Showing posts with label Kabızlık Hastalığı. Show all posts
Showing posts with label Kabızlık Hastalığı. Show all posts

Saturday, February 8, 2014

Gazlarin Bilesimi ve Gazlilik

Sindirim Gazları ve Gazlılık

Bağırsak gazlarının insanları yüzyıllardan beri ilgilendirdiği görülmektedir. Hipokrat, gaz çıkarmanın sağlık için yararlı olduğunu yazmıştır; ve Claudius, bütün Romalı vatandaşların gerekli olduğu her zaman, gaz çıkartabileceklerini bildirmiştir. Top­lumsal açıdan sindirim sistemindeki gaz, şikayetçi olan için büyük bir sorundur. Maalesef, gazlar sindirim kanalında hareket ettiğinden toplum içinde hoş karşılan­mayan bazı sesler çıkarır. Geğirmek ve yellenmek birçok toplumda hiddet yaratırsa da, eski Çinlilerde yemeklerden sonra geğirmek, hem yemek için bir teşekkür işa­reti, hem de aşçıyı kutlama anlamına gelirmiş. (gaz nasıl giderilir)

Normalde sindirim kanalında 150 cm3'den daha az gaz bulunur ve yerleşme mer­kezi özellikle mide ve kalınbağırsaktır. Dölütün (fötüsün) sindirim kanalında gaz yoktur. Ancak doğumdan 1 dakika sonra bütün sağlıklı bebeklerin sindirim kana­lında gaz bulunur.

Gazların Bileşimi

Oksijen, azot, karbondioksit, hidrojen ve metandan oluşan beş gaz sindirimsel gazların %99'unu oluşturur. Bunların hepsi kokusuz olup kaynağı atmosfer havası olan oksijen ve azot dışında, diğer bütün gazlan bakteri metabolizmasının (özüştürümü) ürünüdür.

Mide gazının bileşimi had mide genişlemesi (yüksek oranda karbondioksit ihtiva eder) gibi bazı hastalık durumları dışında atmosfer havasına benzer. (midede gaz sıkışması)
Kalmbağırsaklardaki gazın bileşimi ise çok değişiktir

Hidrojen sülfür: %0.00028 arasında değişir. Bu değişiklik üç önemli olayı gösterir:
1- Bağırsak gazlarının en önemlisi azottur.
2- Bireysel farklar önemlidir.
3- Hidrojen ve metan yanıcı gazlardır: Bundan dolayı elektroagülasyon yapılacağı zaman, patlamayla veya ikincil nekrozu (öleze) bağlı sigmoid delinmesi ve pe­ritonit (karıngazı yangısı) oluşmasına engel olmak için bu işlem sırasında azot gazı kullanmak gereklidir.

Amonyak, hidrojen sülfür, skotol, indol, buharlaşan aminler, kısa zincirli yağ asit­leri gibi bir dizi kokulu gazlar da bulunmaktadır. Bu gazlar, yoğunlukları 1 ppm (milyonda bir) gibi düşük oranda olsalar bile insan burnu tarafından algılanabilir [50]. Bu gazların hepsi bakteri metabolizması ürünüdür. İnsan nefesinde belirlenen 250 kadar değişik uçucu maddelerden çoğu bağırsakta üretilen bakteri metabolitleridir.

Normal bireylerde özel bir besin rejimi olmaksızın gazların üç misline yakın yük­sek rakamlar gözlenebilir. Gaz hacmi bireylere göre çok değişik olup günde orta­lama 2000 ml'dir. Hemen yemekten sonra çıkarılan gaz hacmi gece ve ara devrelere göre çok daha fazladır. (mide gaz sancısı)

Bağırsak gazlarının oluşumunda beslenmenin rolü araştırılmış [3 2] ve normal bir rejim ile (Amerikan askeri K rasyonu ile) gaz çıkarılması günlere göre 12-342 ml/gün değişiklik göstermiştir [48]. Özellikle nişastadan zengin bir besi rejimi ile gaz çı­karılması, 2000 hatta 3700 ml/gün, hidrojen gazı %2,5 ve sadece azot gazı %23,2 ve yanıcı gazların miktarında da artma görülmüştür.
Devamını Oku »

Gaz Kaynagi Maddeler Nelerdir

Gazların Kaynakları

Oksijen:


Tek kaynağı atmosfer havasıdır. Sindirim kanalındaki oksijen yoğunluğu atmosfer havasından daha az olur. Oksijen, üst sindirim kanalında daha fazla, kalınbağır­sakta ise çok düşük oranda bulunur veya hiç bulunmaz.

Gaz Kaynağı Azot:

Temel kaynağı hava olmakla beraber, mayalanma süreciyle bağırsak boşluğunda meydana gelebildiği gibi kandan da bağırsak boşluğuna geçebilir. Azot yemekle yutulan havadan, midenin hava cebinde birikip, yavaş yavaş incebağırsağa yiyeceklerle gelir. Böylece günde 1 İt civarında hava yutulur. Bu yutulan hava % 79 azot ve % 21 oksijen içerir. Oksijen ve azot, bağırsak içindeki kimus suyunda çok zor erir, güçlükle hücrelerden geçer ve kapıtoplar damarı içindeki kana yavaş yavaş geçer. Fakat burada alyuvarlar derhal oksijeni yakalar

Böylece çok elverişli bir yoğunluk farkı yaratılır ve incebağırsağın üst kısımla­rındaki bağırsak gazında oksijen kaybolur. Bu nedenle ileum ve kalınbağırsak ortamı oksijensizdir (anaerobi). Buna karşın uygun basınç farkı olmayan azot, oldukça büyük miktarda bağırsak içinde kalır ve dışkılık yoluyla çıkarılan gazda da önemli oranda tespit edilir.

Karbondioksit:

Çok az kısmı atmosfer havasından, büyük kısmı kandan bağırsak boşluğuna ge­çerek veya bağırsak salgılarındaki bikarbonatın asitleştirilmesi sonucu veya bakteri mayalanma ürünü olarak meydana gelir.

Hidrojen:


Sadece kalınbağırsakta, stakioz ve rafinoz gibi emilmeyen karbonhidrat ve pro­teinlerden bakteri metabolizma ürünü olarak teşekkül eder.

Koliformlar dahil olmak üzere bazı anaeroblar saf kültürlerde hidrojen üretebi­lirler. Ancak hangi organizmaların insanda hidrojen ürettiği bilinmemektedir. Hidrojen üretimi mayalanmaya müsait ekzojen (dışçıkaklı) maddelere bağlıdır. Açlık, üretimi bariz olarak düşürür. Hidrojen bakteriler tarafından üretildiği gi­bi, kullanılırda. Yellenmedeki hidrojen miktarı bu iki işlemin sonucudur [47, 50]. Hazımsızlık ve emilme bozukluğu olduğunda, incebağırsaklarda da fazla miktarda hidrojen üretilir.

Metan: gaz kaynakları

Metan üretiminin ana maddesi bilinmemekle birlikte, kaynağı bakteri (çöpük) metabolizmasıdır. Çocuklardaki metan üretimi, ancak 8-10 yaşlarında, erişkinle­rin düzeyine ulaşır. Diyet etkeninin metan üretiminde önemli bir rolü yoktur. Metan üretimi, gıda etkeninden çok, dışkıda metan üreten bakterilerin yoğunlu­ğuna bağlıdır. Metan üreten bakteriler son derecede nazlı anaerobdurlar. Neden bazı bireylerin metan üreten biteyi olup diğerlerinin olmadığı bilinmemektedir.
Devamını Oku »

Kabizlikla İlgili Bilgiler

Kabızlıkla İlgili Anatomik Bilgiler ve Kabızlık Şişkinlik
Ağız, sindirim sisteminin ilk bölümünü oluşturur. Besinler, ağızda çiğneme saye­sinde ezilip parçalanırlar. Ayrıca salya, nişasta gibi bazı küçük parçalan küçültmeye yarayan bir enzim içerir.

Sindirimin ikinci dönemi, ağız cidarlarının kasılması sayesinde yutulan gıda parçası lokmaya kılavuzluk eden yemek borusunu geçtikten sonra midede son bulur.

Mide, gıdaları depolayan ve onları küçük parçalar halinde bağırsağa veren bir torba şeklindedir. Etkisi iki türlüdür:

Kasılma ve gevşeme hareketleriyle mekanik;
Tükürük enzimleriyle başlayan, gıdaların ön sindirimiyle devam eden enzimden zengin ve çok asit bir sıvı salgılayan midenin kimyasal etkisi.

Böylece besinler, bağırsak içine tedricen geçen "kimus" denilen oldukça sıvılaşmış bir eriyik haline dönüşürler. Midede hiçbir besinin emilmesi olayı yoktur. Besinle­rin emilimi, yani organizmaya giren incebağırsakta son bulur. İncebağırsaklar 3-4 cm. çapında ve uzunluğu 3 metre dolaylarında kendi üzerine kıvrılmış bir bom şeklindedir. Birbiri ardı sıra üç bölümden oluşur:

Kısa fakat çok etkin olan DUODENUM (12-parmak bağırsağı)
JEJUNUM (Boşbağırsak)

Kalınbağırsakla ağızlaşan son bölümü İLEUM (Kurambağırsak).
Sindirim borusuna ilişkin iki organ, safra kesesi ve pankreas, duodenum'un ilk kısmı içine safra tuzları ve enzimden zengin salgılarını boşaltırlar.

Böylece mideden çıkan besinler, pankreas ve safra salgıları ve bizzat bağırsak hüc­relerinin enzimatik salgılarıyla hemen karışırlar. Besinlerin sindirimi hızla tamam­lanır. İncebağırsağın ilerleyen bölümlerinde emilecek olan basit moleküllere indir­genir. Normal olarak, besinler, örneğin lifli besinler incebağırsakta sindirilemezler. Besinlerin bu özümlenemeyen kısmı kalınbağırsaklara ulaşmak için sindirim boru­sunda uzun bir yol alır. Böylece dışkı oluşur.

Kabızlık doğal

Kalınbağırsak sindirim borusunun son kısmı olup çapı yaklaşık olarak 6 cm. ve uzunluğu da 1/4 m. civarındadır. Kalınbağırsağın, sindirimsel emilim süreçlerinde pek az etkinliği vardır. Asıl rolü dışkıyı depolamak ve onu yoğunlaştırarak, yani fazla suyu yavaş yavaş emerek, dışkılamaya hazırlamaktır. Böylece sıvı şeklinde incebağırsağa gelen "kim" (kimus) çok sulu yumuşak bir dışkıya dönüşür. Fakat bu şekildeki dışkı kalınbağırsakta uzun süre kaldıkça önemli miktarda su kaybeder ve çok sertleşir. Bu durumda dışkının boşaltımı daha az ve zor olacaktır. İşte buna "kabızlık" (Arapça kabz: tutma, kavrama veya Türkçe: peklik) denilir.

Çeşitli bozukluklar, dışkının kalınbağırsaktaki kalış süresini uzatabilirler. Burada en sık görülen nedeni açıklayalım:

İncebağırsaklarda özümlenemeyen, kalıntıdan çok fakir beslenmede küçük mik­tarlarda kimin incebağırsağa verilmesi. Bu durumda dışkı hacmi azalmış olup iler­lemesi güçleşmiştir.
Kalınbağırsak, bir kabızlık yerleştiği zaman anahtar organdır. Anatomisi ve çalış­ması tanındıkça ilginçtir. Kalınbağırsak, incebağırsak gibi bizzat kendi üzerine katlanmış değildir. Hemen, hemen düz dört bölümden oluşur.

Çıkan Kalın-Bağırsak, karnın sağ kısmına yerleşmiştir. İlk kısmına "kör-bağırsak" denilir ve çok kısadır. İncebağırsakla ağızlaştığı yerin tam altına yerleşmiş 5 cm. derinliğinde alt kısmı kapalı bir kalınbağırsak parçasıdır. Körbağırsağm dibinde apandis bağırsağı bulunur. Apandis bağırsağının işle­vi bilinmemektedir. Bu bağırsak parçası, ot yiyen sığır cinsinde hayvanlarda yapışkan yiyeceklerin sindirimi için kullanılmaktadır. Körbağırsaktan çıkan kalınbağırsak kısmı karaciğere kadar yükselir ve boyu 10-15 cm. kadar olup karaciğerin ön yüzü üzerine 90 derecelik bir açı yaparak yerleşir.

Enine Kalın-Bağırsak, bu hizadan başlar ve sağdan sola 50 cm. boyunca enine uzanır.

İnen Kalın-Bağırsak, bu hizadan başlar ve kasığa kadar karnın sol kısmından aşağı iner. Uzunluğu yaklaşık 12 cm.'dir.
Devamını Oku »

Kabizlik Hastaligi ve Sorunu

Kabızlık Hastalığı ve Kabızlık Sorunu

Kabızlığın tanımı iki farklı yaklaşım ile açıklanmıştır; fakat, üçüncü bir yaklaşım ise kaynağına göre kabızlıktır. Gerçekten kabızlıktan değil kabızlıklardan konuş­malıdır. Kabızlık olgularının büyük bir kısmında, kabızlığın bizzat kendisi bir has­talık olmayıp bir belirtidir. Yani bir başka soruna, sıklıkla sindirim dışı, örneğin, besinsel dengesizliklere bağlı bir belirtidir.

Dolayısıyla kabızlığın kesin olarak yok edilebilmesi için ancak tek bir çare vardır. Bu da onun kaynağına inmek, yani onu meydana getiren bozukluğu düzeltmektir. Yumuşatıcı alımının, kabızlığın belirtisi üzerine kısa bir etkisi vardır; ama, sorunu tamamen kökünden çözmez. Bundan başka, kabızlığa bir yeni tehlike de eklenir. Bu tehlike, sindirim tüpünü tahriş eden, bu yumuşatıcıların alımına bağlı karışıklıklardır. Hastalık ve belirtileri arasındaki bir benzerlik kurulabilir. Vücut ısısının artmasıyla bir benzerlik kurulabilir. Vücut ısısının artması, örneğin bir enfeksiyon gibi bir başka bozukluğun varlığına uyan bir belirtidir. Böylece esas nedeni tedavi etmeksizin, ateşe karşı bir ilaç alırsanız, bilakis size hiçbir yararı ol­mayacaktır. Gerçekten ateş, organizmanın enfeksiyona karşı savaşması için bir ça­redir. Ateş çok yükseldiği zaman mikroplar artık çoğalamaz. Şu halde her şeyden önce hastalığı, yani bu örnekte olduğu gibi, sadece belirtiyi, yani ateşi değil, enfek­siyonu tedavi etmelidir.

Sağlık Kabızlık

Buradan, kabızlık sorunu olan hastaların aynı zamanda bir hastalığı da olduğu so­nucu çıkarılabilir mi? Gerçekte kabızlık, kelimenin tam anlamıyla, genel bir hasta­lığın sonucu olmayıp, farklı dengesizlikler ve özellikle yaşam biçimi ve beslenme düzensizlikleriyle meydana gelmektedir. Özet olarak, kabızlık çok farklı koşullarda oluşabilir:

" Görünürde bir neden olmaksızın oluşursa buna "birincil kabızlık" denir. Bu durumda "kabızlığın bizzat kendisi bir hastalıktır".

Kabızlık bir başka hastalığın ya bizzat sindirim tüpünün ya da organizmanın öteki kısımlarına ve özellikle bağırsaklar üzerine yansıyan bir başka organ hastalığının bir belirtisidir; "ikincil kabızlık" olarak adlandırılır.
Fakat daha çok, kabızlık beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzından kay­naklanmaktadır.
Kabızlığın sınıflamasını ayrıntılı olarak incelemeden önce sindirim sisteminin normal işlev mekanizmasını ve dışkılamayı anlatmak gereklidir.

Sindirim Sistemi Çalıştığı Zaman ve kabız adam

Sindirim sistemi karışık ve ayrışık bir organdır. Çapı, değişik seviyelere göre çok farklı ve 5 metre kadar uzunluğu olan bir boru söz konusudur. Dış ortam ile ağız ve dışkılık aracılığıyla ilgilidir. Buna karşılık, her ne kadar içeriği organizmanın bir parçası ise de, iç ortam ile hiçbir bağı yoktur. Sindirim borusunun içerdiği unsurlar ile kan arasındaki bütün değişimler, bağırsak duvarı hücreleri aracılığıyla yapılır. Diğer bir anlatımla, besinler organizmaya doğrudan girmezler. Fakat uzun süre sindirim borusu içinde kalırlar ve burada çok sayıda değişikliğe uğrarlar. Büyük par­çalar kısmen daha basit ve küçük, özümlenebilen besin maddelerine dönüştürülür. Sadece bu duruma gelmiş besinler bağırsak hücreleri tarafından kabul edilebilir ve böylece organizmaya geçebilirler. Bu durumda gıdaların vücuda girişi iki aşamalı bir işlevdir: Sindirim ve emilme.

Sindirim: Besinlerin, özümlenebilen besin maddelerine dönüşebilmesi için sindirim sisteminde uğradıkları değişimlerin tümüne "sindirim" denilir. Sindi­rimde mekanik olaylar (bağırsak hareketleriyle öğütmek) kadar kimyasal (bağır­sak enzimlerinin etkileri) etkiler de söz konusudur.

Bazı besinler yapısı gereği, örneğin lifler, sindirilemez ve özümsenemezler. Bunlar dolgu maddesi olarak bağırsak geçişi için gereklidir.

Sindirim sistemi, gıdalara etkisi ve morfolojik yapıları bakımından çok farklı bö­lümlerden oluşurlar
Devamını Oku »