Thursday, October 29, 2015

Boğaz enfeksiyonu sedef ataklarına yol açabilir

Dünyada 125 milyon insanı etkileyen, nedeni kesin olarak bilinmeyen ve tedavisi bulunmayan ancak tıbbi yöntemlerle kontrol altına alınabilen sedef hastalığının gelişiminde, halk arasında "beta mikrobu" olarak bilinen boğaz enfeksiyonlarının etkili olabileceği belirtildi.

Türk Dermatoloji Derneği (TDD) Sedef Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Erkan Alpsoy, 29 Ekim Dünya Sedef Hastaları Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, sedefin toplumda sık görülen, ataklarla birlikte genellikle uzun süre devam eden ve farklı görünümlerle ortaya çıkabilen bir hastalık olduğunu ve en çok plak tipinde görüldüğünü ifade etti.

Hastalığın, sağlam deriden keskin sınırla ayrılabilen, deriden kabarık kızarıklıkların üzerini kaplayan ve hastalığa ismini veren sedef veya gümüş renginde pullanmalar ile kendini gösterdiğini anlatan Alpsoy, Sedef Dernekleri Uluslararası Federasyonu'nun verilerine göre, dünyada 125 milyonun üzerinde sedef hastasının bulunduğu bilgisini verdi.

Alpsoy, sedef hastalığının soğuk kuzey iklimlerinde, daha sıcak olan tropikal bölgelere göre daha sık görüldüğüne dikkati çekerek, "Amerika ve Avrupa'da yaklaşık olarak her 100 kişiden 2 kişide hastalık görülür. Buna karşın Afrika ve Asya ülkelerinde görülme sıklığı daha düşük olup her 100-200 kişiden birinde görülmektedir. Türkiye'de hasta sayısının 400-800 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir" diye konuştu.

Sedefin her iki cinste de eşit oranda ve en sık 20-30 yaşları arasında görüldüğünü dile getiren Alpsoy, hastalığının nedeninin tam olarak bilinmediğini ancak bağışıklık sistemi, genetik ve çevresel faktörlerin karşılıklı etkileşimi sonucunda geliştiğinin düşünüldüğünü belirtti.

"Kese yapmak sedefi şiddetlendirir"

Alpsoy, sedefe yatkın kişilerde fiziksel travmalar, kaşıma, ovalama ya da yolma gibi işlemlerin, banyoda liflenme veya keselenmenin ataklara yol açabildiğine dikkati çekerek, "Çoğu hastada ılımlı güneş ışını hastalık belirtilerini iyileştirir. Bu nedenle yaz aylarında belirtiler hafifleyebilir. Buna karşın bazı hastalarda aşırı güneşlenme veya güneş yanıkları hastalığın ataklarına neden olabilir" dedi.

Enfeksiyonların da sedef hastalığı için bir risk faktörü olduğunu vurgulayan Alpsoy, "Özellikle streptokok nedenli boğaz enfeksiyonları sedef hastalığını başlatabilir veya sedef hastalığı ataklarına neden olabilir" dedi. Streptokok'un halk arasında beta mikrobu olarak bilindiğini anımsatan Alpsoy, şunları kaydetti:

"Bazı hastalarda sedef hastalığının başlangıcında veya şiddetlenme öncesinde, yoğun ruhsal stres öyküsü alınabilmektedir. Öte yandan bazı ilaçlar hastalığın gelişimine veya şiddetlenmesine yol açabilmektedir. Ağızdan veya damar yoluyla alınan kortizon, sıtma ilaçları, ruhsal hastalıklarda kullanılan lityum, tansiyon ilaçlarından beta blokerler, bir çok hastalıkta kullanımı olan interferon gibi ilaçlar ve ağrı kesicilerin bir bölümü bu ilaçlardan bazılarıdır. Sigara ve alkol de ataklara yol açabilmektedir."

Sedef hastalığının her 10 hastadan 2'sinde eklem şikayetlerine neden olabildiğini belirten Alpsoy, "Son yıllardaki çalışmalar özellikle şiddetli sedef hastalığı olanlarda kalp damar hastalıkları için yatkınlığa yol açan bazı faktörlerin sık görüldüğünü göstermektedir. Bu hastalarda, yüksek kan lipitleri, tansiyon yüksekliği ve şeker hastalığına daha sık rastlanmaktadır" diye konuştu. Alpsoy, sedef hastalarında obezitenin, iltihaplı bağırsak hastalıklarının da sık görüldüğünü vurguladı.

"Alternatif tedaviler, hayal kırıklığı yaratıyor"

Alpsoy, sedef hastalığının kesin bir tedavisinin bulunmadığını belirterek, etkin uygulamalarla kontrol altına alınabildiğini söyledi.

Tıbbi tedavilerin dışında alternatif diye sunulan metotlardan kaçınılması gerektiğine işaret eden Alpsoy, "Çoğu kez çaresizlik duygusu içinde yeni bir umut olarak ve bilimsel olarak kanıtlanmış etkileri bulunmayan alternatif tedavilere sarılan hastalar, büyük bir hayal kırıklığı
yaşayabilmektedir. 'Bilimsel' etiketi ile hastalara sunulabilen bu alternatif tedavi ürünleri hastalık üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Sedef hastalığında, güvenilecek tek liman modern tıptır" uyarısında bulundu.
Devamını Oku »

Hava kirliliği erken ölüme neden oluyor

Hava kirliliğinin yılda 7 milyondan fazla kişinin erken ölümüne neden olduğu bildirildi.
Dünya Sağlık Örgütü'nün sağlığı tehdit eden risklerin azaltılmasına ilişkin yayımlanan raporunda, kapalı mekanlar ve açık alanlardaki hava kirleticilerinin insan sağlığını olumsuz etkilediği belirtildi.

Rapora göre, karbondioksit ve kısa ömürlü hava kirleticileri olarak tanımlanan is, ozon ve metan emisyonları sadece iklim değişikliğine neden olmakla kalmıyor yılda 7 milyondan fazla kişinin erken ölümüne de yol açıyor.

Açık hava kirliliği her yıl 3,7 milyon kişinin, evsel ya da özellikle katı yakıt kullanımına maruz kalınan kapalı alanlardaki hava kirliliği ise 4,3 milyon kişinin erken ölümüne neden oluyor.

Türkiye'de hava kirliliğine neden olan başlıca etkenler ise yüzde 42 insan faktörü, yüzde 30 sanayi, yüzde 14 trafik ve yüzde 14 toz ve deniz tuzu gibi doğal kaynaklar olarak sıralandı.

Raporda, hava kirliliğini önleyecek gerekli önlemler alındığı takdirde 2050 yılına kadar her yıl 3 ila 5 milyon erken ölümün engellenebileceği vurgulandı.
Devamını Oku »

Zehirli mantarlara dikkat

Yemeklere lezzet katan mantarlar, dikkat edilmediği zaman zehirlenmelere de neden olabiliyor. Uzmanlar, sonbaharın gelmesiyle birlikte ortaya çıkan mantar türlerinin bazılarının yenebileceğini bazılarının ise ciddi zehirlenmelere neden olabileceği konusunda uyardı. Yağışların artmasıyla ormanlık alanlarda mantar toplayan kişilerin dikkatli olması gerektiğini belirten uzmanlar, mantar zehirlenmelerinin karaciğer nakline hatta ölümlere bile neden olabileceğine dikkat çekti.

15-20 bir arası mantar çeşidi var

Mantar zehirlenmelerinin ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiğini belirten Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cemal Cem Ergül, Türkiye’de yetişen 15-20 bin çeşit mantar olduğu belirterek şunları söyledi:
“Bunların 150’si yenilebilir mantar. 200’ü ise zehirli olmasına rağmen 17’si öldürücüdür. Zehirlenmelerin bir kısmı geçici hafif zehirlenmeler olurken bazısı da ölümcül olabiliyor. Öldürmese de karaciğer ve böbrekte kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Çok yoğun çalışan otorite bir şahıs bazen mantara baktığı zaman, dış görünüşünden zehirli olup olmadığını yüzde 80 anlayabilir. Ancak yine de risklidir. Şöyle bir durum da var; vatandaşın yıllardır mantar topladığı bölgeye dışarıdan zehirli bir mantarın sporları gelerek oraya yerleşebilir. Vatandaş da o zehirli mantarı ayırt edemeyip yerse zehirlenmesi muhtemeldir. Ayrıca bazıları geçmişini bilmedikleri bölgelerde mantarı görüp köyündeki mantara benzetiyor. Zehirlenmelerin çoğu da sanıyorum öyle oluyor.”

Mantar zehirlenmelerinde artış var

Toplama mantarların bilinçsizce tüketilmesi sonucu karaciğer yetmezliğine kadar giden zehirlenmelerle karşılaştıklarını dile getiren Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Yoğun Bakım Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Nermin Kelebek Girgin da konuyla ilgili şunları söyledi:
“Her yıl onlarca hasta bu nedenle yoğun bakımlara yatarak tedavi edilmekte. Bir kısmı da ne yazık ki kaybedilmekte. Genellikle ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde zehirlenmelere rastlıyoruz. Sonbaharın yağış mevsimi olmasından dolayı mantarların hızla çoğalmasıyla beraber zehirlenmelerde de artış olmakta. Genellikle zehirli mantarı yedikten sonra birkaç saat içinde semptom görülmezse her şey normal gibi düşünülüyor. Ancak günler sonra karaciğer yetmezliğiyle gelen hasta kaybedilebiliyor. Erken dönemde genellikle bulantı, kusma, hayal görme gibi semptomların yanı sıra sara nöbeti gibi nöbet geçirme görülebiliyor.”

Çoğunda karaciğer yetmezliği gelişiyor

“Hastaneye gelen hasta erken dönemdeyse mide yıkama ve aktif karbon dediğimiz yöntemle zehri bağlamaya çalışıyoruz. Karaciğer ve böbrek yetmezliğine kadar ilerlemişse diyaliz uygulamak zorunda kalıyoruz. Eğer karaciğer yetmezliği ilerlemişse de karaciğer nakline kadar giden süreç başlamış oluyor. Kaybedilen vakalar da genellikle karaciğer yetmezliğinden kaybediliyor. Hastaların bazıları acil servise geldiğinde herhangi bir laboratuar bozukluğu görmüyoruz. Ama bunlar da yine gözlem amacıyla hastaneye yatması gerekiyor. Bir kısmının da tekrarlayan kontrollere devam etmesi gerekiyor. Doğru ellerden yenilmesi gerekiyor mantarın. Kültür mantarıyla bile zehirlenmelerin ortaya çıktığını görüyoruz bazen. O yüzden poşeti açılmış, kirlenmiş mantarların yenmemesi lazım.”
Devamını Oku »

Antidepresan ilaçların bilinmeyen etkileri

Stres, depresyon ve psikolojik rahatsızlıklar kullanılan ilaçların tümüne halk arasında antidepresan deniliyor. Birçok antidepresan ise yanlış kullanım ve komşu tavsiyesi üzerine kullanıldığı için insanlara yarardan çok zarar veriyor. Peki, antidepresanların etkileri nelerdir? Bu ilaçların ne gibi yan etkileri bulunur? İşte uzmanından yanıtlar…

Antidepresanlar hangi durumlarda kullanılıyor?
İlaçlar arasında en çok tartışılan grubun antidepresanlar olduğunu hatırlatan Psikiyatrist, Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, bu ilaçların, etkileri ve yan etkileri hakkında bilgi vererek şunlaır söyledi:
“Halk arasında tüm psikiyatri ilaçlarına antidepresan denir. Antidepresan ilaçlar, ilk olarak depresyon tedavisinde kullanılan ilaç olarak kullanılmaya başlandı. Bugün pek çok psikiyatrik bozuklukta bu ilaçlar kullanılmaktadır. Depresyon, kaygı bozukluğu, takıntı hastalığı, panik bozukluk, sosyal fobi, uyku sorunları ve bunlar gibi birçok psikiyatrik durumda psikiyatri hekimlerince hastalara önerilmektedir."

“Arkadaş önerisiyle antidepresan kullanılmaz”
Bu ilaçlar, tansiyon ve şeker ilaçlarından pek de farklı değildir. Antidepresan ilaçlarla ilgili en önemli bilgi, arkadaş önerisiyle kullanılmaması gerekliliğidir. Bazı kişiler arada sırada bir tane içerek iyileştiklerini düşünmektedir. Bu tamamen yanılgıdır. Antidepresan ilaçlar, oldukça yaygın kullanılmaktadır. Antidepresan ilaçlar, diğer ilaçlar gibi yan etki yapabilmektedir. Yan etki oluştuğunda kişiler, kendilerine ilaç yazan hekime başvurarak ondan yardım istemelidir. Psikiyatrik tedavilerin en önemli kısmı işbirliğidir. Dolayısıyla sorun olduğunda hekimle işbirliği yapmak gerekir.”

Doktora danışarak antidepresan kullanılmalı
“Antidepresan ilaç kullananlar belki diğerlerine göre biraz daha hassas olduklarından dolayı, ilaç prospektüsünü okumaktadırlar. Buradaki bir sürü olası yan etkiyi görüp kullanmaktan vazgeçebilirler. Böyle kaygı yaşayanlar, bu konuda bilgilenmek için mutlaka hekimleriyle görüşmelidir. Bu korkuyla ilaç kullanmamak, kişinin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir.”

Antidepresan ilaçların yan etkileri nelerdir?

“Antidepresan ilaçların olası en sık yan etkisi, kilo alımı, iştahsızlık, mide bulantısı, uyku hali, sersemlik, cinsel isteksizlik, kabızlık ve ishal olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Bunun yanı sıra aşırı bir neşe hali olmuşsa yine hekiminizle görüşünüz. Bu gibi durumlarda hekime başvurarak ilaç değişimi sağlanabilir.”

Antidepresan kullananlara önemli uyarılar:

1. Antidepresan ilaçları ancak hekim yazdığında kullanmak gerekir.

2. Antidepresanlar ilk kullanımda etki etmez çoğu zaman en erken 2-3 hafta sonra etkisi başlar.

3. Antidepresanlar çoğu zaman tedavilerde en az altı ay kullanılmak durumundadır.

4. İlaca başladıktan sonra mutlaka belirli aralıklarla psikiyatri kontrolüne gidilmelidir.

5. İlaca başlarken de ilacı bırakırken de psikiyatriste danışarak hareket etmek gerekir.

6. Diğer ilaçlarla birlikte kullanıldığında öncesinde mutlaka hekime sorulmalıdır.

7. Uykusuzluk durumlarında yakınlarımızın önerileriyle antidepresan kullanmak işe yaramaz.

8. Çoğu antidepresan sabah tok karnına alınır.

9. Her psikiyatrik soruna, her antidepresan iyi gelmez.

10. Antidepresan ilaçların çok az bir kısmının bağımlılık yapma riski vardır. Bağımlılık yapan psikiyatri ilaçları, ancak özel yeşil reçeteyle satılabilir.

11. Antidepresan ilaçların çok az bir kısmı uyku yapar.

12. Antidepresan ilaçlar “kafa yapma hapları” değildir.

13. Antidepresan ilaçlar psikiyatrik bir sağlık sorunu olanlarda dünyanın her yerinde kullanılmaktadır.

14. Antidepresan ilaçlar insanların kişiliklerini değiştirmez.

15. Antidepresan ilaç insanları robotlaştırmaz. Birçok kişinin antidepresan kullandığını fark edemezsiniz.

16. Antidepresan kullanan kişiler tehlikeli değildir.

17. Antidepresan ilaçlar tedavi edici ilaçlardır. Sorunları geçiştiren ilaçlar değildir.

18. Antidepresan ilaçlar işe yaramayan ilaç değildir.
Devamını Oku »

Çocuklarınızı bu besinlerden uzak tutun



Daha sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için çocukların beslenmelerine de çok dikkat etmek gerekiyor. Çocukların ilerleyen yaşlarında kronik hastalıklara yakalanmamaları için bazı besin gruplarına dikkat edilmesi gerektiğini belirten Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, çocukların uzak durması gereken besinler hakkında bilgi verdi. Çocukların sağlıklı beslenmesi için dört besin grubunun önemli olduğunu belirten Enç, şunları söyledi:

Çocuklar için ön önemli öğün kahvaltı

“Süt ve et ürünleri, sebze ve meyvenin yanı sıra tahıl grubu çocukların sağlıklı beslenmeleri için önemli. Süt, yoğurt, et, tavuk, yumurta, kuru baklagiller, sebze ve meyve, ekmek, bulgur, makarna, pirinç gibi besinlerin her öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesine dikkat edilmelidir. Öğrenciler için en önemli öğün kahvaltıdır. Bütün gece süren açlıktan sonra, vücudumuz ve beynimiz güne başlamak için enerjiye gereksinim duymaktadır. Kahvaltı yapılmadığı takdirde, dikkat dağınıklığı, yorgunluk, baş ağrısı ve zihinsel performansta azalma olmaktadır. Bu nedenle, güne yeterli ve dengeli yapılan bir kahvaltı ile başlamak öğrencilerin okul başarısının artmasında son derece önemlidir.

Haşlanmış yumurta yedirin

“Çocukların her sabah düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlığı kazanmalarına özen gösterilmelidir. Peynir, taze meyve veya meyve suları, birkaç dilim ekmek, 1 bardak süt çocuklar için kahvaltıda yeterlidir. Özellikle kaliteli protein ve zengin vitamin ve mineral içeriğinden dolayı haşlanmış yumurtanın sıklıkla tüketilmesi önerilmektedir.”




Açıkta satılan gıdalar sağlığı tehdit ediyor




“Açıkta satılan besinler, yeterince güvenilir ve temiz değildir. Ayrıca, uygun koşullarda muhafaza edilmedikleri için çabuk bozulma riski taşırlar. Bu nedenle, özellikle okul çevresinde açıkta satılan besinlerin kesinlikle satın alınmaması gerekmektedir. Çocukların okul kantinleri, büfe gibi yerlerden satın aldıkları besinlerin seçiminde de dikkatli olmaları gerekmektedir. Süt, ayran gibi ambalajlı besinleri satın alırken etiket bilgisinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından üretim izninin bulunmasına ve son kullanım tarihinin geçmemiş olmasına, ambalajsız satılan tost, simit, poğaça gibi yiyeceklerin de temiz ve güvenilir şekilde hazırlanmış olmasına dikkat edilmelidir.”




Çocukları sigara çilen ortamdan uzak tutun




“Okulda veya evde dinlenirken ve ders çalışırken açlık hissedildiğinde tüketilen besinlere dikkat edilmelidir. Örneğin, şeker ve şekerli besinler, cips vb. yağlı ve tuzlu besinler veya gazlı içecekler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları, kuru yemişlerin ve kuru meyvelerin tüketiminin tercih edilmesi daha yararlıdır. Çocuklara sigarasız bir ortam sağlamak, onların yanında sigara içmekten kaçınmak ve en azından yaşadıkları ev ortamını sigara içilmez bir yer haline getirmek çocukların sağlığını korumak açısından son derece önemlidir.”




Bu besinler çocuklarınızın sağlığıyla oynuyor




KAHVE: İçeceği elde edilen bu bitki, kalp krizine yol açmasının yanı sıra, uyuma zorluğu ve dişlerde sararmaya yol açıyor.




PATATES KIZARTMASI: Patates kızartmsının içinde yüksek oranda bulunan akrilamid maddesi nedeniyle uzun süre tüketilirse damar sertliği, şişmanlık ve kansere neden olabiliyor.




ALKOLLÜ İÇECEK: Alkol kullanımı beyin ve sinir sistemini olumsuz yönde etkiliyor.




SOSİS, SALAM: İçinde sodyum nitrit bulunan salam ve sosisin tüketilmesi kansere neden oluyor.




CİPS: Cips yemek yağ içmekten farksız diyen uzmanlar, kanserden obeziteye, diyabetten alzheimere kadar birçok hastalığa neden olduğunu vurguluyor.




ASİTLİ İÇECEK: İçerisinde asit barındıran bu içecekler mide ve bağırsak hastalıklarına neden oluyor.




HAZIR ÇORBA: Toz haline getirilmiş, defalarca işlem görmüş, içinde çok fazla katkı maddesi bulunan hazır çorbalar kansere neden oluyor.




BOYALI ŞEKER: İçinde boya yapıcı kimyasalları barındıran şekerler diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.




ÇİĞ YUMURTA: İçinde bulunabilecek zararlı salmonella mikrobu nedeniyle hastalıklara yol açıyor.




HAZIR MEYVE SULARI: Hazır meyve sularının katkı maddeleri içermesi ve aynı zamanda glikoz yani şeker oranlarının yüksek olmasından dolayı, evde taze sıkılmışlar tercihimiz olmalıdır.
Devamını Oku »