bardağı toz şeker veya esmer şeker
* 1 su bardağını biraz aşacak kadar su
* Yarım çay kaşığı limon tuzu

Yapılışı:

* Önce bir kaba şeker ve suyu koyup, karıştırarak yaklaşık 8 dk kaynatın.
* Daha sonra limon tuzunu ilave edip ağda kıvamını alana dek karıştırarak kaynatmaya devam edin.
* Son olarak kıvama gelen ağdayı çabuk soğuması için ıslattığınız mermerin veya fayansın üzerine boşaltın ve ellerinizi ıslatarak oyun hamuru gibi ağdayı elinizde özleştirmek için sürekli çekerek uzatın. Böylece ağdanız 2-3 dk içinde kullanıma hazır hâle gelecektir.

Uygulama:

Ağdayı soğumaya başlayınca iyice sertleşmeden önce mermerden alın. Bir ıslak poşeti yanınızda bulundurun (ara ara ağdayı elinizden bırakmak istediğinizde bu ıslak poşetin yüzeyini kullanacaksınız). Bir de ıslak bez (ellerinizi nemlendirmek için).

Ağdayı iki elinizle tutup çekerek sündürün ve katlayın. Tekrar çekip uzatın ve tekrar katlayın. Ellerinizi ıslatarak bu harekete devam edin.

Ağdanın rengi açılmaya başlayınca ve yumuşayınca (bez ağdası ya da sir ağda gibi sulu olmayacak, çiklet gibi olacak) bacağınıza tüylerin çıkış yönünde elinizle iterek yayın.

Sonra elinizle alttan iterek ucunu kaldırın iterek yavaş yavaş çekin.
Sağlıklı yaşam sağliklı bilgi
Devamını Oku »

Wednesday, October 1, 2014

Saçı dökülen erkeklere bir iyi birkaç kötü haber



RİSK YÜZDE 40 DAHA FAZLA

ABD'de yapılan araştırma, 45 yaşında hem tepe hem de şakak bölgesi açılanların hızlı seyreden prostat kanseri türüne yakalanma riskinin yüzde 40 fazla olduğunu gösterdi. Araştırmaya 40 bine yakın erkek katıldı. Bu kellik türünden muzdarip erkeklerde agresif prostat kanserine yakalanma riskinin arttığı görüldü.

KELLİĞİN NEDENİ ERKEKLİK HORMONUNUN ARTMASI

Ancak bilim adamları kelliğin diğer türleri ve prostat kanseri riski arasında bağlantı bulunmadığına dikkati çekti. Kelliğe erkeklik hormonlarının artmasının yol açtığını belirten bilim adamları bu durumun da kanseri tetikliyor olabileceğini belirtti.

Bilim adamları, sonuçların başka araştırmalarla doğrulanması halinde, agresif (hızlı seyreden) prostat kanserine yakalanma riski daha fazla olanların "kellik türünden" anlaşılabileceğini ve erken teşhisin mümkün olabileceğini vurguladı. Araştırmanın sonuçları "Journal of Clinical Oncology" dergisinde yayımlandı.


NELERİN BELİRTİSİ?

Saç dökülmesi ayrıca kalp hastalığı, prostat büyümesi, stres, tip 2 diyabet, kadınlarda polikistik over sendromu, tiroid sorunları, immün sistem sorunları gibi hastalıkların bir belirtisi olabilir. Ancak erkeklerde saç dökülmesinin erkekler için iyi bir tarafı da olabilir. Eğer saçlar yüksek testosteron seviyesi nedeniyle dökülüyorsa bu cinsel hayatının daha iyi olacağı anlamına geliyor. Çünkü yüksek testosteron saç köklerinin zayıflamasına neden olduğu gibi libidoyu da artırıyor.
Sağlıklı yaşam sağliklı bilgi
Devamını Oku »

Saturday, September 27, 2014

Loş ışıkta yakını göremiyor musunuz?

Yaşa bağlı yakını görememe (presbiyopi)insanoğlunun en büyük kozmetik sorunlarından biridir.Ameliyat kararı verirken bunun kozmetik bir sorun olduğunu düşünerek hastaya çok iyi açıklamalı ve tedavi sırasında zarar verilmemelidir.


PRESBİYOPİ; Göz içi merceği şekil değiştirerek kırıcılığı arttırır ve yakına odaklanır bunu bir fotoğraf makinesinin zoomlamasına benzetebiliriz.

40 yaşından sonra göz merceği bu özelliğini kaybeder ve yakına odaklanmada problem başlar. Bu fizyolojik bir yaşlanmadır ve 40 yaşından sonra her on yılda bir ortalama +1 numara büyür.
Loş ışıkta yakını görmenizin zorlanması, okuduğunuz bir gazeteyi daha iyi görmek için biraz uzağa götürmeniz presbiyopinin başladığını gösterir.

Gözde başka rahatsızlık olması presbiyopiyi nasıl etkiler?
Miyop hastalar 40 yaşından sonra genelde mevcut gözlüğü çıkartarak yakını görebilirler hipermetrop hastalar ise ikinci bir okuma gözlüğü kullanmak durumundadırlar.Presbiyopi genelde 40 yaşlarında başlar ve maalesef herkeste oluşur. Refraktif cerrahi doktorlarının sorunun cevabını çözemediği en önemli problemdir .

PRESBİYOPİ TEDAVİSİ

Gözlük kullanımı: Progressif dediğimiz yakını ve uzağı net gösteren camlar dünyada en çok tercih edilen tedavi yöntemidir. Hasta için alışma zaman alsa da sonrasında rahat edebilirler.

Multifokal Kontakt Lensler; Hastalar alışabilirse mutlu olabilir ancak göz kuruluğu dikkate alınmalıdır .

LCK-LightTouch Konduktif keratoplasti; FDA onayı olan bu yöntem 1-2 yıl önce Multifokal lenslerdeki yenilikler nedeniyle yerini bu ameliyatlara bıraktı.

Çeşitli avantaj ve dezvantajları olan bir yöntemidir

Korneanın kesilmeden yapılması gibi avantajları vardır ancak el cerrahisi ile yapıldığı için kişiye bağlı olabilen faktörler ki bunlar hastanın ışığa bakamaması, hareket etmesi gibi ameliyatın sonuçlarında etkili olabilir. Oysaki lazer ameliyatlarında mikron seviyesinde hassasiyetle çalışılmaktadır.Bugün kullanılsa da çok fazla tercih edilen bir yöntem olmaktan uzaklaşmıştır .

MULTİFOKAL GÖZ İÇİ LENSLERİ

Katarağı olan ve 40 yaşın üzerinde hipermetropisi veya miyopisi olup yakınıda görmek isteyen hastalara uygulanan ameliyat yöntemidir.
Yöntemin uygulandığı hasta grubu 40 yaşın üzerinde hem uzak hemde yakını göremeyen,tercihen hipermetropisi olan kişilerdir.
En önemli şikayet gece ışıklarda parlama ve dağılmalar olabilmesidir.

MONOVİZYON LAZER TEDAVİSİ

Kişinin uzağa dominant gözüne tam düzeltme yapılır. Yakın dominant olmayan göze ise tam düzeltmeden fazla bir düzeltme yapılarak -0.75 -1.00 numara miyop bırakılır.

Sonuç olarak presbiyopi tedavisi kozmetik amaçlı bir tedavi yöntemidir.Bu yüzdende tedavi sırasında hastaya zarar vermemeliyiz.Hasta seçimi çok önemlidir.Gelecekte yetenekli merceklerle bu sorunun çözülme imkanı olacaktır.

YENİ PRESBYOPİ TEDAVİ METODLARI

1) INTRACOR
Yakın görmeyi düzelten ve yakın gözlüğü kullanmayı sona erdiren bu yöntem yalnızca Intracor Presbiyopi tedavisi için özel olarak geliştirilen Femtec Femtesecond Lazer cihazı ile yapılmaktadır.“ Femtosecond Lazer kısa zamanda (saniyede 15,000 nokta) sayısındaki lazer ışınını mikron düzeyinde hassasiyetle istenilen noktalara odaklayıp kornea tabakasında 1–3 mikron büyüklükte su içeren kabarcıklar oluşturur ve bu kabarcıklar doku ayrışmasını sağlar.Böylece, Presbyopi tedavisi, gözün dış tabakasını kesmeden, kornea dokusunu inceltmeden yapılır.
Lasik tedavisinden farklı bir şekilde uygulanmaktadır. Lasik uygulamalarında korneadan flep kesisi yapılırken bu yeni tedavi de korneadan flep kesisi yapmaya gerek yoktur. Korneanın ön yüzeyine dokunulmadığı için 20 saniye gibi çok kısa bir sürede, Ağrı ve enfeksiyon riski olmadan uygulanmaktadır. İnce ve kuru gözlere uygulanabilir.Tedaviden hemen sonra hasta normal hayatına döner. Bu yöntemin avantajı diğer yöntemlerden farklı olarak 2 göze uygulanabilmesi ve uzak görüşü bozmadan yakın görmeyi düzeltmesidir.

Avantajları

• Intra COR adı da verilen bu tedavi öncelikle tek göze, 3 ila 6 ay sonra diğer göze de uygulanabilen bir yöntemdir. Diğer tetkiklerin aksine uzak görüşü etkilemez.
• Daha önce katarakt ya da lazer ameliyatı olmuş gözlere uygulanmasında bir sakınca yoktur.

Yaklaşık 2 D YAKIN GÖZLÜK NUMARASI DÜZELTİLEBİLMEKTEDİR...

Tedaviden yüzde yüz sonuç almak mümkün mü?
En önemli özelliği, uzak görmede bir bozukluk yaratmadan uygulanması ve yakını görmeyi düzeltmesidir.
Gözü kaybetme riski bu yöntemle yoktur.
Bu yöntemin uyguladığı her yüz kişiden 90’ı gözlüksüz gazete okur hale gelmiş ve eski şikâyetleri hiçbir zaman geri gelmemiştir.
Bu yöntem katarakt başlangıcı olan ve de ince kornası olan kişilere uygulanamaz
45 yaşını geçmiş hastalara uygulanır
Daha önce lazer olmuş olması bu ameliyatı olmasını engel değildir.

2) SUPRACOR

Supracor yakın görüşün düzeltilmesini sağlayabilen basit bir işlemdir. Bu işlem esnasında gözün dış yüzeyine excimer laser uygulanılarak kornea nazikçe yeniden şekillendirilir. Presbiyopi cerrahisinde supracor diğer refraktif cerrahi işlemlere nazaran daha güvenlidir.
Yakın görüş supracor tedavisinin amacı; gazete, restoran mönüsü, bilgisayar ya da cep telefonundaki her gün karşılaştığınız yazıları gözlüksüz okuyabilmeniz için yakını görme gücünüzü iyileştirmektir. Supracor uzak görüşü bozmadan hem uzak hem de yakın görmeyi tek seansta düzelten güvenli ve etkili bir yöntemdir.

SONUÇLARI OLDUKÇA YÜZ GÜLDÜREN %90 BAŞARI SAĞLAYAN PRESBYOPİ DÜZELTME AMELİYATIDIR

SUPRACOR, Teknolas Excime Laser 217 P ile uygulanabilen yeni bir korneal tekniktir. Presbiyopik algoritması sayesinde her iki göze birden yapılır. Hipermetrop, Emetrop ve Miyop gözlerin yanı sıra post-LASIK durumlarında da uygulanır. Tek seansta hem uzak hem yakın görme düzeltilmektedir. Intracor deneyimlerimizden yola çıkılarak geliştirilmiş ve birleştirilmiş 2 dünyanın en iyisidir. Diğer presbi-Lasik yöntemlerinde Pupil (gözbebeği) alanı içerisinde istenmeyen aberasyon (sapma) oluşup uzak görüş bozulurken, bu yöntemde istenmeyen aberasyonlar oluşturulmadan sonuca varılmaktadır.

Supracor için bazı uygunluk kriterleri vardır.Bunlar muayene ve ölçümlerle tespit edildikten sonra tedavi uygulanabilmektedir. Lasik yöntemine uygun olan her göze Supracor da uygulanabilir. Kısıtlamalar ise yine lasik adaylarındaki gibi kuru göz, katarakt, ince kornea, glokom, keratokonus gibi göz hastalıklarını içermektedir.Intracor'da başarı şansı %80'lerdeyken, Supracor sayesinde yakın tedavilerde başarı şansını %90'a çıkarmayı başardık. Ayrıca Supracor ile ilk defa uzak hipermetropu ile yakın hipermetropu (presbiopi) aynı anda tedavi edilebilmektedir. Başarı oranının %90 olmasının yanında en önemli diğer başarı uzak görme kalitesinde hiçbir kayıp olmamasıdır. Bütün diğer presbiopi tedavilerinde uzak görme kalitesinde kayıplar olabiliyordu.
Devamını Oku »

Kıvrımlı hatlar sarhoş ediyor!



Kıvrımlı hatların beynin ödül hisleriyle bağlantılı bölümünü aktif hale getirdiğini söyleyen araştırmayı yapan uzmanlar, bulgularının Jennifer Lopez ve Beyonce Knowles gibi kıvrımlı hatlara sahip kadınların cinsel çekime yol açtığını söylüyor.


Araştırmacılar ortalama 25 yaşlarında 14 erkek gönüllüyle yaptıkları çalışmada, bu kişilere yedi kadına ait popo resimleri gösterdi.

Daha sonra plastik cerrahi ile kadınların bel bölgelerindeki yağlar kalça bölgelerine yeniden dağıtıldı, ancak genel kilolarında bir değişiklik yapılmadı. Daha sonra bu kadınlara ait fotoğraflar yeniden erkeklere gösterildi.

Kadınların estetik operasyonun ardından gösterilen fotoğraflarına bakan erkeklerin beyin taramalarında ödüllendirme bölümünün aktif hale geldiği görüldü. Beynin ödüllendirme bölümü alkol ve uyuşturucuya da tepki veren bölüm.

ABD'deki Georgia Gwinnett Üniversitesi'nden araştırmacı Steven Platek, "Bu araştırma sonuçları porno bağımlılığını ve sözgelimi porno olmadığında oluşan ereksiyonla ilgili fonksiyon bozuklukları gibi rahatsızlıkları da anlamamızı kolaylaştırabilir. Bulgular ayrıca cinsel sadakatsizlik konusunun da bilimsel olarak incelenmesine katkı sunabilir" diye konuştu.

Araştırma ayrıca bir kadının vücut kitle indeksindeki (BMI) değişimlerin beynin sadece büyüklük ve şekle dair basit görsel beğenilerle bağlantılı bölgelerini etkilediğini ortaya koldu.

Platek'e göre, bu, vücuttaki yağın kadın güzelliğine dair yargıyı, toplum normlarından ziyade beyinle olan iletişim aracılığıyla etkilediğinin kanıtı olabilir.

Platek ve meslektaşı Devendra Singh, araştırma sonuçlarını PLoS ONE dergisinde yayınladı.

Devamını Oku »

İşinize Sevgi Katın



Her gün yapmak zorunda olduğunuz bir işiniz mi var, yoksa her gün işinize severek mi gidiyorsunuz? Ne için çalışıyorsunuz? Sadece para kazanmak için mi yoksa oyalanmak için mi? Yoksa sevdiğiniz için mi? Bütün cevaplar sizde...

Eğer size uygun olmayan, sevmediğiniz bir işe gidiyorsanız en kısa zamanda işinizi değiştirmeniz iyi olacaktır. Ama ben işimi seviyorum, yine de işimde mutsuzum çünkü başarılı değilim, işler istediğim gibi gitmiyor, sorunlar var diyorsanız bu yazı sizin için.

İşinize sevgi katmaya ne dersiniz? İşinize başka bir gözle bakın. İşinizi sevdiğinizi hatırlayın ve şu anda bu işe sahip olduğunuz için teşekkür edin. Sonrada işinizi sevgiyle yapın, bırakın sorunları, eksikleri sadece sevgiyle bakın. Mesela hizmet sektöründeyseniz işinizin parçası olan insanlara sevgiyle bakın. Onlar olmasa bu işi de yapamazdınız. Her gününüz insanlarla birlikte geçiyor. Önyargılarınızı kaldırıp, o insanla yüz yüze de olsanız telefonun bir ucunda da olsanız sevgiyle "hoş geldin" deyin. Aklınızda sadece onu mutlu ederek göndermek olsun. Kim olursa olsun, ona insan olarak değer verin ve bunu da karşı tarafa hissettirin, gözlerinin içine bakarak gülümseyin. Sadece onda olun. Onun fiziksel görüntüsünde ya da davranışlarında sevecek bir şeyler arayın, mutlaka bulursunuz.

Eğer bilgisayar başında çalışıyorsanız işe bilgisayarınızı sevmekle başlayabilirsiniz. Hesap kitap yapıyorsanız rakamları sevin. İş için kullandığınız materyaller varsa onları sevin. Yaptığınız iş, birilerine mutlaka fayda sağlıyordur ve işinizi sevginizi katarak yaparsanız en iyi şekilde yaparsınız. Sevginizi katın.

Bir terzi, insanların kaprislerine kıyafet dikerse işi çok zor olur. Ama insanların ruhlarına hitap ederek, onlarda gülümsemeler yaratmak için kıyafet dikerse işi çok daha kolay ve güzel olur. Bir öğretmen, sınıfa sadece kitaptaki bilgileri aktarmak için girerse işi çok zor olur. Ama çocuklara ışık olduğunu düşünürse, bilgiyi sevgiyle paylaşırsa çok daha güzel olur. Bir satış temsilcisi, sadece kotalara, satış rakamlarına odaklanırsa işi zor olur. Oysa sattığı ürünü severse ve alacak kişilerin insanlığına, mutluluğuna odaklanırsa işi çok daha kolay olur. Yaptığınız yemek bile sevgi katınca malzeme az olsa da bir başka güzel olur. Ne yaparsanız yapın, işinize sevgi katın; hem de bir tutam değil bir tomar... :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com
Devamını Oku »

In a balding men with a few bad news

RISK more than 40 percent Research conducted in the United States, 45 years old, both overhead and watching the rapid drop in the temple risk of developing prostate cancer types showed that more than 40 percent. 40 thousand men took part in the study. This type of baldness in men suffering from an increased risk of aggressive prostate cancer was observed. REASON FOR REDUCING baldness male sex hormones However, other types of scientists baldness and prostate cancer risk was noticed that there was a connection between. Baldness caused by an increase in male sex hormones, indicating that scientists in this situation may trigger cancer, he said. Scientists, if confirmed by additional research results, aggressive (fast-watching) greater than the risk of prostate cancer "baldness species" can be understood and emphasized that early detection is possible. The results of the study, "Journal of Clinical Oncology" was published in the journal. WHAT a symptom of? Hair loss also heart disease, prostate enlargement, stress, type 2 diabetes in women with polycystic ovary syndrome, thyroid problems, immune system problems can be a symptom of diseases such as. However, for men hair loss in men can be a good side. If your hair is falling due to high testosterone levels, this means that your sex life will be better. Because of the high testosterone weakened hair follicles as well as the increase libido.
Devamını Oku »

Sunday, September 21, 2014

Sonbaharda bunları yiyin



Sonbaharın kendini hissettirmesiyle birlikte bağışıklık sistemini de güçlendirmekte fayda var. Mevsim meyve ve sebzeleriyle hastalıklardan korunmanız mümkün.



Elma

Kırmızı, sarı veya yeşil rengi hiç farketmez çünkü hepsi liften, antioksidanlardan zengin vitamin deposu. Ara öğünlerde tüketildiğinde tokluk hissini artıran diyet dostu meyve olan elmayı özellikle kabuğuyla yemek daha çok vitamin almanız demektir.



Armut

C vitamininden zengin olan armut içeriğindeki bakır minerali ile antioksidan etkisi artıyor. Barsak sağlığı için de faydalı olan armutu ara öğünlerde veya kahvaltıda tercih edebilirsiniz.



Karnabahar

C vitamini ve mangandan zengindir, bu nedenle oldukça güçlü bir antioksidan etkiye sahiptir.Ayrıca beta-karoten içerir, kaempferol, ferulik asit, sinnamik asit, kaffeik asit içerir. Bu antioksidanlar vücudu serbest radikallerle karşı korur, bağışıklık sistemini güçlendirir.



Kefir

Birçok araştırma probiyotik gıdaların bağışıklık sistemimiz için yararlı olduğunu belirtmektedir. Yoğurt ve kefir bağışıklık sistemini güçlendirerek bir çok hastalığı önleyici etkiye sahiptir.



Sarımsak

Sarımsak içeriğindeki alisin ve sülfür sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirmenin en ucuz yollarından biridir, bağışıklık sistemini güçlendirip virüs ve bakterilerin vücuda girmelerini önler.



Bal kabağı

İçeriğindeki vitamin ve minerallerin çeşitliliği ve miktarı nedeniyle doğal bir multivitamindir. Günlük A vitamini ihtiyacımızın %25’ini, Demirin %30’unu, C vitaminin %10’unu, E vitamininin %15’ini karşılıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirir, hücre sağlığını korur, kanser savaşçısıdır..Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
Devamını Oku »

Böbreklere zarar veren alışkanlıklar



Böbreklerimiz sağlıklı bir yaşam sürmemiz için en önemli organımız; vücuttaki toksik maddeleri atan, kanı temizleyen, bazı hormonların salınımını ve vitamin mineral emilimini sağlamakta. Böyle önemli faydaları olan bir organı korumak ise en başta beslenme düzenimizi değiştirmekle başlıyor.



Yeteri kadar su için

Böbreklerin filtrasyon işlemini yapabilmesi, toksik maddeleri atabilmesi için yeteri kadar suya ihtiyacı vardır. İçilmediğinde ödem sorunu yaşanacak, toksik maddelerin birikimi vücudunuza zarar verecek hatta böbrek taşı oluşum riski bile artacak.



Protein ağırlıklı diyetler yapmayın

Son zamanlarda moda olan protein diyetlerinin birçok sağlık sorununu tetiklediğini biliyoruz ama hızlı kilo kaybı için sağlığını tehlikeye atanlar da oldukça fazla. İhtiyacımızdan fazla protein aldığımızda özellikle kırmızı et ağırlıklı beslendiğimizde en başta böbreklerimiz olumsuz etilenmekte. Daha fazla protein böbreklerin daha fazla çalışması demek ve zamanla böbrek fonksiyonlarında da hasar oluşabilmekte.



Tuz tüketiminizi azaltın

Alışkanlıklar damak tadımızı etkiliyor, ailenizde veya çevrenizdekilerin beslenme alışkanlıklarından illaki etkileniyoruz. Yemeklerin tadına bakmadan tuz serpmek bunlardan biri. Vücudumuzun elbette tuz içerisindeki sodyuma ihtiyacı var ama fazlası kan basıncını artırıp, böbrek fonksiyonlarını da olumsuz etkiliyor.



Şeker ve şekerli besinlerden uzak durun

Şekerin vücudumuza birçok olumsuz etkisi var, böbreklere en büyük zararı ise fazla miktarda tüketildiğinde idrarda protein kaçağına neden olabilmekte.



Kahve tüketiminizi azaltın

Fazla miktarda kahve tüketimi içeriğindeki kafeinden dolayı hem kan basıncınıza hem de böbreklere olumsuz etkisi olabilmekte.Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Alkolden uzak durun

Sosyal içicilerdenseniz çok sorun yok ama haftanın birkaç günü ya da hergün alkol tüketiyorsanız karaciğer ve böbrek sağlığınızı da tehlikeye atıyorsunuz demektir. Fazla tüketilen alkol toksik madde miktarını artırıp böbreklere zarar verebilmekte.a
Devamını Oku »

Saturday, August 30, 2014

DENTAL KÖPRÜLER



1. Köprü veya Sabit Köprü nedir?
♦ Köprü, eksik diş veya dişlerin yerini alır. Çıkarılabilir olmadıklarından sabit köprü olarak adlandırılır.
Boşluğun yanlarındaki dişler tarafından desteklenen bir yapıdır. Destekleyici dişler köprü için sabitleyici görevi görürler.




2. Köprü nasıl yapılır?
♦ İlk aşama köprünün desteklerini hazırlamaktır.
♦ Kuronlar köprü destekleri olarak mevcut dişlerin üzerlerine yerleştirilir.
Dişhekimi boşluğun her iki yanındaki dişleri küçülterek şekillendirir ve hazırlanan dişlerin bir ölçüsünü alarak köprünün yapılması için diş laboratuarına gönderir.
Laboratuarda hazırlanmış her bir diş için kuron yapılır.
Bu kuronlar, eksik dişin yerine geçecek gövde diş ile birbirine bağlanırlar.
Dişhekimi daha sonra tamamlanmış köprüyü, hazırlanmış dişlerin üzerine yapıştırır.






3. Kuron nedir?
♦ Kuron dişin doğal kuronunun bir bölümünün veya tamamının yerine geçer.
♦ Kuronlar köprü için destek unsurlarıdır.

♦ Köprünün tamamlanması için kuronlar diş ile birbirine tutturulur. Böylece dişlerin arasındaki boşluk köprü vasıtasıyla doldurulmuş olur.





4. Köprü yerleştirilene kadar küçültülmüş dişler nasıl korunacaktır?
♦ Dişhekiminiz, dişleri korumak ve hassasiyeti önlemek amacıyla akrilik malzemeden yapılacak geçici bir köprü takacaktır.
♦ Geçici köprü ile her zamanki gibi yiyebilirsiniz, görünümü de iyi olacaktır.





5. Sabit Köprü genellikle hangi malzemeden yapılır?
♦ Köprünün alt yapısı kıymetli veya kıymetsiz metalden hazırlanır. Metal altyapının üzeri ise diş renginde porselen ile kaplanır
♦ Daha güçlü yeni seramik malzemelerin üretilmeye başlanmasından bu yana, köprüler tamamıyla porselenden yapılmaya başlanmıştır.




6. Ağıza köprü takılması ağrılı bir işlem midir?
♦ Dişlerin yontulması küçültülmesi ve ölçünün alınması sırasında lokal anastezi uygulanacağından köprü işlemi ağrılı bir işlem değildir. Tedavi sonrası analjezik (ağrıkesici) alınması nadiren gerekebilir. Küçültülen dişlerde hassasiyet olması olağandır.







7. Köprü ağıza yerleştirildikten sonra hassasiyet oluşur mu?
♦ Sıcak ve özellikle soğuğa karşı hassasiyet bazen köprü yapıştırıldıktan sonra yaşansa da bu durum genellikle geçicidir.








8. Sabit köprülerin ağızdaki duruşu:
♦ Sabit köprüler doğal dişler gibi görünürler ve komşu dişler ile uyum sağlarlar. Ağzın ön bölgesinde yer alan bir köprü gülüşü restore eder hatta daha iyi bir gülümseme yaratır.




9. Sabit bir köprü ile ne kadar iyi çiğnenebilir?
♦ Doğal dişiler ile nasıl yemek yeniliyorsa, sabit köprü ile de aynı rahatlıkta yemek yenmelidir.
♦ Köprü eksik dişlerin yerinin doldurulmasında muhtemelen seçilecek en iyi yöntemlerden birisidir. Tedavi planlamasında mutlaka implant seçeneği de göz önünde bulundurulmalıdır.





10. Kuronlama dişler için zararlı mıdır?
♦ Kuronlama genellikle dişlere zarar vermez.
Sağlıklı dişlerin kuronlama için hazırlanması iyi tolere edilir.
Sıcak ve soğuğa karşı bir miktar hassasiyet bazen yaşanmakla birlikte bu durum uzun süreli değildir.
Çürük dişlere kuron yapılırken dişin içindeki sinirde zedelenme olur ise kanal tedavisiuygulanması gerekebilir.






11. Sabit köprüler ne kadar başarılıdır?
♦ Sabit köprüler bir veya birden fazla dişin yerinin doldurulmasında başarıyla uygulanmaktadır ve ağız bakımına da bağlı olarak uzun yıllar boyunca dayanmaktadır.





12. İmplantlar, tek kuronların ve köprülerin tutturulması için kullanılabilir mi?
♦ Eksik dişlerin yerinin doldurulmasında bir diğer seçenek dental implantların kullanılmasıdır. İmplantlar sadece çürük ve periodontal hastalıklar nedeniyle dişlerini kaybetmiş hastalarda değil, aynı zamanda travma, kafatası-yüz kanseri, kalıtsal diş bozuklukları ve diğer anormallikler nedeniyle tadavi edilen hastalarda, ağzın yapı ve işleyişini restore etmek için de kullanılır.
♦ Ağızda hiç doğal diş kalmamış ise, implantlar birbirlerinden ayrı kuronların tutturulması veya desteklenmesi için kullanılır.
İmplantlar aynı zamanda birçok eksik dişin yerine geçebilen köprüleri desteklemek için de kullanılır.


Ön bölgede tek diş eksikliği ve implant destekli porselen kuron ile tedavisi





13. Maryland köprü nedir?
♦ Maryland köprü normal bir köprü gibi çalışır ancak hazırlanışı ve yapılışı normal köprülerden farklıdır.


Maryland köprüde destekleyici dişler, normal köprülere yapılan kuronlar gibi hazırlanmaz, olduğu gibi bırakılırlar.
Köprü destek dişlerin arka yüzeyine bağlıdır.
Köprüdeki takma diş, destek dişlere yapıştırılan veya takılan metal kabuklara bağlanır.
Bu tür köprü genellikle ortodontik tedavilerde boşluk koruyucu olarak kullanılır.
Geçici bir köprü gibi düşünülür.








14. Diş laboratuarının rolü:
♦ Dişhekimi hazırlanmış dişlerin ölçüsünü laboratuara gönderir.
♦ Ölçü, alçı model yapmak için kullanılır. Alçı model dişlerin tam bir kopyasıdır ve diş teknisyeninin, hazırlanmış dişlerin üzerine oturan bir köprü yapmasına olanak sağlar.
♦ Laboratuar dişhekimi ile aynı gölge/renk katoloğunu baz alarak komşu dişler ile uyum içinde bir köprü yapar.
Devamını Oku »

Portakal suyunun faydaları saymakla bitmiyor



Kahvaltı menülerinin vazgeçilmezleri arasında bulunan portakal suyu, bağışıklık sistemini güçlendirerek soğuk algınlığı, grip ve pankreas kanseri gibi hastalıklardan koruyor. Portakal suyu içerisinde bulunan antioksidan ve bioflavin ile kılcal damarları güçlendirerek kalbin zarar görmesini engelliyor. Portakal suyu, içerisindeki ‘C vitamini ve folik asit’ sayesinde ciltte meydana gelecek kırışıklıkları önlüyor. Çocukların fiziksel gelişiminde de önem arz eden portakal suyu, damar sertliği ve felç hastalıklarına karşı koruyucu bir özellik taşıyor.

Gaziantep’te 15 yıldan bu yana meşrubatçılık mesleğini sürdürdüğünü belirten İzzettin Alihansoy, "Portakal suyu, gribal enfeksiyonları önleyerek vücudu zinde tutuyor. Portakal suyunun içerisinde bol miktarda C vitamini bulunuyor. Kış aylarında Gaziantepli vatandaşlar, soğuk algınlığı ve gripten korunmak için C vitamini bol olan portakal suyu tüketiyor" dedi.





Portakal suyu pankreas kanserini önlüyor

Portakal suyunun küçük çocukların bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ifade eden Alihansoy, "Portakal suyu vücutta meydana gelebilecek rahatsızlıkların tedavisi için doğal ilaç olarak kullanılabiliyor. Portakal suyu, kalp rahatsızlıklarını önleyerek, pankreas kanserini engelliyor. Portakal suyu, özellikle küçük çocukların bağışıklık sistemini güçlendirerek onları hastalıklardan koruyor. Aileler, çocuklarını gribal rahatsızlıklardan korumak için, portakal suyu içiriyor. Gaziantepliler portakal suyunu çok seviyor. Portakal suyunu hazırlamak pek fazla zor bir iş gerektirmiyor. Portakalları yıkadıktan sonra, sıkma makinesinin içerisine atıyoruz. Ardından portakal suyu servise hazır hale getiriliyor" diye konuştu.
Devamını Oku »

Sunday, August 24, 2014

Saç Dökülmelerine karşı Saç Maskesi



Günümüzde ister bayan olsun ister erkek saç dökülmesi çok arttı. Bunun başlıca nedenleri kimyasallar ve beslenme, kullandığımız şampuanda bile kimyasal madde mutlaka var. Saçlarımızı yıkadığımız suda bile katkı maddeleri var. Bu ufak etkenler bir araya gelerek zamanla saçların dökülmesine neden olabilirler. Bizde bunlara çözüm olarak doğal saç maskeleri ile çözüm aramaya çalışacağız. Saç dökülmelerine karşı kullanacağımız bitkisel maskeler saçların dökülmesini engelleme dışında saçların daha sağlıklı ve canlı olmasını da sağlamaktadır.

İlk saç maskesi tarifimiz için Maya Maskesi ;1 su bardağı halis zeytinyağı, 1 kaç dal dereotu, bir çubuk tarçın, bir miktar biberiye yağı, bir tatlı kaşığı kuru maya malzemelerine ihtiyacımız var. Malzemelerimizi topladıktan sonra kuru maya harici diğer malzemeleri ufak bir tencere içerisinde 5 dakika kadar kaynatıyoruz. Kaynadıktan sonra 30 dakika kadar dinlendirerek süzüyoruz. Bu aşamada içerisine kuru mayayı ekliyoruz ve eriterek karıştırıyoruz. Daha sonra saçımıza bunu uyguluyoruz ve 2 saat kadar bekletiyoruz. Saçlarımızı duruluyor ve bir gün ara ile birkaç ay bu tedavi şeklini uyguluyoruz.

Yumurta maskesi için ; bir adet yumurtanın sadece sarısı, 3 yemek kaşığı halis zeytinyağı, 3 yemek kaşığı defne yağı (aktarlarda var) 3 yemek kaşığı sarımsak yağı (aktarlarda var)

Bütün malzemeleri bir kap içerisinde karıştırıyoruz daha sonra saçlarımıza bu karışımı yedirerek uyguluyoruz. Saçlarınızda 1,5 saat kadar saçımızda tutuyoruz. Fakat saçımızı streç film ile sarıyoruz hava almasını engelliyoruz. Bir ay içinde her hafta bir kez bu saç maskesi uygulamasını yaparsanız saç dökülmesini engelleyebilirsiniz.

Yağlarla Saç Dökülmesine Çözüm Bulun. 1 yemek kaşığı kekik yağı, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı kuru maya bir kap içerisine alın ve güzelce karıştırın. Saçınıza uyguladıktan sonra streç film ile kafanızı sarın ve 2 saat kadar sarılı bekletin. Daha sonra saçlarınızı durulayın. Bunu hafta da iki kez uygularsanız bir ay sonra etkisini göstermeye başlayacaktır.

Yine bir kuru mayalı maske tarifi vereceğim. 1 yemek kaşığı kekik yağı, 1 yemek kaşığı hint yağı, 1 yemek kaşığı kuru mayayı bir kapta karıştırın. Maya iyice eridikten sonra saçlarınızın dibine yedirerek sürün. Daha sonra saçlarınız hava almayacak şekilde streç film ile sarın. Yaklaşık 2 saat bekletin ve hafta da bir gün bunu uygulayın. Bu da saç dökülmesine karşı çok etkili bir doğal çözümdür.
Devamını Oku »

Kuru Saçlar için Bakım



Kuru Saçlar için Bakım

Eğer kuru saçlara sahipseniz tam yerindesiniz. Kuru saçlardan kurtulmanın çözümlerini sizlere sunmaya çalışacağım. Kış günlerinde kuru saçlar bir şekilde yağmurla, karla su ile temas ettiğinden fazla belli etmez kendini. Fakat yazın sıcağında kuru saçlar saçın yıpranmasına, koparak dökülmesine ve kırılmasına yol açar. Bu yüzden yaz sıcağında en doğru şekilde kuru saçlar için saç bakımıuygulanması gerekir. Duş aldığınızda saç kurutma makinasını mümkün olduğunda kullanmamak lazım.

Saçlarınızın neme ihtiyacı vardır. Canlı saç daha parlak ve sağlıklı görünür. Hacimli ve göz alıcıdır. Fakat kuru saç sönük bir havadadır. Güzelliğinize gölge düşürür. Bu yüzden önce kuru saçlar için doğal bakım yöntemleri önereceğim. Daha sonra da şampuan ve saç kremi önerilerinde bulunacağım.

Doğal Yollar ile Çözüm; Doğal çözümlerde en önemli sudur. Su saçı nemlendirir. Fakat tek başına yeterli olmamaktadır. Bu yüzden içerisine bazı yağlar katmak gerekir. Yağ asitleri hem saçı yumuşatır, hem de esnekliği artırır. Bu yüzden bazı bitkilerin yağları ile bir karışım yaparak saçlarımıza uygulamayı tercih edeceğiz.

Doğal Yağlar;

- Hindistan Cevizi Yağı
- Avokado yağı
- Susam yağı
- Zeytinyağı
-Jojoba yağı
-Hint yağı
- Badem Yağı

Yukarıdaki yağlar saçlarınıza canlılık getirmekte ve onları nemlendirmektedir. Ayrıca bu saçlarınızın parlak görünmesine sebep olacağı gibi saç dökülmesini de önlemektedir. Bu yağlarla ilgili sizlere özellikle şöyle yapın diye bir tarif vermeyeceğim. Sadece bu yağlardan kolay bulabileceklerinizi alın ve su ile karıştırın. Ölçek ayarlamasını bir su bardağı suya karşılık olarakta yağ miktarını aynı tutun. Mesela jojoba yağı, Hindistan cevizi yağı ve zeytinyağını karıştırın. İçerisine bir su bardağı da su koyun ve saçlarınıza uygulayın. Bunu hafta da birkaç gün tekrarladığınızda kuru saçlardan kurtulur ve doğal yollardan saçlarınıza saç bakımı uygulamış olursunuz.

Kuru Saçlar için Şampuan Tercihleri

Şampuan üzerinde “Kuru saçlar için” ibaresi olmasına dikkat edin. Diğer alternatif nemlendirici etkili şampuanları tercih etmenizdir. Pantene‘nin kuru saçlar için olan bakım kremi olmayan şampuanı oldukça etkili. Birde Dove Teraphy kullanıp, saç diplerine yukarıda ki yağ karışımlarını uygularsanız çok güzel çözümler alırsınız.

Kuru Saçlar için Saç Bakım Kremi Tercihleri

Schwarzkopf”un Aloe vera ve Shea yağı karışımı bir kremi var bu çok etkili. Kesinlikle tavsiye ederim. Pantene’nin nem terapisi canlandırıcı saç bakım kremi var. Bu da çok etkili. Ben faydasını gördüm. Yine Kerastase Nutritive nin kuru saçlar için bakım kremi mevcut. Bunlar araştırmalarım sonucu ve yaptığım bakım sonrası tecrübelerim. Mutlaka kulak ardı etmeyin. Saçlarınıza uygulayın.

Kuru Saçlar için Tavsiyeler
- Kuru saçlara sahip iseniz her gün yıkayarak saçlardaki saç koruyucu lipitleri almayın.
- Saçlarınız için her ürünü kullanmayın. Saç özelliklerinize uygun şampuan ve bakım kremi kullanmayı tercih edin.
- Saçlarınızı nemlendirmek için haftada bir gün saç bakım kürü uygulayın.
- Saç maşası, saç düzleştirici ve saç kurutma makinası kullanımını asgari düzeyde tutun. Bunlar saçların kurumasını sağlarlar.
- Saçlarınızı yıkarken çok aşırı sıcak sudan kaçının. Sıcak su doğal maddeleri alır. Ilık veya hafif sıcak su ile yıkamayı tercih edin. Hatta saçlarınızı soğuk su ile durularsanız saçlarınızın parlamasını da sağlayabilirsiniz.
- Alkol ve türevi maddeler içeren sprey, bakım ürünü, jel vs. kullanmayın.
- Saçlarınızı tararken ıslak ve geniş ağızlı bir tarak ile tarayın. Saçlarınız açıldıktan sonra istediğiniz tarak ve fırçayı kullanabilirsiniz.
Devamını Oku »

Dolgun Saç İsteyenler



TAVSİYELER

* 2 adet yumurta

* 1 bardak ılık su

HAZIRLANIŞI

* Ilık suyun içine yumurtaları koyduktan sonra iyice çırpın.

* Karışımı ıslak saçlara masaj yaparak yediriniz.

* Bu karışımı saçınızda 15 dk bekletin.

* Daha sonra saçlarınızı durulayın ve ondan sonra şampuanlayınız.
Devamını Oku »

Hamileler Bitki Çayı Tüketirken Nelere Dikkat Etmeli?



Hamilelerin bitki çayı içmesinde herhangi bir sorun yoktur. Fakat aynı bitki çayından 5 fincandan fazla içtiğinizde ilaç etkisi yapar ve yan etkileri görülmeye başlar. Tansiyonu artırabilir ya da bazal metabolizmayı artıracağı için hamile kadınların enerjisini düşürüp yorgunluk yapabilir.


Yapılması gereken tek şey bitki çaylarından günde 2 fincandan fazla içmemek.

Günde 2 fincan içtiğiniz bitki çayının hem faydalarından yararlanırsınız hem de olası yan etkilerinden hiç etkilenmezsiniz. Uzmanlara göre farklı bitki çaylarından içmek sorun olmayacaktır ama yine de toplamda 5 fincan bitki çayını içmemekte yarar var.

Hamileler için önerilen bitki çayları:
  1. Rezene
  2. Yasemin
  3. Papatya
  4. Ihlamur

Not: Antiseptik özelliğinden dolayı günde en fazla bir fincan adaçayı içilebilir, açık ve limonlu olarak da siyah çay.
Devamını Oku »

Siyah Çayın Faydaları



Şifalı çaylar, bitki çayları, vücuda sağlıklı çaylar düşünüldüğünde akla hep değişik bitkilerin ya da meyvelerin çayları gelir ama siyah çayın da faydaları saymakla bitmiyor.

Siyah çay, yeşil çayın mayalanmış halidir. İnsan sağlığı için çok faydalıdır. Günde 2 bardak çay çok
faydalı olmasına rağmen çok fazla içmek aksi etkiler gösterebilir. Siyah çayın faydalı olduğu yerlerin başında göz sağlığı gelir. Siyah çay, göz sağlığı için çok önemli bir yere sahiptir. Siyah çayı demledikten sonra pamukla demden gözümüze uygulayabiliriz.

Saç için siyah çayla saç bakımı yapılabilir. Siyah çay, iyi bir koku gidericidir. Vücudumuzdaki herhangi bir koku için bölgeye pamukla tampon şeklinde uygulanarak koku giderilebilir. Ayak kokusu için ise siyah çayla ayak banyosu yapılabilir. Siyah çay günde iki bardak içildiğinde kan dolaşımını hızlandırır ve kalbi güçlendirir. İçerdiği kafein sayesinde vücuda uygulandığında antioksidan özelliği gösterir ve cildi tazeler.
Devamını Oku »

Beyaz Çay Nedir? Beyaz Çayın Faydaları Nelerdir?



Son zamanların en popüler konularından beyaz çay hakkında siz değerli okuyucularımıza biraz bilgi vermek istedik. Eğer kanser riskini azaltmak, romatizma ve kireçlenme ağrılarının önüne geçmek ve ileri yaşlarda oluşacak kırışıklıkları engellemek istiyorsanız çay demlerken bundan sonra demlediğiniz çayın beyaz çay olmasına dikkat edin.

Gerçek beyaz çay el yapımı çaydır, nazikçe özel ince ve uzun dalından toplanan tomurcuklardır. Beyaz çay sadece bitkinin bu dallarından toplanır ve toplandıktan sonra kurutulup filtreli güneş ışığı altında gümüşi rengini alır. Her tomurcuk, bu işlemlerden sonra; kıvrımlı şeklini, gümüşirengini ve kadifemsi dokusunu korur.

Beyaz çay; siyah, yeşil veya Oolong çayı ile karıştırılmamalıdır. Saf şeklinde lezzetli ve yeterli özelliklere sahip bir çaydır. Bu çaya herhangi bir şey karıştırdığınızda onu özel yapan her şeyi değiştirmiş olursunuz.


Silver Needle Beyaz Çay

Beyaz çayı bu kadar özel yapan nedir? Aslında çok basit… Beyaz çay en az işlenen çaydır. Gümüşi renkteki buğulu ve kurutulmuş tomurcuklar seçilir. Beyaz çay, az işlendiği için siyah ve yeşil çaya göre daha çok besin değeri taşır. Bu özelliğiyle çayların en güçlüsü ve sağlık bakımından en zenginidir.

Beyaz çay nereden alınır? Çay Dükkanı bu konuda hem uygun fiyat veren hem de orijinal paketleme ve gıda bakanlığı onaylı ürün satan bir internet sitesidir. Gönül rahatlığıyla buradan satın alma yapabilirsiniz. Ayrıcakapıda ödeme seçenekleri de mevcut.

Kısacası sağlığınız için beyaz çay için. Afiyet olsun.
Devamını Oku »

ALS Hastalığı Nedir? (Ice Bucket Challenge)

ALS hastalığı ve ALS hastalığı tedavisi,ALS motor nöron hastalığı olarak da anılan, merkezî sinir sisteminde, omurilik ve beyin sapı adı verilen bölgede motor sinir hücrelerinin (nöronlar) kaybından ileri gelen bir hastalıktır. ALS Hastalığı Nasıl Anlaşılır? Tedavisi Varmı? Amyotrofik lateral skleroz (ALS hastalığı) belirtileri, tanısı ve tedavisi nasıl olur? Ayrıntılar haberimizde. ALS NEDİR VE NASIL TEŞHİS EDİLİR? Amyotrofik lateral skleroz (ALS), merkezi sinir sistemi, omurilik ve beyin sapındaki nöronların azalması ya da ölmesi sonucunda meydana geliyor. Tıp henüz bu nöronların niçin öldüğünü bulamadığı için çaresini de bulamıyor. ALS hastaları genellikle ortalama 3 ila 5 yıl yaşayabiliyor. ALS NEDİR? AMİYOTROFİK LATERAL SKLEROZ, (MNH) MOTOR NÖRON HASTALIĞI NEDİR? Hastalığın diğer adları: ALS (Amyotrophic Lateral Sclerosis) MND (Motor Neuron Disease) veya Lou Gehrig Hastalığı, Sedat Balkanlı hastalığı, Charcot hastalığı Motor nöron hastalığı (MNH), ciddi ve tedavisi olmayan ilerleyici bir nöro dejenerasyon (sinir hücrelerinin bozulması) biçimidir. Zamanla omurilik ve beyindeki sinirler artan bir şekilde fonksiyonlarını yitirir. Motor nöron hastalığında motor nöron denilen istemli hareket uyarısını taşıyan sinir hücreleri etkilenir. ALS için 'bir kova buz' ICE BUCKET CHALLENGE NEDİR? Ice Bucket Challenge yani ‘bir kova buz’ akımına göre, ya ALS için bağış yapacaksınız ya da buz dolu bir kovayı başınızdan aşağı dökeceksiniz. Tüm dünyada şu an hem bağış yapıp hem de farkındalık için buz kovasını dökülüyor. Kampanyaya katılan kişi, seçtiği üç isme meydan okuyor ve aynısını onlardan istiyor. Meydan okunan kişi 24 saat içinde aynısını bir başkasına yapıyor. Mark Zuckerberg, Bill Gates, Stephan King, Lady Gaga, Robert Downey Jr., Cristiano Ronaldo Beyonce , Jennifer Lopez gibi dünyaca ünlü isimler kampanyaya büyük destek verdi. Türkiye’de ise ilk destek yemeksepeti’n CEO’su Nevzat Aydın’dan geldi. Aydın, Arda Turan, Ali Sabancı ve Burcu Esmersoy’a meydan okuduktan hemen sonra, bu kez Arda Turan aynı şeyi yaptı. ALS’nin Türkiye’de ilk bilinirliği futbolcu Sedat ile ortaya çıktığından, özellikle futbolcuların bu kampanyaya destek vermesi bekleniyor. İlk Aşamada MNH`nin İşaret Ve Belirtileri Bu aşamada belirtiler yavaş ve sinsi gelişir. Hastalar bazı erken belirtileri diğer bazı ilişkisiz nörolojik durumlarla karıştırma eğilimindedirler. Belirtilerden bazıları: • Hastanın eliyle cisimleri kavrama gücü azalır. Bazen cisimleri tutmak ya da kaldırmak zorlaşır. • Yorgunluk • Kas Ağrıları • Kas krampları • Kas seğirmeleri • Anlaşılmaz ve bozuk konuşma • Kol ve bacaklarda zayıflık • Artan sakarlık İleri Aşamada MNH`nin Belirtileri • Kaslar zayıflar • Kol ve bacaklar gitgide zayıflar • Kol ve bacak kasları kısalır, hareketleri kısıtlanır • Etkilenen kol ve bacaklarda hareket gitgide zorlaşır • Kas spazm ve ağrıları artar • Bazı kol ve bacak kasları anormal biçimde sertleşir (spastisite) • Kaslarda ağrı • Eklemlerde ağrı • İlerleyen yeme ve içmeyi zorlaştıran, zamanla kötüleşen yutma güçlüğü (disfaji) • Salya akışı- bu genellikle salya üretiminin kontrol edilmesindeki problemlerdendir • Esneme- bazen esneme kontrol edilemeyen nöbetler şeklinde gelir • Çene ağrıları- genellikle aşırı esneme sebebiyle olur • Konuşma sorunları-gırtlak ve ağız kasları zayıfladıkça hasta iletişimi güçleştiren konuşma problemleri yaşar. • Kişilik ve duygusal durumda değişiklik- genellikle hasta bu aşamada duygusal istikrarsızlık yaşar ( kontrol edilemeyen ağlama ve gülme nöbetleri)Uykusuzluk, endişe ve depresyon görülebilir. • Hafıza ve bazı bilişsel değişiklikler- bazı hastalar hatırlama ve yeni şeyler öğrenme yeteneklerinde değişiklik hisseder. Dil yeteneği ve konsantrasyon süresi de etkilenebilir. Eğer hasta yaşlı ise bunun yaştan mı yoksa hastalıktan mı olduğunu bilmek güç olabilir. • Bunama- MNH hastalarının az bir kısmında bunama görülür. • Nefes alma problemleri-ciğerleri kontrol eden kasların artarak zarar görmesi nefes alma zorluğuna yol açar. Hasta nefes darlığı çekebilir. Hasta, şimdiye kadar normal bir iş olarak düşünülen nefes almanın zorlaştığını hissedebilir. • Nefes darlığı sonuçta hasta dinleniyorken bile görülür. Bazı hastalar yatıyorken de nefes güçlüğü çekebilir, bu durum uykuyu etkiler. Sonunda hastalar nefes almak için makine yardımına ihtiyaç duyarlar (örneğin maske ile solunum cihazı kullanmak). Motor Nöron Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir • Kan ve İdrar Testi: • MRI Taraması (Manyetik rezonans görüntüleme): • EMG (electromyography): • Sinir İletim Çalışmaları: • TMS ( transcranial magnetic stimulation): • Lomber ponksiyon ( Belden sıvı alınması): • Kas Biyopsisi yapılır. (Son 3 tetkikin yapılması koşul değildir. Tanısal güçlük yaşanan olgularda gerektiğinde yapılabilir) MNH Teşhisini Doğrulamadan Önce Bazı nörologlar hastalığın başka bir şey değil gerçekten MNH olduğundan emin olmak için hastadan birkaç ay sonra tekrar gelmesini isteyebilirler. Bir sonraki ziyarette doktor belirtilerin nasıl ilerlediğini görebilir. Birçok ülkedeki nörologlar El Escorial kriterleri denilen bir kontrol listesi kullanırlar. Doktor aşağıdakileri içeren ayırt edici motor nöron belirtilerini kontrol eder; • Kas atrofisi (kas hacim kaybı) • Kas zayıflığı • Seğirme • Kas tonusunda artma • Normal kas reflekslerindeki değişmeler Eğer nörolog hastanın vücudunun en az üç yerinde motor nöron işaretleri bulursa, kesin bir MNH teşhisi konulabilir. Motor Nöron Hastalığı Teşhisi İle Baş etmek Hastaların önemli bir kısmı MNH oldukları söylendiğinde duygusal olarak yıkılırlar ve şok olurlar. Normal olarak aşağıdaki dört aşamayı yaşarlar • İnkâr: Hasta kendisinde hiçbir şeyin yanlış olmadığını düşünür. • Öfke: Bu duygu aileye, arkadaşlara, meslektaşlara, sağlık personeline ve hastanın kendisine yönelebilir. • Anlaşma, pazarlık: Hasta doktora hayatını uzatacak tedaviler konusunda sorular sorar ve onunla anlaşmaya çalışır. • Depresyon: Hasta kaderine teslim olur ve hayata olan ilgiyi kaybeder. Bu duygular normaldir- bir insan için bunları yaşamak normaldir. Vakaların birçoğunda kişi sonunda teşhisi kabul eder. Birçok hasta yetkili bir danışmanla konuşmanın kaygı ve depresyon duygularına yardım ettiğini bildirmiştir. Bazı durumlarda hastaya kaygı ve depresyonu tedavi etmek için ilaç verilir. MNH’nin Tedavi Seçenekleri Nelerdir? Riluzole, MNH hastalarına özel tek ilaçtır. Hastanın ömrünü uzatmakla kalmaz, aynı zamanda uygun hastalarda solunum cihazına bağımlılığını ya da trakeostominin (nefes borusuna delik açmak) başlangıcını geciktirir. Kas kramplarının, kas sertliğinin, salya probleminin, duygusal durum değişikliğinin, konuşma problemlerinin, yutma problemlerinin, ağrının ve nefes problemlerinin tedavisi için mutlaka hekiminize danışmanız gerekmektedir. Bu hastalarda bakım, bakımı yapacak kişinin bilgilendirilmesi ve eğitilmesi çok önemlidir. ALS hastalığı teşhisi ALS hastalığı nın kesin teşhisinin konulması için bir test bulunmasa da, üst ve alt motor nöronlarından tek bir kol veya bacak kasına gelen sinyaller hastalığın tanısında çok belirleyici olmaktadır. ALS‘nin ana belirtileri kaslara gelen sinyaller olsa bile doktorlar yine de birçok test yaparlar. Bu testler sonunda, doktor hastaya ait bütün medikal bilgileri elde eder. Bu bilgiler başka hastalıklar için kulanılabilir. Hastanın medikal geçmişinin öğrenilmesinden sonra doktor bu hastalık nedeniyle, hastada oluşan değişiklikleri, örneğin kaslardaki zayıflamaları, reflekslerdeki değişiklikleri öğrenip hastalığın düzeyini ve durumun ne kadar kötü olduğunu anlayabilir. ALS‘nin belirtileri tedavi olasılığı daha yüksek olan birçok başka hastalıkla benzer olabilir. Birçok uygun test yapılarak hastalığın niteliği anlaşılabilmektedir.Bu testlerden biri de elektromiyografi (EMG)’dir. Bu yöntem kasların elektriksel aktivitesini kaydeden özel bir tekniktir. EMG’nin kesin sonuçları hastaya tam olarak ALS tanısının konmasında etkili olmaktadır. Bir başka test yöntemi de sinir iletim hızının (NCV) ölçülmesidir. Bu testin sonuçlarındaki anormallikler, ALS olduğu şüphelenilen hastanın, örneğin peripheral neuropathy olduğunu (çevresel sinir sisteminin hasar görmesi durumu) veya miyopati (kas hastalığı) olduğunu ifade edebilir. Doktor manyetik resonans görüntülenmesi yöntemi testini de isteyebilir. Testin amacı, manyetik alanda radyo dalgalarını hastanın beynine ve omuriliğine göndererek bu bölgeler hakkında ayrıntılı görüntüler almaktır. ALS hastalığı nın tanısını konmasında sıkça rastlanan bu yöntemle, ayrıca hastalığının belirtilerini sağlayan başka sağlık sorunları da aydınlatılabilir. Omurilik tümörü (Multipl skleroz), syringomyelia ve cervical spondylosis bunlara örnek olarak verilebilir. Hastadaki belirtilere ve bahsedilen testlerdeki bulgulara göre, ilgili doktor diğer hastalıklardan kaynaklanmadığından emin olmak için hastadan bazı üre ve kan analizi gibi rutin laboratuvar testleri de isteyebilir. Bazı durumlarda eğer doktor belirtilerin nedenini ALS değil de, miyopati olduğuna karar kılarsa kas biyopsisi yapılabilir. HIV virüsü, T-hücresi lösemi virüsü gibi virüslerin ve sifiliz, Lime hastalığı, tick-borne encphalitis gibi hastalıklar da bazı şartlarda ALS‘nin belirtileri gibi belirtiler de gösterebilirler. Multiple Skleroz, post-polio sendromu, multifokal motor nöropatisi ve spinal müsküler atrofisi gibi sinirlerle ilgili problemler de belirtilerinden dolayı doktorların teşhis yapmasına neden olabilirler. ALS hastalığını benzeri belirtileri taşıyan bazı hastaların antibiyotiğe yanıt verdiği durumlar da görülmüştür. ALS‘ye benzeyen belirtilere sahip çok çeşitli hastalıkların bulunması ve bu belirtiler sonucu hastaya tahminler sonucu ALS tanısının koyulması nedeniyle, hastalık eğer ilk evrelerinde ise hasta, ikinci kez bir nörolojik tanı isteyebilir. Mount Sinai School of Medicine adlı tıp okulunda yapılan bir çalışma ile, ALS hastalarında sağlıklı insanlara göre serebral omurilik sıvısında bulunan üç karakteristik proteinin miktarının kayda değer derecede daha düşük olduğu saptanmıştır. Bu çalışma, 2006 yılının Şubat ayında Nöroloji adlı dergide yayınlanmıştır. Bu proteinlerin seviyeleri değerlendirildiğinde, bu değerlerin ALS tanısında %95 oranında kesin sonuç verdiği kanıtlanmıştır. (Bu üç protein: TTR, kristatin C, ve nöroendokrin protein 7B2'nin karboksil terminal parçalarıdır.) Bu proteinler, ALS’nin tanısının doğrulanmasında kullanılan ilk biyolojik yapılardır. Normal metodlarla hastalığın kesin tanısının konması ilk belirtilerin çıkmasından itibaren ortalama olarak 12 ay civarındadır. Bu biomateryallerin keşfedilmesi ile erken teşhis olanağı oluşmakta ve hastalık ilerlemeden hastalara tedavi fırsatı sunmaktadır. ALS hastalığı sebepleri ALS’nin tam olarak nedeni bilinmemektedir. Fakat bilim insanlarının 1993 yılında, Cu/Zn superoksit dismutaz (SOD1) enzimini üreten genlerde mutasyonun olmasını keşfetmeleri ile önemli bir aşama kaydedildi. Bu enzimin önemi, bazı şartlarda (yaklaşık olarak %20 oranında) ALS‘de etkili olmasıdır. Enzim, vücudun zehirli serbest Radikaller olan superoksitlerden zarar görmesini engelleleyen kuvvetli bir antioksidandır. Serbest radikaller, hücrede normal metabolizma sırasında üretilen yüksek derecede reaktif olan moleküllerdir. Bu moleküller, DNA’ya ve hücre içi proteinlere zarar verebilirler. Henüz SOD1 enziminde olan mutasyonun nöron dejenerasyonunu nasıl etkilediği tam net olarak anlaşılamasa da, araştırmacılar serbest radikal birikiminin bu genin çalışmasında sorunlar yaratabileceği teorisini ortaya sürmüşlerdir. Şu anki çalışmaların, motor nöron ölümünün bir dismutaz olayı sonucu olmadığını göstermesiyle beraber, bahsi geçen SOD1 mutant enzimi toksititeye başka yollarla (yeni bir özellik kazanarak) neden olmaktadır. Genleri ile oynanmış deney fareleri ile yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda mutasyon geçirmiş SOD1'in amiyotropik lateral skleroz üzerindeki rolü hakkında birçok teori üretildi. SOD1 barındırmayan farelerin alışılmış bir şekilde ALS geliştirmemesine rağmen; yaşa bağlı kas atropisi (sarkopenya) sergilemişlerdir. Bu da, mutant SOD1'in zehirli özelliklerinin, normal bir fonksiyon kaybetmenin bir sonucu değil de yeni bir özellik kazanmanın bir sonucu olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak; her iki ALS türünde de (aileden gelen ALS ve dağınık ALS) ortak bir patolojik bir etki yaratmak üzere bir araya toplandığı bulunmuştur. İlginçtir ki, mutant SOD1 içeren farelerde, bu maddenin toplanmasının sadece hastalıklı dokularda olduğu, ve buna en çok da motor nöronların dejenerasyonu sırasında rastlanmıştır.Ayrıca bazı spekülasyonlara göre mutant SOD1'in bir araya toplanması hücrelerin mitokondri, protozom gibi organellere zarar vererek hücresel fonksiyonları bozduğu düşünülmektedir. Eğer bu gibi bozma olayları kanıtlanırsa, mutant SOD1 ‘in zehirli olduğu hakkındaki teorilerin güvenilirliği artacaktır. Fakat hatırlanmalıdır ki,SOD1 mutasyonları ALS vakalarının sadece %10 veya biraz daha fazlasına neden olmaktadır. Ayrıca bazı etiyolojik mekanizmlar dağınık görülen ALS türünde bu nedene bağlı olarak farklanabilmektedir. Halen, ALS-SOD1 fareleri bu hastalığın en önemli örneği olarak kabul edilmektedir. Hastalık üzerine yapılan çalışmalar ayrıca motor nöron dejenerasyonunda glutamat’ın rolünü belirlemeye de yoğunlaşmıştır. Glutamat beyin yer alan nörotransmitter madde adı verilen mesaj taşıma görevi olan kimyasal bir maddedir. Bilim insanlarının araştırması sonucunda sağlıklı insanlar ve ALS hastaları arasında yapılan bazı karşılaştırmalarda; kanın plazmasındaki ve omurilik sıvısında bulunanan glutamat seviyelerinin, hastalarda daha fazla olduğu görülmüştür. Laboratuvar çalışmaları, ortamda çok fazla glutamat olmasının ve bunun uzun sürmesinin, sinir hücrelerinin ölmesine neden olduğunu kanıtlamıştır (eksitotoksisite). Günümüzde bilim insanları, fazla glutamatın omurilik sıvısında hangi mekanizmalarla oluşturulduğunu ve bu dengesizliğin ALS‘nin gelişimini nasıl etkilediğini anlamaya çalışmaktadır. Astrositlerin nöronlar tarafından sarılı olan ekstrasellüler sıvıdaki glutamatı etkisiz hale getirememesi, glutmata bağlı olan nöro dejenerasyonunun (sinir hücrelerinin bozulması) bir sebebi olarak gösterilmiştir. Riluzole onaylı tek ALS ilacıdır ve glutamat taşınımı olan bölgeleri hedef alır. Bu ilacın hastalığın ana nedeni olmayan glutamat ile ilgili bir şeyleri değiştirmesi hastalara moral kaynağı olmaktadır. Vücudun bağışıklık sisteminin normal hücrelere saldırması ile autoimmün sisteminin buna yanıt vermesi de motor nöron dejenerasyonun olası bir nedenidir. Bazı bilim insanları, antikorların doğrudan veya doğrudan olmayarak motor nöronların fonksiyonlarını zayıflattığı hakkında bir teori ileri sürmüştür. Buna göre, antikorlar beyin ve kaslar arasındaki sinyal iletimini etkilemektedir. Son bulunan bilgilere göre, hastalığın ileriki seviyelerinde sinir sisteminin bağışıklık hücreleri olan Microglia’ların ön plana çıktığı görülmüştür. Araştırmacılar ALS‘nin nedenlerini araştırırken zehirli ve bazı zararlı çevresel faktörleri de araştırmışlardır. Diğer araştırmalar da travmanın ve beslenme eksikliklerinin olası etkilerini incelemiştir. Fakat,hala bu faktörlerin ALS‘nin nedeni olabileceğine dair yeterli kanıt yoktur. ALS hastalığı tedavisi ALS için henüz bir tedavi bulunamamıştır. Fakat Amerika Gıda ve İlaç Yönetim kuruluşu (FDA) hastalık için geliştirilen ilk ilaç olan Riluzole’ü (Rilutek) onaylamıştır. Riluzole’ün glutamat seviyesini azaltarak motor nöronlarının gördüğü hasarı azalttığına inanılmaktadır. Bu ilacı ALS hastalarının ömrünü birkaç ay kadar uzattığı görülmüştür. Hatta bazı durumlarda daha uzun süreli faydaları da olmuştur. İlacın ayrıca hastaların solunum sistemi için gerekli olan desteği alma süresini geciktirdiğine de rastlanmıştır. Riluzole, motor nöronlarının aldığı hasarı geri döndürmez. Aynı zamanda yan etki olarak ilacı karaciğerde hasar ve bazı değişik etkiler gözlenmiştir. Fakat yine de, yeni bulunan ilaçların bir gün ALS’nin gelişimini çok daha yavaşlatacağı öngörülmektedir. ALS için geliştirilen diğer tedavi yöntemleri de, hastaların daha iyi bir hayat sürmesini ve hastalığın semptomlarını hafifletmeyi amaç edinmiştir. Destekleyici olan diğer yöntemlerden en etkilisi, doktorun, eczacının, fizyoterapistin, beslenme uzmanının ve hemşirelerin hasta için beraber çalıştığı yöntemdir. Hasta bakıcı ve hastanın birlikte çalışarak bir takım oluşturması sonucu bu takım hastanın daha rahat bir hayat sürdürebilmesi için bazı bireysel planlar tasarlayabilir, oluşturulan bu medikal ve fiziksel tedavi yöntemleri bazı özel aygıtlar ile uygulanabilir. Örneğin,hasta özel bir alet yardımı ile hareketli duruma getirilir ve olabildiğince hastanın rahat olması sağlanır. Doktorlar hastalara, kondisyon artırma, kas kramplarını azaltma, fazla tükürük salgılanmasını azaltma, spastikliği kontrol alma amacı ile bazı tedaviler uygulayabilir. Ayrıca hastaların depresyonu, ağrısı, uyku bozukluğu, kabızlığı gibi sorunları için de ilaçlar bulunmaktadır. Eczacılar, düzenli kullanım için bazı ilaçlar önerebilir ve böylece kullanılan ilaçlardan dolayı oluşabilecek ilaç etkileşimlerini engelleyebilir. Fizyoterapinin uygulanması ve tedaviyi destekleyici teknolojinin yardımı ile hastanın özgürlüğü artırılabilir ve ayrıca hastalığın seyri sırasında hastanın güvenliği sağlanabilinmektedir. Yürüme, yüzme, antrenman bisikleti gibi hafif aerobik egzersizleri ile hastalıktan etkilenmemiş olan kaslar ve hastanın kalp sağlığı güçlendirilebilir, aynı zamanda hastanın yorgunluk ve depresyonla olan mücadelesi desteklenebilir. Esneme ve hareket alıştırmaları ile de hastanın kaslarının sönmesinin önüne geçilebilir ve spastisitenin verdiği acı azaltılabilir. Fizyoterapistler bu nitelikte hastaları zorlamayan egzersizlerin faydalı olduğunu belirtmekte ve önermektedir. Bazı terapistler de, destek ayakları, yürütücü, tekerlekli sandalye gibi aletler önermiştir. Bunun nedeni de hastaların hareketli kalmalarını sağlamaktır. Konuşmada zorluk çeken ALS hastaları da konuşma üzerine uzman olan bazı uzmanlardan yardım alabilir. Hastalar bu profesyonel kişiler yardımı ile daha yüksek sesli ve net konuşma tekniklerini öğrenebilirler. Uzmanlar bazı durumlarda konuşma kolaylığı açısından teknolojik aygıtlar da önerebilirler. Örneğin; ses artırıcı, harf tahtaları, evet – hayır aygıtları bunlara örnek olarak verilebilir. Bu tür cihazlar hastalar uzun süreli konuşamadıklarında, bazı sesleri çıkaramadıklarında yardımcı olmaktadır. Bu cihazların kontrolü, parmak, kafa, göz oynatma gibi küçük fiziksel hareketler ile sağlanmaktadır. Hastalar, konuşma ve beslenme uzmanlarından yemek öğünlerini planlamaları hakkında bilgiler almaktadır. Örneğin, gün içinde yenilen yiyecekler ve kalorileri, yiyeceklerin çiğnenmesi, sıvı gıda alımı konuları hastalar için oldukça önemlidir. Hastalar boğulmayı engelle adına, fazla tükürüğü atma amacı ile bazı emme cihazları kullanmaya başlayabilir. Doktorlar, hasta eğer artık dışarıdan aldığı besinler ile yeteri kadar beslenemiyorsa, direk olarak hastanın midesine bir besleme tüpü sokabilir. Bu beslenme tüpünü kullanılması boğulma ve zatürre riskini artırır. Bu olaylar da akciğerlere sıvı kaçması ile sonuçlanabilir. Tüp hastada acıya neden olmaz ve hastaların yine de dışarıdan beslenmelerine engel olmaz. Solunuma yardımcı olan kasların zayıflaması görüldüğünde, gece kullanılan solunum desteği aparatı kullanılarak, hastanın uyku sırasında soluk alış – verişine yardımcı olunabilir. Bu tür cihazlar hastanın akciğerlerini yapay olarak dışarıdaki hava ile doldurur. Cihaza hava sağlayan bu dış kaynaklar, hastanın yüzüne ve başına entegre edilir. Hastanın akciğerleri oksijen ve karbondioksit seviyelerini dengeleyemez duruma geldiğinde bu tür cihazlar sürekli kullanılabilir. Hastalar son çare olarak akciğerlerin görevini tam olarak yapan yapay solunum cihazlarını kullanabilir. Bu yöntemin etkili olması için burun veya ağızdan soluk borusuna giden bir tüp kullanılmalıdır. Uzun süreli kullanın için de trakeotomi adında bir operasyon ile plastik solunum tüpü boyundan sokularak hastanın soluk borusuna yerleştirilir. Hasta ve yakınları bu yöntemlerden birini seçmeden önce bazı faktörleri göz önünde bulunarak, iyi düşünüp karar vermelidir. Solunum cihazları birbirinden farklıdır. Bu cihazlar hastanın yaşamının kalitesine etki ettiği gibi fiyatları da buna bağlı olarak değişmektedir. Bir hastanın solunum desteği alması, solunum sorunlarını çözüp, yaşam süresini artırsa bile ALS‘nin ilerlemesine bir etkide bulunmaz. Hastalar, solunum desteği sistemini almadan önce uzun süre hareketsizlikten dolayı hayatlarında olacak değişiklikler konusunda iyi bir şekilde bilgilendirilmelidir. Bazı durumlarda solunum desteği alan hastaların konuşabildiği görülmüştür. Sosyal çalışıcılar ve hemşireler, özellikle hastalık son aşamada iken, hastalara ve ailelerine tıbbi ve manevi olarak yardım etmektedir. Sosyal çalışmacılar özellikle vasiyet hazırlama, finansal yardım bulma, konularında yardımcı olmaktadır. Ev hemşireleri de sadece medikal anlamda yardım etmezler. Aynı zamanda hasta yakınlarına, hastayı beslemeyi, uygun bir şekilde hareket ettirmeyi, hastanın solunum cihazlarını takıp çıkarmayı öğreterek hastaya bakanlara yardım eder. Bu tür hemşireler sık sık hastanın evde tedavisi konusunda hasta ile ilgili uzman doktora danışırlar. Hastanın evdeki tedavisinin uygun olup olmadığından sık sık emin olunur. Ayrıca, evde hastaya yardımcı olan bu grup, hastaya ve yakınlarına hastanın hayatının sonlanması durumu hakkında da bilgi verir. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan araştırmalar, kalori kısıtlanmasının (CR) yapılan ALS tedavisinin yanlış olduğunu gösterebilir. Genleri ile oynannış fareler üzerinde yapılan araştırmalar da CR’nin ALS‘de ölümü hızlandırdığını kanıtlamaktadır.Bu çalışmada Hamadeh, et al iki çalışmaya da dikkat çekmiştir. Bu çalışmada Hamadeh, et al iki çalışmaya da dikkat çekmiştir. Bu çalışmalarda, az enerji üretiminin insanlarda görülen ALS‘ye nasıl etki ettiği ve ölüm ile olan ilişkisi anlatılmıştır. Fakat ilk çalışmada, Slowie, Paige ve Antel: “Hastalarda enerji üretiminin düşmesi ölüm ile ilgili değildir; fakat hastalığa büyük bir etkisi vardır.” demiş ve sonuç kısmında da “Sonuç olarak ALS hastalarının zamanla enerji üretimi azalmaktadır fakat, hastalığın seyri açısından fazla enerji üretimi tavsiye edilmektedir” demişlerdir. İlk çalışmalarda, Pedersen ve Mattson farelerde uygulanan ALS modelinde, CR’nin klinik süreci hızlandırdığı fakat hiç bir yararı olmadığını keşfetti. Yüksek kalorili bir diyetin ALS‘yi yavaşlatabileceği önerilmiştir.Ayrıca ketojenik diyetin farelerde hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı görülmüştür. RNAi’in keşfi ALS tedavisinde bir umut doğurmuştur.Önce yapılan çalışmalarda RNAi,laboratuar farelerinde ALS’ye neden olan bazı genlerin çalışmasını durdurmada kullanılmıştır.Cytrx adlı şirket ,RNA i kullanarak mutant SOD1 geninin çalışmasını kontrol alma konusunda yapılan bilimsel araştırmalara sponsor olarak desteklemiştir.Aileden gelen,genetik veya diğer türlerdeki ALS hastalarının %10'luk bir kısmında hastalığın mutant SOD1 geninden kaynaklandığı düşünülmektedir. Cytrx’in oral olarak kullanılan Arimoclomol adlı ilacı ALS tedavisinde kullanılmaktadır. İnsulin benzeri büyüme faktörü de ALS tedavisi için araştırılmıştır. Cephalon ve Chiron kullanılarak IGF-1 ile ilgili klinik çalışmalar yapıldı. Bir araştırma istenen iyi sonuçları verirken, diğer çalışma net bir sonuç vermedi. Bunun sonucunda da ürün FDA’den (ABD ilaç ve yiyecek yönetim kurumu) onay alamadı. 2007 yılının Ocak ayında İtalya Sağlık Bakanlığı, INSMED adlı kuruluşun ilacı olan IPLEX’i önerdi.Bu ilaç, IGF-1 ile bağlayıcı protein olan Protein 3 (IGF1BP3) ile olan birleşimiydi ve İtalya’da bulunan ALS hastalarında klinik tedavide kullanılmaktadır.
Devamını Oku »